Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı vekili tarafından borçlular KOSGEB İdaresi Başkanlığı ve KOSGEB Malatya İl Müdürlüğü hakkında Genç Girişimcilik Eğitim Bedeli"ne dayalı olarak genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 nolu ödeme emri tebliği üzerine KOSGEB İdaresi Başkanlığı"nın yasal sürede icra dairesine verdiği dilekçe ile borca itiraz ettiği, icra müdürlüğünce itiraz eden borçlu başkanlık yönünden takibin durdurulduğu anlaşılmıştır.
KOSGEB İdaresi Başkanlığı"nca 27.10.2011 havale tarihli dilekçe ile icra müdürlüğünden, diğer borçlu KOSGEB Malatya İl Müdürlüğü"nün tüzel kişiliği bulunmaması sebebi ile borca itirazın KOSGEB İdaresi Başkanlığı"nca bu borçluyu da kapsayacak şekilde yapıldığı ve bu suretle söz konusu borçlu yönünden de takibin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiş, icra müdürlüğünün tarihsiz kararı ile, borca itiraz dilekçesinde borçlu KOSGEB Malatya İl Müdürlüğü"nün adının yazılmadığından bahisle borçlu Başkanlıkça yapılan borca itirazın diğer borçlu KOSGEB Malatya İl Müdürlüğü"nün itirazı olarak kabul edilemeyeceği gerekçesi ile KOSGEB İdaresi Başkanlığı"nın KOSGEB Malatya İl Müdürlüğü hakkındaki takibin de durdurulmasına yönelik talebi reddedilmiş, şikayetçi KOSGEB İdaresi Başkanlığı"nca icra müdürlüğünün ret kararının iptali istemi ile icra mahkemesine başvurulmuştur.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun "Hükmün Kapsamı" başlıklı 297/2. maddesinde; "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir" düzenlemesine yer verilmiştir. Bu düzenleme yargıda açıklık ve netlik prensibinin bir gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz (HGK"nun 05.12.2007 gün ve 2007/3-981/936 sayılı, 23.10.2008 gün ve 2008/14-29/4 sayılı kararları).
Bir mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar. Kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp, değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur. Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa"nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 Sayılı HMK"nun 27 ve 297. maddeleri işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2011/6-18 Esas-2011/30 Karar sayılı, 05.12.2007 gün ve 2007/3-981/936 sayılı; 23.01.2008 gün ve 2008/14-29/4 sayılı kararları).
Somut olayda, hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz yazılmaması gerektiği halde, gerekçe aynen yazılmış, devamında da hüküm fıkrası oluşturulmuştur. Hüküm bu haliyle açık olmadığı gibi, şüphe ve tereddüt uyandıracak, infazda zorluk çıkaracak şekildedir. Hukuk Genel Kurulu"nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E.-1997/776 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, ilamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümüdür.Diğer bir anlatımla hüküm içeriğinin aynen infazı zorunludur. İlamın infaz edilecek kısmı yorum yoluyla belirlenemez. Bu nedenle hüküm fıkrasının hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça yazılması zorunludur.
Buna göre mahkemece, 6100 Sayılı HMK"nun 297/2. maddesine uygun olarak tesis edilmiş bir hüküm bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle re’sen İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre alacaklının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.