Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2009/16-428
Karar No: 2009/483

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009/16-428 Esas 2009/483 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu 2009/16-428 E., 2009/483 K.

Hukuk Genel Kurulu 2009/16-428 E., 2009/483 K.

  • İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI
  • KOOPERATİF YÖNETİM KURULU
  • MÜTESELSİL SORUMLULUK
  • RÜCU DAVASI
  • 818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 145 ]
  • 818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 146 ]
  • 1163 S. KOOPERATİFLER KANUNU [ Madde 98 ]
  • 6762 S. TÜRK TİCARET KANUNU [ Madde 341 ]
  • "İçtihat Metni"

    Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Antalya Asliye Birinci Ticaret Mahkemesi)"nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.11.2006 gün ve 2003/1188 E.-2006/521 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar Mehmet ve Behzat vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi"nin 14.10.2008 gün ve 2008/5951 E.-6169 K. sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, müvekkili kooperatifin eski yöneticileri olan davalıların, kooperatife ait inşaatların yapımında usulsüz harcama yaptıklarını, kooperatif kayıtlarında 202.929.337.597 TL harcama görüldüğünü, oysa delil tespitinde inşaat maliyetinin 170.418.057.014 TL olduğunun belirlendiğini, bu durumda 32.511.280.583 TL zarara neden olunduğunu ileri sürerek, ıslahla birlikte 54.382.234.159 TL"nin temerrüt faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılardan Mehmet, Behzat ve İsmetin vekili, müvekkillerinin 2001 yılında görevlerinin sona erdiğini, makbuz karşılığı ödemelerin dikkate alınıp alınmadığını bilmediklerini savunmuştur. Ayrıca davalı İsmet, kooperatifin işlerinin Mehmet tarafından yürütüldüğünü ve kendisinin yöneticilikten istifa ettiğini savunmuştur. Davalı M.Kazım, kendisinin kısa bir süre görev yaptığını ve istemin zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Mahkemece, alınan bilirkişi raporları doğrultusunda, inşaatlar nedeniyle davacı kooperatifin zarara uğratıl-dığı, davacının istemini 32.511.280.583 TL ile bağladığı, davalılardan Mehmet ve Behzat"ın kuruluştan 2001 yılına kadar görev yaptıkları, diğer yöneticilerin kısa dönemlerde görev yaptıkları, zararların hangi yıl ne kadar olduğunun anlaşılamadığı, davalı M.Kazım bakımından hem TTK"nın 309. maddesindeki zamanaşımının dolduğu, hem de Yahya ve İsmet ile birlikte bu üç davalının zarara iştirak ettiklerinin kesin ispatlanamadığı gerekçeleriyle, davalılardan Mehmet ve Behzat bakımından davanın kısmen kabulü ile 32.511,28 YTL"nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle bu davalılardan tahsiline, diğer davalılar M.Kazım, Yahya ve İsmet bakımından ise davanın reddine karar verilmiş; hüküm davalılardan Mehmet, Behzat vekilince temyiz edilmiştir.

    Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde olmayan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. Ancak, mahkemece davalılardan Yahya ile İsmet hakkında, oluşan zararların hangi tarihlerde meydana geldiği belirlenemediğinden bu davalılar hakkında davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Çünkü davalı eski yöneticilerin sorumluluğu, ispat külfeti ters çevrilmiş kusur sorumluluğudur. Kural olarak, yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulmazlar ise de; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu"nun 98. maddesi yollaması ile TTK"nın 336. maddesinde belirtilen hallerde kusursuz olduklarını ispat etmedikçe yöneticiler uğranılan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Bu bağlamda, yöpetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucu meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir. (Gönen Eriş, Ticari İşletme ve Şirketler, s. 1941, 1942, 1999). Bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, mahkemece gerektiğinde kooperatif merkezinde keşif yapılarak, yıllara göre inşaatların yapım aşamaları belirlenerek, davalılardan Yahya ile İsmet"in görev sürelerinde oluşan zararın araştırılması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, iddianın aksine oluşan zararlarda diğer iki davalının kusurunun hangi gerekçelerle bulunmadığı ortaya konulmadan, yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı,...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    Temyiz Eden: Davalılar Mehmet ve Behzat vekili

    Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    I- Hukuk Genel Kurulu"ndaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davacı S.S. Y... Arsa Edindirme Konut Yapı Kooperatifi"nin iki denetçisinden birisi tarafından eldeki davaya vekil atamasının yeterli olup olmadığı, dolayısıyla kooperatifin diğer denetçisinin de açılan davaya ve yapılan işlere onayının alınmasına gerek olup olmadığının değerlendirilmesi ön sorun olarak incelenmiştir.

    Ön sorunun konusunu oluşturan olgu şudur:

    1163 sayılı Kooperatifler Kanunu"nun 98. maddesi yollamasıyla, Türk Ticaret Kanunu"nun 341. maddesi hükmüne göre; kooperatif eski yöneticilerinin neden olduğu zararların tazmini istemine ilişkin bir dava açılabilmesi için, Kooperatif Genel Kurulu"nun davanın açılması yönünde bir karar alınması ve davanın denetçiler tarafından açılması gerekir.

    Somut olayda, Kooperatif denetçilerinin takip ettiği bir dava olmadığı gibi, onların usulüne uygun olarak verdikleri vekaletname ile davayı takip eden avukat da bulunmadığından, denetçilerin açılan davaya ve yapılan işlere onaylarının alınması, davayı bizzat takip etmedikleri takdirde vekil atamalarının sağlanması için Hukuk Genel Kurulu"nun 08.07.2009 gün ve 2009/16-284 E.-346 K. sayılı Kararı ile dosyanın mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmiş; yerel mahkemece, davacı kooperatifin iki denetçisinden birisi olan Hüseyin tarafından eldeki davayı takip eden Av. Nedim"e verilen 18.04.2005 tarihli vekaletname eklenerek gönderilmiştir.

    Davacı Kooperatifin 18.01.2003 ve 02.04.2005 tarihli Genel Kurul Toplantı Tutanakları ile Hüseyin ve Savaş denetim kurulu asıl üyeliklerine seçilmişlerdir.

    Bu durumda, davacı Kooperatifin diğer denetçisi Savaş"ın da açılan davaya ve yapılan işlere onayının alınmasına gerek olup olmadığı ön sorun olarak görüşülmüş; davacı Kooperatifin iki denetçisinden birisi olan Hüseyin tarafından

    eldeki davayı takip eden Av. Nedim"e verilen 18.04.2005 tarihli vekaletnamenin davanın görülmesi için yeterli olduğu oybirliği ile kabul edilerek, direnme hükmünün esastan incelenmesine geçilmiştir.

    II- İşin esasına gelince;

    Dava, kooperatif eski yöneticilerinin neden olduğu zararların tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar Özel Daire"ce; yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

    Yerel mahkemece, haklarındaki dava reddedilen iki davalı bakımından, kararın davacı tarafından temyiz edilmemiş olması nedeniyle bu davalılar yönünden usuli müktesep hak oluştuğu ve haklarındaki dava kısmen kabul edilen iki davalının ise davası reddedilen iki davalı hakkındaki kararı onların aleyhine temyiz etme haklarının bulunmadığı, dolayısıyla anılan davalılar yönünden görev yaptıkları dönemlere ilişkin yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

    Direnme hükmü davalılardan Mehmet ve Behzat vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık:

    Müteselsil sorumlu olan ve haklarındaki dava ret ile sonuçlanan bir kısım davalılar yönünden;

    a)Ret kararının diğer davalılar tarafından temyiz edilip edilemeyeceği, bu hususta hukuki yararlarının bulunup bulunmadığı,

    b)Davacının temyizi olmaması nedeniyle bu davalılar yönünden usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı,

    c)Dolayısıyla anılan davalılar yönünden, görev yaptıkları dönemlere ilişkin yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek olup olmadığı,

    noktalarında toplanmaktadır.

    Uyuşmazlığın açıklığa kavuşturulabilmesi için davanın niteliğinin, taraflar arasındaki borç ilişkisinin ve dava arkadaşlığı münasebetinin irdelenmesinde fayda görülmektedir.

    Öncelikle belirtelim ki dava, davacı kooperatifin yönetiminde görev alan davalıların, kooperatife verdikleri iddia olunan zararların tazmini istemine ilişkindir.

    Davalıların meydana gelen zarardan sorumlu tutulabilmeleri için öncelikle kooperatife hangi görevleri hangi tarihte yaptıklarının belirlenerek zararla doğrudan illiyet bağlarının belirlenmesi ve bu aşamadan sonra davalıların gö-revleri ve çalıştıkları süreler nazara alınarak zararlandırıcı eylem ve işlemlerin teker teker belirlenerek bu zararlardan davalıların sorumluluklarının ortaya çıkarılması gerekmektedir.

    Özel Daire bozma ilamında, iki davalı hakkındaki soruşturmanın eksikliğine değinilmiş, ayrıca anılan davalılar yönünden ters çevrilmiş kusur sorumluluğuna ilişkin ilkelerin doğru olarak uygulanmadığı belirtilerek, davacı temyizi olmadığı halde Yahya ile İsmet yönünden de bozma kararı verilmiştir.

    Hemen belirtelim ki, davalıların sorumluluğu yasadan kaynaklanan müteselsil sorumluluk ve aralarındaki münasebet de ihtiyari dava arkadaşlığıdır. Müteselsil borçluluk niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup, borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde, evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (BK m. 145/1) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir (BK m. 146/1). Bu şekilde belirlenen hak, o borçlunun rücu hakkıdır. Yasa koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla (BK m. 146/1"de) halefiyete de yer vermiştir.

    Açıklanan maddi hukuk hükümleri usul hukukunda dava olarak tezahür etmektedir. Müteselsil borçlular arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı nedeniyle hükmü temyiz etmeyen iki davalı hakkındaki ret kararının kesinleştiği düşünü-lebilir ise de, kesinleşme sorumluluk davasına ilişkin olup, ardından görülecek rücu davası yönünden, yani borçlular arasındaki iç ilişki yönünden hüküm ifade etmez. Rücu davası dikkate alındığında davalıların hükmü temyizde hukuki yararları bulunduğu aşikardır.

    Zira sorumluluk davasındaki bilirkişi raporları, kesin delil ve sorumluluk davasındaki karar kesin hüküm oluşturmaz ise de, rücu davası yönünden so-rumluluk davasının kararı güçlü delil oluşturmaktadır. Hakkında güçlü delil oluşan davalının rücu davası yönünden sorumluluk davası hükmünü diğer müteselsil borçlular aleyhine temyiz etmesinde hukuki yararı vardır.

    İhtiyari dava arkadaşlarının sonradan birbirlerine karşı açacakları rücu davasında, esas alınacak mahkeme kararı ve dayanağı bilirkişi raporları, ihtilaf henüz önünde iken doğru olarak oluşmalı ve mahkeme davalıların hangi eylem ve işlemleri nedeniyle ne oranda sorumlu tutulup tutulmayacaklarını sorumluluk davası sırasında halletmelidir. Bu kabul tarzı rücu davasında haksız yere temyiz edenler aleyhine güçlü delil oluşmaması yönünden doğru olduğu gibi, usul ekonomisi yönünden de tarafları tatmin edecektir. Temyiz etmeyen davalıların usuli müktesep hakları da mahkemece icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacağı, bozma sonrası kararın gerekçesinde haklarındaki ret kararı kesinleşen davalıların da sorumluluk derecesinin tespit edilmesiyle yetinileceği dikkate alındığında ihlal edilmemiş olacaktır.

    Açıklanan gerekçelerle rücu davası ile borçlular arasındaki iç ilişki ve usul ekonomisi dikkate alındığında ret kararının temyizinde davalıların hukuki yararı bulunduğunun kabulü zorunlu olduğu gibi, haklarındaki ret kararı kesinleşen davalılar yönünden sorumluluklarının tespitine ilişkin araştırma, inceleme ve değerlendirme ile yetinilerek icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacak olması da davalılar yönünden usuli kazanılmış hakkın ihlal edilmediğini göstermektedir.

    Hal böyle olunca anılan davalılar yönünden haklarında kesinleşen karardaki sorumluluklarının, eldeki davanın davacıları yönünden değişmeyeceği gözetilerek görev yaptıkları döneme ilişkin yeniden bilirkişi incelemesi yaptırıla-rak, tüm müteselsil borçluların sorumluluklarının tespit edilmesi gereğine de-ğinen ve gerek temyiz hakkı, gerek usuli müktesep hak yönlerinden usul ve yasaya uygun bulunan ve Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    Sonuç: Davalılar Mehmet ve Behzat vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK"nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 04.11.2009 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY

    Davacı kooperatif tarafından davalılar aleyhine açılan tazminat davasında, davalıların değişik zamanlarda kooperatif yönetiminde görev aldıkları ve işlemleri ile kooperatifi zarara uğrattıkları iddia edilerek beş davalı hakkında tazminat davası açılmıştır. Yargılama sonunda mahkeme davalılardan Mehmet ve Behzat hakkındaki davanın kısmen kabulüne, davalılardan İsmet ve Yahya"nın sorumlulukları belirlenemediğinden haklarında açılan davanın reddine, diğer davalı M.Kazım"ın da hem sorumluluğu belirlenemediğinden, hem de bu kişi hakkında açılan davada zamanaşımı dolduğundan hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.

