Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
7201 Sayılı Kanun"un 28. maddesi gereğince; kendisine tebligat yapılamayan ve ikametgahı, meskeni veya işyeri de bulunmayan kimsenin adresi meçhul sayılır. Adresin meçhul olması halinde keyfiyet, tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tespit edilir. Bununla beraber, tebliğ çıkaran mercii lüzum görürse, muhatabın adresini resmi veya hususi müessese ve dairelerden veya zabıta vasıtası ile tetkik ve tespit ettirebilir.
Bu araştırmalardan sonra ilanen tebligatla ilgili işlemlerin nasıl yapılacağı ise, Tebligat Kanunu"nun 29 ve 30., Tebligat Tüzüğü"nün 46 ve 47. maddelerinde düzenlenmiştir.
Tebliğle ilgili 7201 Sayılı Kanun ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Gerek tebliğ işlemi, gerekse tebliğ tarihi, Kanun ve Tüzükte emredilen şekillerle ispat olunabilir. Söz konusu Kanun ve Tüzüğün bu konuda etkili önlemler almış olmasının tek amacı tebliğin muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Bu durumda Tebligat Kanunu"nda ilana ilişkin 28. madde ve Tebligat Tüzüğü"nün 46. maddelerindeki hükümlere uyularak çok yönlü araştırma (Resmi ve hususi müessese ve dairelerden, örneğin seçim kurullarından, vergi dairesinden, tapu dairesinden ve nüfus müdürlüğü gibi yerlerden) yapılarak, bundan sonuç alınmaması halinde İlanen tebliğe gidilmesi gerekir. İlanen tebligat başvurulacak son çaredir. Belirtilen inceleme ve soruşturmayı kapsamayan adres araştırması ile yetinilerek adresin meçhul olduğunun kabulü ve sonuçta tebligatın ilanen yapılması savunma hakkını kısıtlayan önemli bir usul hatasıdır. Yukarıda belirtilen yerlerden araştırma ve soruşturma yapılmaksızın, sadece zabıta marifetiyle araştırma yapılarak bununla yetinilmesi doğru değildir.
Somut olayda, borçlular adına "Ç.Caddesi R. N.İ. Sokak U.Apartmanı No: .Kat: . D: . B.-İ." adresine çıkarılan tebligatın 10.09.2004 tarihinde tanınmadıkları kaydıyla iade edildiği, 31.08.2006 tarihli emniyet araştırmasında borçluların naklen i."e taşındıkları belirtilerek tespit edilen "İ. C..Ç.Ç..Sokak No: 16 B. İ." adresine çıkarılan tebligatlar adres eksikliği ve tanınmadıkları kaydıyla 13.12.2006 tarihinde iade edildiği, ardından 21.02.2007 tarihinde ilanen tebligat yapıldığı anlaşılmıştır.
Borçluların, İzmir ilinde oturdukları tespit edildikten sonra buradaki adresleri, resmi ve hususi müessese ve dairelerden sorulmadan, zabıta araştırması yaptırılmadan, ilanen tebligat yapılması doğru değildir.
Bu durumda tebliğ İşleminin usulüne uygun olarak tamamlanmadığı anlaşılmakla mahkemece, açıklanan nedenlerle borçlular İsteminin 7201 sayılı Tebligat Kanununun 32.maddesine göre kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde İstemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan 7201 Sayılı Tebligat Kanunu"nun 32. maddesi gereğince, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğ işleminden haberdar olmuş ise geçerlidir. Muhatabın bildirdiği tarih tebliğ tarihi sayılır. Şikayetçinin bildirdiği öğrenme tarihi esas olup, bu tarihin aksi karşı tarafça ancak yazılı delil ile kanıtlanabilir.
Mahkemece, borçluların, kıymet takdiri yapıldığı tarih ile kıymet takdiri yapılan taşınmazla ilgili İstanbul 2. İcra Hukuk mahkemesinin 2007/233 sayılı dosyasındaki 31.07.2007 tarihli beyanı ile takipten haberdar olduklarının kabul edildiği, oysaki 01.09.2010 tarihli kıymet takdir raporunun taşınmazın kapalı olması nedeniyle emsal taşınmazlar tetkik edilerek düzenlendiği, diğer taraftan İ.B. ......ada,...... parseldeki .....nolu bağımsız bölüm üzerine 28.02.2008 tarihinde İstanbul 6. icra müdürlüğünün 2004/20701 esas sayılı takip dosyasından haciz konulmasına karşın borçlular vekilinin 25.01.2007 tarihinde talepte bulunduğu, bu haliyle tapu kaydının incelenmesi ile takipten haberdar olunmanın mümkün olmadığı, şikayetçinin bildirdiği tarihin aksi yazılı belge ile de ispat edilemediğinden mahkemenin bu yöndeki kabulü de doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.