Esas No: 2008/20-177
Karar No: 2008/200
Karar Tarihi: 27.02.2008
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/20-177 Esas 2008/200 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Genel Kurulu 2008/20-177 E., 2008/200 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tapu iptali, tescil ve elatmanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Dalaman Asliye Hukuk Mah-kemesi)"nce davanın reddine dair verilen 30.06.2005 gün ve 2005/50-163 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirminci Hukuk Dairesi"nin 01.06.2006 gün ve 5037-7701 sayılı ilamıyla; (...Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine açılan davada, davalılar adına tapuda kayıtlı olan Taşlı burun Mahallesi 218 ada 9 (doğrusu 2) parsel sayılı 66.798,81 m2 yüzölçümündeki taşınmazın bir bölümünün yörede yapılarak kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı belirtilerek tapu kaydının iptali ile orman niteliği ile Hazine adına tesciline ve davalıların elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kesinleşen orman sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptaline ve tescil ile elatmanın önlenmesine ilişkindir.
Yörede 1941 ve 1989 yıllarında yapılan orman kadastrosu aplikasyon ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1941 yılında orman kadastrosu yapılıp kesinleşmiştir. Daha sonra 1989 yılında 6831 sayılı Yasa hükümlerine göre orman kadastrosu, 1941 yılı tahdidinin aplikasyonu ve 2/B madde uygulaması yapıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan uzman orman ve fen bilirkişilerinin müşterek olarak düzenledikleri raporda, çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman kadastro sınırı dışında kaldığı açıklanmış, mahkemece kesin hüküm nedeniyle dava reddedilmiştir.
Gerçekten; yörede 1952 yılında yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında çekişmeli taşınmaz gerçek kişi adına tespit edilmiş, Orman Yönetimi"nin açtığı dava sonucu Köyceğiz Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi"nin 23.10.1953 tarih 1953/47-180 (Doğrusu 02.07.1954 tarih ve 1953/343-207) sayılı ilamı ile çekişmeli taşınmazın 1941 yılında yapılıp kesinleşen orman tahdit sınırı dışında kaldığı ve tapulu olduğu gerekçeleri ile davanın reddi yolunda hüküm kurulmuş, hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Bu davada sadece 3116 sayılı Yasa gereğince yapılan tahdit hattı uygulanmıştır. Ortada 4785 sayılı Yasa gereğince yapılan bir inceleme bulunmamaktadır. 3116 sayılı Yasa ile sadece devlet ormanları sınırlandırılmıştır. Orman Yönetimi ile taşınmazın önceki maliki arasında kurulan söz konusu hükmün yörede 1941 yılında 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan orman kadastro sınırlarının uygulanmasına ilişkin olduğu açıktır. 4785 sayılı Yasa hükümlerine göre istisnalar dışında gerçek ve tüzel kişiliklere ait tüm ormanlar hiçbir işleme gerek kalmadan devletleştirilmiştir. Yörede 1941 yılındaki orman kadastro çalışmasından sonra 1989 yılında 4785 sayılı Yasa gözönüne alarak yapılan orman kadastro çalışması yapılmışsa da, bu çalışmanın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. 1989 yılında yapılan orman kadastrosu aplikasyon ve 2/B madde uygulamasına İlişkin çalışmanın ilan edilerek itirazsız kesinleştiği ve çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman sınırı içinde kaldığı usulüne uygun olarak yapılacak uygulama sonucunda saptandığında söz konusu Kadastro Mahkemesi kararının kesin hüküm oluşturduğu düşünülemez. Çünkü, 6831 sayılı Yasa"nın 7. maddesi ve 02.09.1986 tarihli Resmi Gazete"de yayınlanan Orman Kadastro Yönetmeliği"nin 23. maddesi gereğince 4785 sayılı Yasa gözetilerek bu yasa ile devletleştirme kapsamındaki ormanların kadastrosu her zaman yapılabilir.