    Verilen bu karar davacı tarafından temyiz edilmemiş ve haklarında ret kararı veri-len davalılar yönünden kesinleşmiştir. Haklarındaki dava kısmen kabul edilen davalıların temyizi üzerine Özel Daire ve HGK bu tür davalarda ispat külfetinin ters çevrildiğini, bu kişilerin kusursuz olduklarını kendilerinin ispat etmesi gerektiğini, ileride açılacak bir rücu davasında burada belirlenen kusurun dikkate alınacağını belirterek kararı haklarındaki dava ret edilenlerden sadece Yahya ve İsmet yönünden bozmuş, diğer davalı M.Kazım hakkında ise herhangi bir bozma yapmamıştır.

    Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma gerekçesine katılamıyorum; öncelikle be-lirtmek gerekir ki davacı, haklarında dava ret edilen her üç davalı ile ilgili kararı temyiz etmemiş ve karar bu kişiler yönünden kesinleşmiştir. Bozma gerekçesinde belirtilen ters çevrilmiş ispat külfeti, davanın reddi ve davacının temyizi halinde gözönüne alınacak bir husustur. Mahkemenin ret kararı davacı ile haklarında dava ret edilen davalılar arasında kesin hüküm oluşturduğundan artık bu davalılar yönünden ispat külfetinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.

    Bozma gerekçelerinden birisi de ileride açılabilecek bir rücu davasında burada belirlenecek kusur oranının önem arzedeceğidir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ileride davalıların kendi aralarında bir dava açıp açmayacakları belli değildir. Mevcut olmayan bir dava için şimdiden haklarındaki karar kesinleşmiş bulunan davalılar yönünden aynı davanın kusur tespiti bakımından devam ettirilmesinin hiçbir yasal dayanağı yoktur. Haklarında karar kesinleşen davalılar yönünden artık bu dava sona ermiştir ve davada bulunmalarını gerektiren bir durum da yoktur. Davalıların bulunmadığı bir aşamada bu kişilerin sorumluluklarının bulunup bulunmadığının araştırılması güvenli yargılama hakkına da aykırıdır. Haklarındaki karar kesinleşmiş bulunan ve hukuken artık bulunmadıkları bir davada ileride açılabilecek bir rücu davası nedeniyle sorumluluklarının araştırılması kişinin güvenli yargılanma hakkına da aykırıdır.

    Davacı, davalıların kooperatif yöneticisi olarak görev yaptıkları dönemlerde verdikleri zararlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını belirterek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği gibi müşterek ve müteselsil sorumlular arasındaki ilişki, haklarında açılan dava yönünden ihtiyari dava arkadaşlığıdır. Bu hususta hem yargısal kararlarda, hem de doktrinde görüş birliği vardır. Dava birlikte açılmış olsa bile her ihtiyari dava arkadaşı hakkındaki dava ayrı bir davadır ve diğeri ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Yine yargısal uygulamalara göre ihtiyari dava arkadaşları hakkında verilen karar aynı tarafta bulunduklarından birbirleri arasında kesin hüküm oluşturmayacaktır. Kes"n hüküm oluşturmaması hem hükmün sonucu bakımından, hem de hükme esas alınan ve sorumluluğu belirleyen kusur oranı bakımındandır. Daha açık anlatımla, bu davada kusur oranı ne biçimde belirlenirse belirlensin davalılar arasında ileride görülebilecek bir davada kesin hüküm olmayacak, kesin delil olmayacak, mahkeme yeniden inceleme yapacaktır. Bu davadaki kusur oranının açılacak davada güçlü delil olabileceği yolundaki düşünce ise yukarıda anlatılan ilkelere aykırı olup, hakimin yeniden kusur incelemesi yaptırmaksızın karar vermesi gibi bir durum doğurur ki, bu hem kesin hüküm olmama ilkesine aykırıdır, hem de hakimin vereceği karara şimdiden ipotek koyma anlamına gelir.

    Bir an için bozma gerekçelerine katıldığımız düşünülse bile, bu defa bu bozma gerekçelerinin haklarında açılan dava ret edilen bütün davalılar için geçerli olması gerekir. Oysa sadece davalılar Mehmet ve İsmet yönünden karar bozulmuş, yine hakkındaki dava ret edilip kesinleşen M.Kazım bozma kapsamının dışında bırakılmıştır. Oysa bozma gerekçelerinin aynı şekilde bu davalı için de geçerli olması gerekirdi. Tüm yukarıda açıklanan nedenlerle bozma gerekçelerine katılamadığımdan yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesindeyim.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi