"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Aydın Birinci İş Mahkemesî)"nce davanın reddine dair verilen 31.05.2006 gün ve 521-259 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi"nin 07.06.2007 gün ve 12740-9318 sayılı ilamı ile, (...Davacı SSK, davalılar murisi Adem"e sağlığında eşi Fatma"dan dolayı ölüm aylığı bağlandığını, Adem"in 29.05.1996 tarihinde yeniden evlenmesi nedeniyle eski eşi Fatma"dan bağlanan aylığının kesilmesi gerektiğini, 11.07.1997 tarihinde yeniden boşanmış ise de yeniden aylık talebinde bulunmadığını ileri sürerek 23.06.1996-24.12.2003 yersiz ödenen aylıklar ile ilgili icra takibine yönelik davalıların itirazlarının iptali ile %40 icra inkar tazminatının tahsilini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirttiği şekilde ölüm geliri ödemeleri terekeye dahil olmadığından isteğin reddine karar vermiştir.
Davacılar murisine eşinden dolayı bağlanan ölüm aylığının 506 sayılı Yasa"nın 68/V maddesine göre yeniden evlenmesi halinde kesileceği uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, murisin yersiz olarak aldığı bu aylıkların mirasçılardan talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan Tük Medeni Kanunu"nun ölüm tarihinde yürürlükte bulunan 539. maddesine göre; mirasçılar mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumludurlar.
Medeni Kanun"un 545. maddesi uyarınca "müteveffanın vefatı anında terekenin borca müstegrak olduğu şayi veya sabit olmuşsa miras reddedilmiş olur." Şayet mirasın açıldığı sırada terekenin pasifi aktifinden fazla ise tereke borca batık sayılır. Diğer yönden borca batıklığın tespiti dava yoluyla istenebileceği gibi açılmış bir davada itiraz olarak da ileri sürülebilir. Somut olayda, davalıların bu nitelikte def"ilerî bulunmamaktadır.
Davacılar murisinin evlenme tarihinden boşandığı 11.07.1997 tarihine kadar yersiz aldığı aylıklar nedeniyle SSK"ya borçlu bulunduğu ve bu borcun terekeye dahil olduğu gözardı edilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık; sigortalı ilk eşin ölümü nedeniyle davalılar murisine bağlanan, yeniden evlenmesine karşın alınmaya devam edilen ölüm aylıkları dolayısıyla oluşan Kurum zararının (alacağının) terekeye dahil olup olmadığı; diğer bir ifadeyle, davalı mirasçıların, mirasbırakanın sebepsiz zenginleşmesinden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 599. maddesi uyarınca; "Mirasçılar, mirasbırakanın Ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar ... mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar..."
Kural olarak, bir kimsenin ölümü ile malvarlığının bir bütün olarak mirasçılarına geçmesini ifade eden külli halefiyet gereğince, mirasbırakanın kişisel özelliklerinin ağır bastığı, düşünsel ve bedeni özellik ve yetenekleri gözönünde bulundurularak yapılmış, borcun bizzat mirasbırakan tarafından yerine getirilmesi gereken şahsi edim borçları dışında, malvarlığından ifa durumunda olunan maddi edim borçları mirasçılara intikal eder.
Mirasbırakanın borçları, ölümünden önce yaptığı hukuki işlemlerden, işlediği haksız fiillerden, malvarlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşmeden ve ölüm anına kadar oluşan birtakım olgular nedeniyle doğrudan doğruya kanundan doğabilir.
Mirasçıların sorumluluğu bakımından borcun kaynağı Önemli değildir. Bu sorumluluk, mirasın kesin olarak kazanılması ile başlar, borcun esası ile sınırlı olmayıp, işlemiş ve işleyecek faizlerini de kapsar.
Takibe konu alacak, mirasbırakanın sebepsiz zenginleşmesinden kaynaklanmakta olup, ölümünden sonra mirasçılarına karşı ileri sürülmesinde yasaca bir engel bulunmamaktadır; mirasbırakanın malvarlığına ve terekesine dahildir.
Sebepsiz zenginleşen kişi, malvarlığında sebepsiz yere meydana gelen artışı iade ile yükümlüdür. İade yükümlülüğünün konusu ve kapsamı ise BK 63. maddede hükme bağlanmıştır. Bu maddeye göre; "Haksız olarak bir şeyi istifa eden kimse, onun istirdadı zamanında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği miktar nispetinde red ve iade ile mükellef değildir.
Şu kadar ki kabız, o şeyi suiniyet ile elden çıkarmış yahut onu elden çıkarır iken bilahare red ve iadeye mecbur olacağına vâkıf bulunmuş olursa red ve iadeye mecburdur."
Görüldüğü gibi, maddede, iade borcu zenginleşen kişinin iyi veya kötüniyetli olmasına göre farklı şekilde ele alınmıştır.
Haklı bir sebebe dayanmaksızın zenginleşen kimse kötüniyetli ise iade borcu zenginleşmenin tamamını kapsar. Diğer bir ifadeyle, kötüniyet halinde iade borcu, geri verme zamanındaki zenginleşme miktarıyla sınırlı değildir. Anılan maddeye göre, sebepsiz zenginleşen kimse o şeyi kötüniyetle elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan geri vermek zorunda kalacağını bilmek durumunda ise, iadeyle yükümlüdür. Zenginleşmeyi iade edeceğini ve dolayısıyla zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını bilen veya gerekli özeni gösterdiği takdirde bilebilecek durumda olan kişi, kötüniyetli zenginleşen konumundadır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 68. maddesinin (I/A) bendinde; ölen sigortalının dul eşine ölüm aylığı bağlanacağı, (V). bendinde ise; sigortalının dul eşinin yeniden evlenmesi halinde aylığının kesileceği, aylığın kesilmesine yol açan evlenme son bulunca aylığın yeniden bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. Mirasbırakan, zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını, geri vermekle yükümlü olduğunu bilecek durumdadır. Dolayısıyla, iade borcu zenginleşmenin tamamını kapsamaktadır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında. Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK"nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 12.03.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi.