10. Hukuk Dairesi 2018/258 E. , 2018/1257 K.
"İçtihat Metni"Bölge Adliye Mahkemesi : .... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince hükümde belirtilen gerekçelerle istemin kabulüne dair verilen karara karşı taraflar avukatları tarafından istinaf yoluna başvurulması ve ....Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
.... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın temyizen incelenmesi taraflar avukatları tarafından istenilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı Kurum, 17.04.2014 tarihinde meydana gelen iş kazasında yaralanarak, sürekli iş göremez hale gelip gelir bağlanan sigortalısına 84.050,92 TL peşin değerli gelir bağlandığını, 6.033,12 TL geçici iş göremezlik ödemesi ile 2.063,33 TL tedavi masrafı yapıldığını, meydana gelen iş kazasında davalının kusurunun bulunduğunu belirterek davalıdan isteyebileceği alacak miktarının tespiti ile kurum zararından fazlaya ait hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 200,00 TL ilk peşin sermaye değerli alacağın onay tarihinden itibaren 100,00 TL geçici iş göremezlik ödemesinin ödeme tarihinden itibaren, 100,00 TL tedavi masrafının sarf tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte 400,00 TL’sinin davalıdan rücuan tazminini istemiştir.
II-CEVAP:
Davalı Kurum, iş kazasında müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, olayda kaçınılmazlık olup, her türlü önlemleri aldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesi, aldırılan kusur ve hesap raporundan sonra, davalının % 50 kusurlu olduğu anlaşılmakla, davacının davalıdan bağlanan gelirden kaynaklı isteyebileceği alacağının 42.025,46 TL, ödenen geçici iş göremezlik ödemesinden kaynaklı isteyebileceği alacağının 3.016,56 TL, yapılan masraflardan kaynaklı isteyebileceği alacağının 1.031,66 TL olduğu anlaşılmakla birlikte taleple bağlı kalınarak; hak sahibine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinden kaynaklı alacak olarak 200,00 TL gelirin onay tarihinden itibaren, hak sahibine ödenen geçici iş göremezlik ödemesinden kaynaklı alacak olarak 100,00 TL"nin ödeme tarihinden itibaren, Kurum tarafından yapılan masraflardan kaynaklı alacak olarak 100,00-TL"nin sarf tarihlerinden itibaren yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
...Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi, İlk derece Mahkemesince kusur durumunun tespiti amacıyla alınan ve hükme dayanak yapılan bilirkişi raporlarında davalı işverenin % 50, kazalı işçinin ise % 30 oranında kusurlu olduğu olayın meydana gelmesinde % 20 kaçınılmazlık olduğunun tespit edildiği, bu bilirkişi raporlarının denetime elverişli ve gerekçeli olması dikkate alındığında mahkemenin bu rapora itibar etmesinde isabetsizlik bulunmadığından davacı Kurum vekilinin ve davalı vekilinin kusur oranına dair istinaf talebinin reddine karar vermiştir.
Kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanunun 21. Maddesine göre kurumun rücu alacağı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olduğundan mahkemece gerçek zarar hesabı yaptırılmıştır. Hesap bilirkişi raporunda sigortalının yeraltı maden işçisi olması nedeni ile işçinin gerçek zararının tespitinde; 50 yaşın ikmaline kadar yeraltındaki koşullar nazara alınarak yapılan ücretlerle, 50 ile 60 yaşları arasında ise yerüstünde asgari ücretle çalışıp gelir elde edeceği nazara alınarak hesap yapılması gerekirken ve davacının maluliyet oranı % 60"ın altında olduğundan pasif dönem hesabı yapılmaması gerektiği halde bilirkişi tarafından bu dönemler için fazla hesap yapılması isabetsiz ise de; 50 ile 60 yaşları arasında asgari ücretli çalışma olarak hesaplama yapılması ve 60 yaş sonrasına ilişkin hesaplamanın dışlanması halinde bile gerçek zarar, ilk peşin sermaye değerinden fazla olduğundan kurumun rücu edebileceği miktarda değişiklik olmadığı, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan REDDİNE dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı Kurum, meydana gelen olayda kusur oranının doğru belirlenemediği, hesap raporunda ise eksik ve hatalı değerlendirmeler ile aleyhe sonuç doğduğunu, kurum zararının tamamının davalıdan tahsili gerektiğini ve eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile resen dikkate alınacak diğer nedenlerle kararın bozulmasını istemiştir.
Davalı ... ise, kusur oranının aleyhe fazla belirlendiğini, olayda kaçınılmazlık unsurunun mevcut olduğunu ve kendisinin kusursuz olduğunu, mahkemece kusur ve hesaba itiraz ettiklerini, fakat yeni rapor alınmadığını belirterek eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile ile resen dikkate alınacak diğer nedenlerle kararın bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE ESASIN İNCELEMESİ:
1-Davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesinde; “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır…” düzenlemesi getirilmiştir.
Kaçınılmazlık olgusundan ise, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda geçerli mevzuat hükümleri çerçevesinde, doğabilecek olası zararlı sonuçların önlenmesi yönünde, duruma ve koşullara göre ilgililerden beklenebilecek tüm özenli ve dikkatli çabaya karşın sigortalıyı bedence veya ruhça arızaya uğratan iş kazasının meydana gelmesi durumunda söz edilebilir. Günümüz teknolojisinde bir takım olayların sonuçlarının kısmen kaçınılmazlık/kötü rastlantılarla açıklanması, alınabilecek önlemler düşünüldüğünde olanaksızdır.
