Taksirle Yaralama - Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/465 Esas 2018/1945 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
12. Ceza Dairesi
Esas No: 2018/465
Karar No: 2018/1945
Karar Tarihi: 22.02.2018

Taksirle Yaralama - Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/465 Esas 2018/1945 Karar Sayılı İlamı

Özet:

Sanıklar, taksirle öldürme suçundan beraat etti. Mağdur, 53 yaşında olup postmenopozal kanama şikayetiyle hastaneye başvurdu. Yapılan muayene sonucunda, desensus uteri tanısıyla ameliyat önerildi. Ameliyattan sonra sağ üreterin bağlanması sonucu sağ böbreğinin işlev kaybına uğraması sebebiyle sanıklar hakkında suçlama yapılmıştır. Ancak yapılan tıbbi incelemelerde, ameliyatın endikasyonunun bulunduğu ve ameliyat tekniğinin günümüz tıbbında kabul gören bir yöntem olduğu teyit edilmiştir. Ayrıca sanıklara kusur atfedilemeyeceği kanaati belirtilmiştir. Mahkeme, sanıkların taksirinin bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi. Kanun maddesi olarak, CMK'nın 223/2-c maddesi zikredilmiştir.
12. Ceza Dairesi         2018/465 E.  ,  2018/1945 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
    Suç : Taksirle Yaralama
    Hüküm : CMK"nın 223/2-c maddesi gereğince beraat


    Taksirle öldürme suçundan sanıkların beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi gereği düşünüldü;
    Olay tarihinde 53 yaşında olan ve 2 yıldır menapozda olan mağdurun ara ara kanamalarının olduğu, postmenopozal kanama şikayetiyle başvurduğu ... Kadın Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanesi"nde yapılan muayene ve tetkikleri sonucu, perinede II. derece yırtık, vajinada kısmi prolapsus yani ana rahmin normal yerinden daha aşağıya gelmesi durumunun saptandığı, desensus uteri tanısıyla VAH+CAP+Kelly operasyonu önerildiği, ameliyattan önce 2005 ve 2006 yıllarında aynı hastanede yapılan tetkik ve ultrason incelemelerinde, mağdurda myoma uteri ve yine ameliyat öncesi yapılan tetkiklerde sol overin net izlenmediğinin tespit edildiği, 20.09.2006 tarihinde sanıklar Op Dr ..., ... ve ... tarafından ameliyata alındığı, postop vitalleri stabil seyrettiği, takiplerinde USG rezidü 100 cc olduğu, 23.09.2006 tarihinde şifa ile taburcu edildiği, mağdurun, olay sonrası ateş, halsizlik ve özellikle vajinadan aşırı akıntı gelme gibi şikayetlerinin geçmemesi üzerine çeşitli hastane ve doktorlara başvurduğu, akıntı şikayetinin geçmemesi üzerine 2007 yılı 7. ayında başka bir sağlık kuruluşunda yapılan tetkiklerinde, sağ böbrekte hidronefroz tespit edildiği, tanısal üreterorenoskopi, tanısal sistoskopi ve üreteral j stent takılması operasyonları yapıldığı, üreterde orifise birkaç cm mesafedeki hafif daralma bölgesi dışında özellik görülmediği, sonraki süreçte hastanın sağ böbreğin hipolazik yani böbrek küçülmesi ve böbrekte fonksiyon azalması olduğunun görüldüğü, mağdur en son aşamada böbreklerinden birisinin çürümesi nedeniyle alınacağının kendisine doktorlar tarafından söylendiğini iddia ettiği olayda;
    Adli Tıp 2. İhtisas Kurulu"nun raporunda; kişide tespit edilen patolojik bulgular sonucu yapılan ameliyatın endikasyonunun bulunduğunun, ameliyat tekniğinin günümüz tıbbında kabul gören bir yöntem olduğunun, hastada sağ üreterde obstrüksiyon ve böbreğinde gelişen hidronefroz sonucu sağ böbreğinin işlev kaybına uğramasının uygulanan ameliyata bağlı geliştiğini teyid eder tıbbi bulgu saptanmadığının, söz konusu durumların ameliyat sonrası gelişebilen komplikasyonlara bağlı olabileceği gibi, ameliyat dışı nedenlerle oluşabileceğinin, kişinin tedavisi ile ilgili hekimlere atfı kabil kusur tespit edilmediğinin belirtildiği; Adli Tıp Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ile kadın doğum uzmanının hazırladığı 17.12.2008 tarihli bilimsel mütalaada; ameliyat sırasında sağ üreterin bağlanması sonucu oluşan üreter darlığının, o ana kadar sağlam olduğu tıbbi belgelerde belirtilen sağ böbrekte hidronefroza neden olarak böbreğin geriye dönüşümsüz anatomik ve fonksiyonel kaybına yol açtığı, gerek ameliyat sırasında sağ üreterin bağlanması, gerekse de hastanın ameliyat sonrası takibindeki hastanın ciddi yakınmaları olmasına rağmen eksiklik, özen eksikliğinden kaynaklanan tıbbi uygulama hatasını oluşturduğu, standart bir takip ile böbrekteki fonksiyon bozukluğu/tam işlev kaybı olmadan önceki dönemlerde önlenebileceği görüşüne yer verildiği;
    Dairemiz"in 27.10.2016 tarihli bozma ilamı sonrası alınan Yüksek Sağlık Şurası raporunda; 2005 yılında hastaya yapılan tetkikler neticesinde menopoz tespit edildiği, 2006 yılında postmenopozal kanama şikayetiyle geldiği ve 2 yıldır kanaması olduğu, yapılan tetkikler neticesinde hastada desensus uteri tespit edilerek VAH + CAP + KELYY ameliyatına alındığı ve ameliyat sırasında total prolapsus tespit edilerek gerekli tıbbi girişimlerin yapıldığı, ameliyat öncesi hasta ve oğlu tarafından Hasta Bilgilendirme ve Onam Formunun imzalanmış olduğu anlaşılmakla, hastada tespit edilen desensus uteri nedeniyle alınan ameliyat kararının endikasyonunun olduğu, ameliyat tekniğinin günümüz tıbbında kabul gören bir yöntem olduğu, hastada sağ üreterde obstrüksiyon ve böbreğinde gelişen hidronefrozun yapılan ameliyata bağlı geliştiğini teyit eder tıbbi bulgu saptanmadığı, hastada ameliyat sonrası gelişen bulguların komplikasyona bağlı olabileceği gibi ameliyat dışı nedenlerle de oluşabileceği cihetle Dr. ... (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı), Dr. ... (Kadın Hastalıkları ve Doğum Asistanı) ve Dr. ... ... (Kadın Hastalıkları ve Doğum Asistanı) kusur atfedilemeyeceği kanaatinin belirtildiği; tüm bu tespitler karşısında sanıkların kusursuz oldukları anlaşılarak yapılan incelemede;
    Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda yüklenen suç açısından sanıkların taksirinin bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılanlar vekilinin, sanıkların kusurlu olduklarına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA; 22.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


















    Bu web sitesi, sisteminin bir üyesidir.