4. Hukuk Dairesi 2016/8340 E. , 2016/11303 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 12/04/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 16/12/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeni ile manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının eşinin zorla kaçırıldığını ve alıkonulduğunu, hayati tehlikesinin olduğunu iddia ederek kendisinden şikayetçi olduğunu, davalının bu şikayeti üzerine soruşturma başlatıldığını, ancak davalının eşinin ortaya çıktığını ve kendisini kimsenin kaçırmadığını söylediğini, .. takipsizlik kararı verildiğini, yapılan şikayetin haksız olduğunu belirterek uğradığı manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı ise,davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalının yasal şikayet hakkını kullandığı şikayet için yeterli emarenin bulunduğu kabul edilerek istemin reddine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Davaya konu olay incelendiğinde, davalının eşinin davacının eski eşi olduğu, olay günü davalı ile eşinin kavga ettiği, kavga sonrası davalının eşinin davacının yanına gittiği, eşinin eve gelmemesi üzerine davalının karakola giderek eşinin davacı tarafından zorla kaçırıldığını ve hayati tehlikesinin olduğunu belirterek davacıdan şikayetçi olduğu, davacı hakkında soruşturma başlatıldığı, davalının eşinin ortaya çıkarak kendisini kimsenin kaçırmadığını söylemesi üzerine takipsizlik kararı verildiği dosya kapsamı ile sabittir.
Mahkemenin gerekçesinde yer alan ve emare olarak kabul edilen iddianamenin davalı ile eşi arasında meydana gelen hakaret olayına ilişkin olduğu, davanın tarafları ile ilgisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla olayla ilgisi olmayan iddianamenin emare kabul edilerek istemin reddine karar verilmesi doğru değildir.
Şu durumda, açıklanan olgu ve ilkeler gözetilip davalının davacıyı zararlandırmak kastı ile hareket ettiği, davalının davaya konu eyleminin hukuka aykırı olduğu, bu nedenle davacı yararına somut olaya uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ; Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/11/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.