4. Hukuk Dairesi 2016/7311 E. , 2016/12271 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 03/07/2015 gününde verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 18/02/2016 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalılar ..., ..., ... ve davalılar ..., ..., ... ve ... vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalılar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava dışı ...tarafından, ..."ye izafeten ... aleyhine ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/232 esas sayılı dosyası üzerinden TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildiğini, ilamın icra takibine konulması üzerine taraflarınca ödeme yapılmak zorunda kalındığını, ödemenin yapılmasına davalıların kusurlu eylemlerinin neden olduğunu belirterek, ödenen tazminatın rücuen tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... dışındaki davalılar zamanaşımı defini ileri sürmüş, tüm davalılar davanın esastan da reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, tüm davalıların süresinde sundukları cevap dilekçeleri ile zamanaşımı itirazında bulundukları, davacı ..."nin rücuya dayanak olan 2011/232 esas sayılı dosyada, dava dilekçesinin kendisine tebliği ile birlikte davanın dayanağından ve hukuki sebeplerinden haberdar olduğu, bu tarih itibariyle eylem ve işlemleri ile davanın açılmasına sebebiyet veren kamu çalışanlarını tespit edebilecek durumda olduğu, bu sebeple zamanaşımı süresinin TBK"nın 73/2. maddesi gereğince bu tarihten işlemeye başladığının kabul edilmesi gerektiği, eldeki davanın açıldığı tarih itibariyle iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davaya konu işlem tarihinin 10/07/1974, davacı idarenin ödeme tarihinin 14/04/2014, rücuya esas tazminat dosyasında dava dilekçesinin davacı idareye tebliğ tarihinin 01/08/2011, bu dosyanın kesinleşme tarihinin 09/12/2013, eldeki rücu dosyasının dava tarihinin ise 03/07/2015 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
Gerek davaya konu işlem, gerekse mahkemenin zamanaşımı süresinin işlemeye başladığını kabul ettiği 01/08/2011 tarihinde 818 sayılı Borçlar Kanunu, ödeme, rücu dosyasının kesinleşme ve eldeki dosyanın dava tarihlerinde ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüktedir.
01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun rücu isteminde zamanaşımını düzenleyen 73. maddesinde; "Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar" hükmü düzelenmiştir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 5. maddesinde ise; "(1) Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanunu"nda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu"nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. (2) Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz." hükmü düzenlenmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanunu"nda rücu davalarında zamanaşımına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ödeme tarihinden itibaren bir yıllık sürenin geçmesi ile rücuen tazminat davasının zamanaşımına uğrayacağı kuralı ise yargısal içtihatlar ile geliştirilmiştir. Ancak 6098 sayılı TBK"nın 73. maddesi ile rücu davalarında zamanaşımı süresi ilk defa olarak yasal düzenleme altına alınmıştır. Maddenin ikinci fıkrası ile de, tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişinin, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmemiş olması halinde zamanaşımının, hangi tarihte işlemeye başlayacağı özel olarak düzenlenmiştir.
Somut olay, belirtilen bu yasal düzenlemeler ile birlikte değerlendirildiğinde; rücu istemi için getirilen iki yıllık zamanaşımı süresi, 6098 sayılı TBK ile ilk kez düzenlendiğine ve davacı idarenin ödeme tarihi ile rücuya esas tazminat dosyasının kesinleşme tarihi 6098 sayılı TBK döneminde olduğuna göre; ödeme tarihinden itibaren iki yıllık sürenin uygulanacağı, dava tarihi itibariyle de bu sürenin dolmadığı anlaşılmaktadır. ... dışındaki davalılar yönünden davanın TBK"nın 73. maddesi gerekçe gösterilerek zamanaşımından reddi doğru değildir.
Yukarıda belirtildiği üzere mahkemece zamanaşımı defi, TBK"nın 73. maddesi uyarınca değerlendirilmiştir. Eldeki rücuen tazminat davasının temelindeki hukuki ilişki, TMK"nın 1007. maddesine dayanmaktadır. 10/09/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6552 sayılı yasanın 84. maddesi ile 2644 sayılı Tapu Kanunu"na ek madde 2 eklenmiştir. Ek madde 2"de; tapu ve kadastro işlemleri ile ilgili olarak, Devletin kusursuz sorumluluğu sebebiyle yapılan ödemeler dolayısıyla, ihmali bulunan personel aleyhine açılacak rücu istemleri için özel bir zamanaşımı düzenlemesi getirilmiştir. Mahkemece bu düzenleme değerlendirilmemiştir.
Davalı ... dışındaki davalıların zamanaşımı defi, 2644 sayılı Tapu Kanunu"nun ek 2. maddesine göre değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
Davalı ... yönünden yapılacak değerlendirmeye gelince; adı geçen davalının usulüne uygun bir zamanaşımı defi bulunmamaktadır. Zira, ..."ne dava dilekçesi 27/07/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, gerek cevap dilekçesinde gerekse ön inceleme duruşmasında zamanaşımı defi ileri sürülmemiştir. Davalı, ilk kez hüküm celsesinde davanın zamanaşımından reddi gerektiğini savunmuş, davacı vekili ise zamanaşımı itirazlarının reddini talep etmiştir. 6100 sayılı HMK"nın 141. maddesi uyarınca; taraflar dilekçelerin teatisi aşamasında serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın "açık muvafakati" ile iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise, iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. Bu yasağın istisnaları ise; ıslah ve karşı tarafın açık muvafakatidir. Davalı ... süresinde zamanaşımı definde bulunmamış, cevap dilekçesini ıslah etmemiş, süresinden sonra ileri sürülen defiye davacı açıkça muvafakat etmediği gibi, aksine karşı koymuştur. Öte yandan; zamanaşımı kişisel bir savunma nedeni (def"i) olup, bütün öteki savunmalarda olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak, savunulmadığı takdirde mahkemece re"sen de gözetilemez ve uygulanamaz. Diğer bir deyişle; zamanaşımı def"i ancak ileri süren davalı yönünden değerlendirilebilir. Bu savunma, açıkça ve usulüne uygun şekilde ileri sürmeyen diğer davalıya sirayet de etmez. Açıklanan nedenlerle süresinde ve usulüne uygun şekilde ileri sürülmüş bir zamanaşımı defi bulunmayan davalı ... yönünden davanın zamanaşımından reddi usul ve yasaya uygun değildir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle taraflar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.