20. Hukuk Dairesi 2016/13893 E. , 2017/8765 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılardan ... ve ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Orman Yönetimi, ...köyü 1085 parsel sayılı taşınmazın tapuda davalılar adına kayıtlı olduğunu, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davalılar adlarına çıkartılan tebligatların ölü olmaları nedeniyle iade edildiği, HMK’nın 114. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17/06/2013 tarih ve 2013/2391 E. - 2014/6826 K. sayılı kararı ile;
“Yürürlükten kalkan 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, taraf ehliyetini tanımlamamış, 38. maddesiyle Türk Medenî Kanununa yollamada bulunmakla yetinmiştir. Türk Medenî Kanunu ise davada taraf olma ehliyetini, medenî haklardan yararlanma ehliyetinin bir parçası saymış; 8, 28, 47 ve 48. maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek, medenî haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir.
Öte yandan, Türk Medenî Kanununun 28. maddesinde, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği belirtilmiştir. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur. Gerek Türk Medenî Kanunu gerekse yürürlükten kalkan 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, dava açıldığı zaman hayatta bulunan kişiler yönünden düzenleyici hükümler koymuş, ölen kişiler hakkında açılacak davalar kanunlarımızda yer almamıştır. Nitekim, 04.05.1978 tarihli ve 1978/4-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da, dava tarihinden önce ölen kişinin taraf ehliyetini yitireceği, aleyhine dava açılamayacağı, dava tarihinde şahsiyeti sona ermiş kimsenin mirasçılarına halefiyet kuralı uygulanamayacağından, davaya dahil edilmek veya dava ıslah edilmek suretiyle davaya devam edilemeyeceği vurgulanmış, bu doğrultudaki yargı içtihatları kararlılık kazanmıştır.
Ancak, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 124/3-4. maddesiyle “…maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızası aranmaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir” hükümleri getirilmiştir.
Taraf ehliyeti dava şartıdır. Bu husus, davanın her aşamasında hâkim tarafından incelenebilir, taraflar da davanın sonuna kadar bunu ileri sürebilirler. Taraf ehliyeti, aynı zamanda usul işleminin geçerlilik koşuludur. Bu eksik ise, yapılan işlem geçerli değildir. Ancak, bu geçersizlik iyileştirilebilir. Bu hatanın iki etkisi birbirinden ayırt edilmelidir. Eğer taraf tüm yargılama boyunca taraf ehliyetine sahip değilse, örneğin taraf davadan önce ölmüş veya davadan öne taraf ehliyetine sahip değilse ve dava boyunca da böyle devam etmişse, bu durumda, taraf ehliyetinin olmayışı sebebiyle dava kural olarak reddedilmeli, verilen hüküm bozulmalıdır. Ancak, hiç kimse, ölmüş ve taraf ehliyeti olmayan kişiye karşı bilerek dava açmaz. Bu şekilde bir dava açan davacı, davalı olarak dilekçesinde gösterdiği kişinin öldüğü bilinmediği için davayı açmış olabilir. Böyle bir durumda; davacının, ölmüş kişiye karşı açtığı dava, taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle reddedilmeden, ölenin mirasçılarına karşı sürdürülebilmelidir. Hukuk Muhakemeleri Kanununda iradî taraf değişikliğine izin verildiğinden (m.124/3, 4), davacının, ölenin mirasçılarına karşı bu davayı sürdürebilmesi gerekir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, ... 2011, s. 207).
Her ne kadar, 1086 sayılı HUMK"nın yürürlükte bulunduğu zaman içerisinde dava tarihinden önce ölen kişiler aleyhine açılan davalarda ölü kişinin mirasçılarına halefiyet kuralı uygulamaya ve davaya dahil edilmek suretiyle davaya devam edilmesine, bu doğrultuda kararlılık gösteren yargı içtihatları cevaz vermiyorsa da, 6100 sayılı HMK"nın 124. maddesinin getirdiği yeni düzenleme ile tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde, hâkimin karşı tarafın rızasını almaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebileceği düzenlemesi ile somut olayda bir kısım tapu kayıt malikinin ölü olması ve mirasçılar tarafından tapu kütüğünde gerekli intikallerin yapılmaması birlikte değerlendirildiğinde, tapuda sağ görünen ölü tapu maliklerine dava açılması kabul edilebilir bir yanılgıdır.
O halde; mahkemece yapılacak iş: davacı Orman Yönetimine, ..., ..., ..., ..., ... ve...’in tüm mirasçılarını tesbit ettirip yöntemince davaya dahil etmesi için süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılmasından ibaret... ” olduğu gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulü ile 1085 sayılı parselde kayıtlı bulunan 5000 m² yüzölçümlü tarla vasfındaki taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman vasfıyla Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm bir kısım davalılardan ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili ile müdahalenin men’i istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu ...köyünde orman kadastrosu 1994 yılında, ... köyünde ise 1986 yılında yapılmıştır. Genel arazi kadastrosu 1958 yılında yapılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu belirlenerek yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesiyle 3402 sayılı Kanuna eklenen "Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz.” şeklindeki 36/A maddesi ve 17. maddesi ile eklenen "Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama giderleri için de uygulanır.” şeklindeki geçici 11. maddesi hükümleri uyarınca davalılar aleyhine yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmolunması doğru görülmemekle birlikte bu hususlar hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple, hükmün 3, 4 ve 5. bentlerinin hükümden çıkartılarak yerine 3 numaralı bent olarak "3402 sayılı Kanuna 6099 sayılı Kanunla eklenen 36/A ve geçici 11. maddesine göre, davacı Orman Yönetiminin yaptığı tüm yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına ve Orman Yönetimi lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına" cümlesinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 02/11/2017 günü oy birliği ile karar verildi.