Ayrıca; dosya içinde bulunan 1941 yılına ait orman tahdit haritası ile 1989 yılına ait orman kadastro çalışması, aplikasyon 2/B haritası arasında açı ve mesafe olarak orman tahdit noktalarının konulduğu yerler arasında farklılık olduğu anlaşılmaktadır. Orman tahdit harita ve tutanaklarının uygulanması bu hali ile yetersiz olduğu gibi, dosya kapsamından bu yerde 1989 yılında yapılan orman kadastro çalışması ile aplikasyon ve 2/B madde uygulamasının kesin-leşip kesinleşmediği de anlaşılamamaktadır. Bu yerde 1989 yılında yapılan orman kadastro çalışması kesinleşmemiş ise, ortada 4785 sayılı Yasa hükümleri gözönünde bulundurularak yapılan ve kesinleşen bir orman kadastrosunun varlığından söz edilemez. Çekişmeli taşınmazın öncesi itibariyle 4785 sayılı Yasa karşısında orman sayılan yerlerden olup olmadığını, memleket haritası, hava fotoğrafı ve amenajman planının uygulanması sonucu anlaşılmaktadır. 3116 sayılı Yasa sadece devlet ormanlarının kadastrosunun yapılmasını öngörmüş, 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 sayılı Yasa"nın 1. maddesiyle tüm özel ormanlar hiçbir bildirime gerek olmadan devletleştirilmiş olduğundan, bu durumda 4785 sayılı Yasa"nın yürürlüğünden önce orman kadastrosu yapılmışsa, o yerdeki taşınmazın orman olup olmadığı, sadece orman kadastro haritası ve tutanaklarının uygulanması sonucu belirlenemez.
Somut olayda; 1989 yılında yapılan orman kadastro çalışmasının ilan edilip kesinleştiğinin belirlenmesi halinde uyuşmazlık, kesinleşen orman tahdit harita ve tutanaklarının uygulanması ile çözümlenebilir.
Bu nedenle; mahkemece, öncelikle 1989 yılında yapılan orman kadastro çalışmasının askı ilan tutanağı Orman İşletme Müdüriüğü"nden istenmeli, askı ilanı yapılıp işlemin kesinleştiğinin anlaşılması halinde, önceki bilirkişiler dışında serbest orman mühendisleri arasında seçilecek 3 uzman orman yüksek mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak keşifte tutanaklarda bahsi geçen sabit mevki ve yer adları konusunda yerel bilirkişi ifadelerinden yararlanılarak 1941 yılına ait orman kadastrosu, 1989 yılına ait orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulamasına ilişkin tutanak ve haritalar ile arazi kadastro paftası, 6831 sayılı Yasa"ya göre orman kadastrosu ve aynı yasanın 2/B madde uygulaması hakkındaki yönetmelik ve bu yönetmeliğin 54. maddesi gereğince çıkarılan teknik izahatnamede tarif edilen yöntemle değişik açı ve mesafelerdeki en az 6-7 adet orman sınır noktalarını gösterecek şekilde çekişmeli taşınmaza geniş çevresi ile birlikte sağlıklı biçimde uygulanmalı, zeminde bulunmayan orman sınır noktaları, bulunanlardan hareketle, tutanak ve haritalardaki açı ve mesafelere göre bir bir bulunup zeminde işaretlenmeli
ve buna göre çekişmeli taşınmazın 1941 ve 1989 tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı, bilirkişilere uygulamayı detaylı olarak gösteren ayrı renk ve kalemlerle işaretli, orman tahdit hattı ile irtibatlı, kadastro ve orman tahdit haritaları ölçekleri eşitlenip birbiri üzerine ablike edilerek müşterek kroki düzenlettirilmelidir. Yapılacak uygulama neticesinde, çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı belirlendiğinde, sadece 1941 yılı tahdidinin uygulanması sonucu verilen Köyceğiz Kadastro Mahkemesinin 23.10.1953 tarih ve 1953/47-80 (02.07.1954 gün ve 1953/343-207) sayılı ilamının kesin hüküm oluşturmayacağı düşünülmelidir.
Yukarıda belirtilen şekilde yapılacak araştırma sonucunda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1941 yılından sonra yapılarak kesinleşen orman kadastro çalışmasının bulunmadığı ya da yapılmış olsa bile ilan edilmediğinin saptandığında ise; mahkemece, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı İlgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında; bu konuda uzman serbest orman mühendisleri arasından seçilecek üç orman mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte uygulanmak suretiyle; çekişmeli taşınmazın, bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 4785 ve 5658 sayılı Yasalar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Yasa"nın 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesi"nin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları İle iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Yasa"nın 14. maddesi île yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılama-yacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak, taşınmazın konumunu gösteren orîjinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine ablike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte kroki düzenlettirilmeli, böylece 1941 yılı orman kadastrosu dışında kalan dava konusu taşınmazın 4785 sayılı Yasa karşısında orman sayılan yerlerden olup olmadığı kesin olarak belirlenmeli, toplanacak tüm kanıtlar değerlendirilerek oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Açıklanan hususlar gözetilmeksizin eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kesinleşen orman sınırları içerisinde kaldığı iddia edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tescili ile elat-manın önlenmesi istemine ilişkindir.
Davacı Orman İdaresi, 25.01.1990 yılında kesinleşen ve 6831 sayılı Kanun"un 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde uygulaması ve 3116 sayılı Kanun"a göre yapılan tahdit sınırlarının aplikasyonu sırasında Dalaman ilçesi Atakent (Bezkese- Taşlıburun) Mahallesinde kain 218 ada 2 parsel (Eski 598 parsel) sayılı taşınmazın bir kısmının, 1944 yılında yapılıp kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kaldığının anlaşıldığını ileri sürerek, taşınmazın orman sınırları içerisinde kalan bölümünün tapusunun iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı şahıslar, dava konusu taşınmaza ilişkin kesin hüküm bulunduğunu, taşınmazın hiçbir zaman orman olmadığını beyanla, davanın reddi gerektiğini cevaben bildirmişlerdir.
Mahkemece; Köyceğiz Gezici Kadastro Mahkemesi"nin 02.07.1954 gün ve 1953/343-207 sayılı kararının dava dosyası yönünden kesin hüküm oluşturduğu kabul edilerek kesin hüküm nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm, Özel Daire"ce yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle dava şartı ile kesin hüküm müesseselerinin temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. O nedenle; dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış sayılır ve derdesttir. Ancak mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda bir karar verir. Tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları, dava açılmasından hükmün verilmesine kadar var olmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkeme, davayı mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir. Bu bağlamda, olayla sıkı bağlantısı nedeni ile hemen vurgulayalım ki, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (HUMK m. 237) çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu husus olumsuz dava şartıdır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur (HUMK m. 237). Kesin hüküm, hem bireyler için, hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki istikrar ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemede; (Yargıtay"da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay"da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) da, dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir tesire haizdir. O nedenle kesin hükmün varlığı yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde efe alınmasını engellemez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 12.04.2006 gün ve 2006/21-104 E., 2006/174 K. sayılı, 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E., 2005/93 K. sayılı, 12.05.2004 gün ve 2004/4-290 E., 2004/289 K. sayılı ilamlarında da aynı hususlar ifade edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede 3116 sayılı Kanun"a göre 1941 yılında orman tahdidi yapılmıştır. Bu tahdit çalışması sırasında dava konusu taşınmaz orman tahdit sınırları içerisinde bırakılmıştır. Bu tahdit
işlemine karşı süresi içerisinde taşınmaz maliklerince dava açılmıştır. Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesi"nde yapılan yargılama sonunda 15.12.1941 gün ve 1941/241-196 sayılı ilamı ile, Recep 79 tarih ve 24/9909 sayılı tapu kaydına dayalı olarak taşınmazın şahıslarca kullanıldığı, bu tapunun dört hudut itibariyle taşınmazı kapsadığı ve bu nedenle kanunen orman sayılmayan yerlerden olduğu, bu nedenle taşınmazın Orman İdaresi"nce tahdit sınırları içerisine alınması işleminin doğru olmadığı sonucuna vanlarak, tapu kaydına dayalı olarak, nizasız ve fasılasız 80 seneyi aşkın süredir ziraat edilen taşınmaza ait tahdit işleminin iptaline karar verilmiştir. Tahdit komisyonu bu karara göre gerekli olan düzeltme işlemini yapmış ve 1944 yılında tahdit bu şekilde kesinleşmiştir.