Kaçınılmazlık/kötü rastlantı olarak adlandırılan olguların birçoğunun temelinde insan yanılgı ve savsamaları, özen eksikliği bulunduğu bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki, her birey, zararlı sonuçların önlenmesi için durum ve koşulların kendisine yüklediği özen ve dikkat yükümünü göstermek zorundadır. Öngörülebilir sonuçlar karşısında kaçınılmazlık/kötü rastlantı yönünde değerlendirme yapılamaz.
Ayrıca, “kaçınılmazlık, sosyal sigortalar uygulamasında, hukuksal ve teknik anlamda, olayın meydana geldiği tarihte geçerli olan bilimsel ve teknik tüm önlemlere rağmen zararın meydana geldiği ve önlenemediği durumları anlatan bir kavram …” (Prof. Dr. A. Can Tuncay, Kurumun işverene Rücuu - Olayda Kaçınılmazlık Durumu, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 185) olup, bu olgunun kabulünün koşulu, “ … vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleşmesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun söz konusu olmasıdır. Umulmadık bir hal kaçınılmazlık olarak nitelenemeyecektir. Ummamak, ummayı düşünmemek ve zarar verici olay ile karşılaşmak, kaçınılmazlık olarak değerlendirilemez.” (Prof. Dr. Berin Engin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İşverene Rücuya Nasıl Bakıyor?, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 139).
Anayasanın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra “yaşama hakkı” güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde, iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir. Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; işyerleri ve eklerinde bulunması gereken sağlık koşullarını, kullanılacak alet, makineler ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olarak alınacak önlemleri, aynı şekilde işyerinde iş kazalarını önlemek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alınacak güvenlik tedbirlerinin neler olduğunu belirtmektedir. Burada amaçlanan, yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engellerin giderilmesidir. Uygulamada önemli olan, işverenin iş kazasına neden olmuş hareketinin işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı bulunup bulunmadığının belirlenmesi işidir. Bu konuda yapılacak ilk yargı işlemi, mevcut hükümlere göre alınacak önlemlerin neler olduğunun saptanmasıdır. Mevzuat hükümlerince öngörülmemesine karşın, alınması gerekli başkaca bir tedbir varsa, bunların da tespiti zorunluluğu açıktır. Anılan önlemlerin işverence tam olarak alınıp alınmadığı (=işverenin koruma tedbiri alma ödevi), alınmamışsa zararın bundan doğup doğmadığı, duruma işçinin önlemlere uymamasının etkili bulunup bulunmadığı (=işçinin tedbirlere uyma yükümlülüğü) ve bu doğrultuda tarafların kusur oranı belirlenecektir. Sorumluluğun saptanmasında kural, sorumluluğu gerektiren ve kanunda belirlenmiş bulunan durumun kendi özelliğini göz önünde bulundurmak ve araştırmayı bu özelliğe göre yürütmektir.
İşçi sağlığı, iş güvenliği ve yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin eğitimi, bir kısım mevzuat hükümlerini içerir belgelerin kendilerine verilmesini değil, eylemli olarak, bu bilgilerin aktarımı ve öneminin kavratılması ile sağlanabilir. Eğitimden sonraki aşama ise, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alındığının ve uygulandığının denetlenmesidir. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal öneme sahip bulunan araç ve gereçlerin sigortalılar tarafından kullanılması sağlandığında, kazalanma olasılığının tamamen ortadan kaldırılabileceği de yadsınamaz bir gerçektir.
Eldeki davada, meydana gelen olay dikkate alındığında, alınması gereken tüm tedbirler alınmış değildir. Kaçınılmazlık olgusunun var olabilmesi için öncelikle tüm tedbirler alınmalı, buna rağmen beklenmedik olaylar nedeniyle kaza meydana gelmelidir. Mahkemece aldırılan kusur raporlarında, olayda kaçınılmazlık olgusunun varlığı kabul edilmiş ise de, yedeği olan Satılmış ile beraber arın içinde postayı kaldıracakken, Satılmış’ın ayağının kayması ve kazalının üzerine düşen posta nedeniyle ayağından yaralanması şeklinde meydana gelen olayın kaçınılmaz bir sebepten ileri geldiğini söylemek mümkün olmadığından, kusur oranları yönünden çelişkiyi giderir şekilde yeniden rapor aldırılmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Diğer taraftan, tarafları ve konusu farklı olan sigortalının açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmez. Dolayısıyla o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada kesin delil teşkil etmeyecektir. Şayet, kesinleşmiş ise ancak, güçlü delil teşkil edebilir. Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Eldeki davada ise, kusur raporundan sonra, aldırılan 06.10.2016 hesap raporunda, 02.06.2016 tarihli ara karar gereğince kesinleşen tazminat dosyasında esas alınan % 55 kusur oranı dikkate alınarak, hesaplama yapılmış olup, davanın teselsüle dayalı olarak açılmadığı dikkate alınmak sureti ile sadece davalının kusuruna göre bir karar verilmesi gereğinin de gözetilmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ...Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ...Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 20/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.