Taraflar arasındaki “Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 5.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.07.2008 gün ve 2007/115 E., 2008/226 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 24.12.2008 gün ve 10682-13181 sayılı ilamı ile; (...Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davalılara ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen Kastamonu"daki 329 ada 3 parsel sayılı taşınmaz dışındaki taşınmazlar yönünden davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.Davacının bu taşınmazlarla ilgili kurulan hükme yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Davacının 329 ada 3 parsele yönelik temyiz itirazlarına gelince; dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı N. K.."nun maliki bulunduğu Kastamonu ilindeki 329 ada 3 parsel sayılı taşınmazını 26.10.1993 akitle ve ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile davalı kızlarına temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu iddia ederek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere;ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.511).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.514).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; miras bırakanın davalıların içinde bulunduğu aile ortamında yaşamını sürdürdüğü, ölümüne dek aynı ortamda bakılıp gözetildiği, ayrıca miras bırakanın sağlığında akde aykırılığı ileri sürerek herhangi bir talepte bulunmadığı dosya kapsamı ile sabittir.
Ne varki, temlik edilen taşınmazın niteliği ve değeri tespit edilerek bakım karşılığı temlik olma vasfını taşıyıp taşımadığı değerlendirilmemiş bu konuda hükme elverişli olacak nitelikte bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler ışığında tarafların delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 18.11.2009 gününde, ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.