1. Hukuk Dairesi 2014/4595 E. , 2015/4305 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : TİRE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/05/2013
NUMARASI : 2010/372-2013/330
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi G.. Ü.."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının 7 yıl önce felç geçirdiğini ve akli melekelerini önemli ölçüde yitirdiğini, davalı oğlunun bu durumundan faydalanarak kandırmak suretiyle davacının kayden maliki olduğu 325 ada 9 parsel sayılı taşınmazı 16.01.2008 tarihinde kendi üzerine devrettirdiğini, olaydan bir yıl sonra ""Burası benim, evden çıkın"" demesi üzerine durumdan haberdar olunduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ile davacı adına tescil istekli eldeki davayı açmıştır.
Davalı, davayı kabul etmediğini, baba oğul anlaşarak işlem yaptıklarını, bu duruma annesi ile kardeşlerinin de belge imzalayarak rıza gösterdiklerini, hile yönünden hak düşürücü sürenin geçtiğini, öte yandan davacının ehliyetsiz olduğu iddiasının da doğru olmadığını, annesi ile eşinin aynı evde yaşarken küsmeleri üzerine eldeki davanın açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının yanılma ve davalı tarafından aldatılma hali içerisinde taşınmazı davalıya devrettiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının 325 ada 9 parsel sayılı taşınmazını 16.01.2008 tarihinde davalı oğluna satış göstermek suretiyle devrettiği, Tire Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 23.06.2010 tarihli, 2010/22 Esas, 2010/537 sayılı kararı ile davacının Türk Medeni Kanunu"nun 429. maddesi hükmü gereğince fiil ehehliyetinin sınırlandırılmasına ve eşi I.. Ş.."in aynı madde gereğince dava açma ve sulh olma dahil bir takım işlemlerde görüşünün alınmak üzere yasal danışman olarak tayinine karar verildiği, davacı ve yasal danışmanın birlikte vekil tayin ettikleri avukatları aracılığı ile eldeki davayı açtıkları görülmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 günlü ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırılık yoktur.
Dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada, hile hukuki sebebi yanında, ehliyetsizlik hukuksal nedenine de dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde diğer nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, anılan isteğin öncelikle ele alınması gerekir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik iddiası bakımından bir araştırma yapılmış değildir.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, davacıya ait raporlar, reçeteler vs. İstenerek dosyanın Adil Tıp 4. İhtisas Kuruluna gönderilerek akit tarihi itibariyle hukuki ehliyete haiz olup olmadığı yönünde rapor alınması, davacının, ehliyetsiz olduğunun belirlenmesi halinde, öncelikle davacıya vasi tayin edilmesinin sağlanması, vasi tarafından dava takip edildiği takdirde davanın kabulüne karar verilmesi; yok eğer ehliyetli olduğu saptanır ise; hile hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.