23. Hukuk Dairesi 2015/3878 E. , 2015/8573 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kozan Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki asıl ve karşı sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl davada davacı-karşı davada davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Asıl davada davacı vekili, dava dışı borçlunun aracının satışı sonucu düzenlenen sıra cetvelinde kendisine pay ayrılan davalının dava dışı borçludan alacağı olmadığını, takibin muvazaalı olduğunu, davalının borçlu .... ... hakkında diğer alacaklılara da takip yaptığını ve bu takibe ilişkin haciz ve kesinleşme tarihinin müvekkili dosyasından sonraki tarihi taşıdığını ileri sürerek, sıra cetvelinin iptali ile davalıya ayrılan payın müvekkili dosyasına ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili, sıra cetvelinin usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiş, karşılık davada ise davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, alacağını ispat yükünün karşı tarafa ait olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin kesinleşmesini istemiştir.
Karşı davada davalı vekili, davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığını savunarak, reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; asıl davada ispat külfetinin davalıya ait olup, alacağının muvazaalı olmadığını ve gerçek bir alacağın olduğunu kanıtlaması gerektiği, ancak, davalının açmış olduğu karşı dava ile ispat yükünün yer değiştirmiş olmasına rağmen, asıl davada davacı-karşı davada davalının açmış olduğu davayı ispatlayamadığı gerekçesiyle, asıl davanın reddi ile, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, asıl davada davacı-karşı davada davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Karşı davada davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
Asıl davada davalı tarafça, cevap ve karşı dava dilekçesinde sıra cetvelinin kanun ve usule uygun olarak düzenlendiği ileri sürülerek dava açma gereğinin doğduğu belirtilmiştir.
Karşı davada davacının, karşı davasında asıl dava konusu sıra cetveli ile ilgili, kendisi yönünden talebinin ne olduğu belli olmadığı gibi, esasında asıl davadaki savunmalarını karşı dava olarak ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.
İİK"nın 142/1. maddesi “Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir." hükmünü içermektedir.
Dairemizin 18.03.2015 tarihli ikinci geri çevirme kararı üzerine gönderilen dosya evrakının incelenmesinden; sıra cetvelinin karşı davacıya 07.07.2010 tarihinde tebliğ edildiği, karşı davanın ise İİK"nın 142/1. maddesindeki yedi günlük hak düşürücü süreden sonra açıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece, sıra cetveline itiraz davasında karşı dava yolu ile sıra cetveline itiraz edebileceğinin kabulünün, hakdüşürücü sürenin karşı dava yolu ile aşılması anlamına geleceği, sıra cetveline karşı hak düşürücü süre içinde karşı davanın açılmadığı gerekçesiyle, süreye ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK"nın 114/2. ve 115/2. maddeleri uyarınca karşı davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün asıl ve karşı dava yönünden ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği hususu da gözardı edilerek ispat yükünün yer değiştirdiğinin kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
2-Asıl davada davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler ve çekler ancak tarafları ve onların cüz"i ve külli halefleri yönünden delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakati bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde uyuşmazlığın esasının incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle karşı davada davalı vekilinin, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, asıl davada davacı-karşı davada davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 29.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.