13.07.1945" yılında 4785 sayılı Kanun yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve kanunun yürürlüğe girdiği tarihte var olan gerçek ve tüzel kişilere, vakıflara, köy, belediye, özel idare ve kamu tüzel kişilerine ait bütün ormanlar devletleştirilmiştir. Ancak 31.03.1950 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 5658 sayılı Kanunla daha önce devletleştirilmesine karar verilen bir kısım yerlerin sahiplerine iadesine karar verilmiştir.
Bu aşamadan sonra taşınmazın bulunduğu yerde 1952 yılında arazi kadastrosu yapılmıştır. Bu işlem sırasında önceki mahkeme kararı ve zilyetlik durumları nazara alınarak taşınmaz 231.750 m2 miktarı ile sınırlandırılarak, tarla niteliği ile taşınmazın maliki evveli Fatmana adına tespit edilmiştir.
Bu tespite karşı Orman İdaresi"nce 14.02.1953 tarihinde, bu sahanın 4785 sayılı Kanun"a göre devletleştirildiği ve Devlet Ormanı olduğu iddiasıyla itiraz edilmiştir.
Köyceğiz Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi, mahallinde teknik bilirkişiler marifetiyle keşif yapmış ve sonuçta krokisinde (b) harfi ile gösterilen 165 dönüm 135 m21ik kısmın orman niteliğinde olduğunu ve devletleştirilen kısımda kaldığını, ancak (a) harfi ile gösterilen 66 dönüm 615 m21ik kısmın ise tarım arazisi olup, 4785 sayılı Kanun"a göre devletleştirme kapsamı dışında kaldığını belirleyerek, (b) ile gösterilen kısım yönünden davanın kabulüne ve orman niteliği ile Hazine adına tesciline, (a) ile gösterilen kısım yönünden ise davanın reddine karar vermiş ve bu şekilde temyiz edilmeksizin 02.07.1954 tarihinde kesinleşmiştir.
26.06.1989 tarihinde dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 1940-1944 yıllarında 3116 sayılı Kanun"a göre yapılan orman kadastrosu, aynı Kanun"un 2/B maddesi uygulaması ve 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre orman sınır noktalarının aplikasyonu çalışması yapılmıştır.
Davacı İdare, yapılan bu aplikasyon çalışması sonucu taşınmazın bir kısmının tahdit içerisinde kaldığı iddiasıyla eldeki davayı açmıştır.
Hemen belirtelim ki, yukarıda açıklanan nedenlerle daha önce görülüp kesinleşen Köyceğiz Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi"nin 02.07.1954 gün ve 1953/343 E., 1954/207 K. sayılı ilamının taraflarının, konusunun ve dava sebebinin görülmekte olan dava ile aynı olduğu, dolayısı ile bu davanın eldeki dava için kesin hüküm oluşturduğu konusunda bir duraksamanın bulunmaması gerekir. Çünkü Davacı İdare"nin bu davada ileri sürdüğü iddialar Köyceğiz Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi"nde de ileri sürülmüş, incelenmiş, değerlendirilmiş ve bir sonuca bağlanmıştır. Artık bu durum hukuki gerçek halini almıştır. Bundan sonra aynı konunun yeniden yargı yerlerinde tartışılması olanaklı değildir. Bu düşünceden hareketle dosya yönünden mevcut olan kesin hükmün HUMK m. 295"e göre kesin delil oluşturacağı ve uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Hal böyle olunca, kesin hüküm bulunan bir olayda taraflar yönünden uyuşmazlık hukuken neticeye bağlanmış olduğundan, artık yeni bir çözüm bulmak amacıyla araştırma yapılmasına gerek ya da neden bulunmamaktadır. O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle (ONANMASINA), 27.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.