
Esas No: 2015/3904
Karar No: 2019/447
Karar Tarihi: 11.04.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3904 Esas 2019/447 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Aksaray İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.11.2013 tarihli ve 2012/148 E., 2013/473 K. sayılı kararın davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ile davalı işveren vekilince temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 05.03.2015 tarihli ve 2014/5836 E., 2015/4230 K. sayılı kararı ile;
“...Dava, davacının 15.5.2008-30.4.2010 tarihleri arasında geçen ve Kuruma eksik bildirilen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 1.1.2009-30.06.2009, 1.7.2009-31.12.2009 ve 1.1.2010-29.4.2010 tarihleri arasında hükümde yazılı şekilde çalıştığının tespitine karar verilmiş ise de bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ile gidilmiştir.
Uyuşmazlık, somut olayda fiili çalışma olgusunun ispatı konusunda, mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa"nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay"ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.
Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispat edilebilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden;davalı işyerinden davacı adına 30.4.2010 ve 29.1.2011 tarihli iki adet işe giriş bildirgesinin süresi içinde Kurum kayıtlarına intikal ettirildiği,davacı adına Kurum"a 30.4.2010-31.12.2010 tarihleri arasında 9897.68 sicil nolu davalı işyerinden sigortalı hizmet bildiriminde bulunulduğu,davacı ile davalı şirket arasında 30.4.2010 işe başlama tarihli belirsiz iş sözleşmesi tanzim edilmiş olduğu, dinlenen tanıkların davacının çalışma sürelerine ilişkin olarak net beyanda bulunmadıkları anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş; işverenin Kurum nezdindeki ihtilaf konusu döneme ait dönem bordroları celp edilerek, tespiti istenen dönemde çalışması bulunan bordro tanıklarının adresini Sosyal Güvenlik Kurumu ve zabıta marifetiyle araştırıp, tespit ederek bu tanıkları dinlemek, bordrolarda adı geçen kişilerin adreslerinin tespit edilememesi veya bunların tanıklığıyla yetinilmediği taktirde, ... ilgili il müdürlüğünden, gerekirse zabıta, vergi dairesi ve meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu iş yeri çalışanlarının; yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, tanık beyanları arasındaki çelişkiyi gidermek ve davacının işe giriş ve çıkış sürelerini net belirlemek ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/10 maddeleri gereğince ortaya koyduktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait pastane işletmesinde 15.05.2008 tarihinde çalışmaya başladığını, işten çıkartıldığı 14.04.2012 tarihine kadar asgari ücretle kesintisiz olarak çalıştığını, ancak sigorta girişinin 30.04.2010 tarihinde yapıldığını, işten ayrılırken işçilik alacaklarının ödenmediğini, sigortaya girişi yapılırken el yazısı ile fazla mesai, kıdem, ihbar vs. alacaklarını aldığına dair belge yazdırılarak imzalatıldığını ve bu belgeyi kabul etmediğini ileri sürerek müvekkilinin davalıya ait işyerinde geçen 15.05.2008-30.04.2010 tarihleri arasındaki hizmetinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren vekili, davacının 30.04.2010-31.12.2010 ve 29.01.2011-10.03.2012 tarihleri arasında davalı işyerinde asgari ücretle çalıştığını, işten kendi isteği ile ayrıldığını, çalıştığı sürelerin düzenli olarak Kuruma bildirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili, iddia edilen çalışma olgusunun yazılı belgeler ve kamu tanıkları ile kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bilgi ve görgüye dayalı tanık beyanları dikkate alındığında davacının 01.01.2009-29.04.2010 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ile davalı işveren vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, mahkeme tarafından dinlenen davacı tanıklarından Hakan Dirican, davalı tanıklarından Ali Coşar ve Mahmut Canlıer"in işyerinde çalışan kişiler olduğu, davacının tespit edilen tarihlerde davalı işyerinde çalıştığının davalı tanıklarınca da doğrulandığı, davalı işyerinde çalışan tanıkların kamu tanığı sıfatını zaten taşıdıkları gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ile davalı işveren vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacının 01.01.2009-29.04.2010 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerinde çalışıp çalışmadığının tespiti bakımından yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve anılan Kanun"un 79. maddesi olduğu kabul edilmelidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun"un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun"un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanağı, mülga 506 sayılı Kanun"un 79. maddesi olup anılan maddede “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır.
Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden, bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, iş yerinde çalışan öteki kişiler ile o iş yerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya iş yerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, iş yeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
Bu amaçla tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Nitekim açıklanan hususlar Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2012 tarihli 2012/21-137 E. 2012/433 K.; 12.06.2013 tarihli 2012/10-635 E. 2013/823 K. ve 25.09.2013 tarihli 2013/21-182 E. 2013/2013/1401 K. sayılı kararlarında da benimsenmiş ve açıkça belirtilmiştir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olayda, davacının dava konusu dönemde davalı veya başka bir işyerinden yapılmış bir hizmet bildiriminin bulunmadığı, 30.04.2010-31.12.2010 ve 29.01.2011-10.03.2012 tarihleri arasında davalı işyerinde geçen çalışmalarının Kuruma bildirildiği, davalı işveren tarafından davacının Kuruma bildirilen çalışma sürelerine ilişkin ücret hesap pusulaları ile bir kısım evrakın dosyaya sunulduğu davacı ve davalı tanıklarının beyanlarının alındığı anlaşılmaktadır. Davacı tanıkları, davacının dava konusu dönemde davalı iş yerinde geçen çalışmalarını doğrulamış iseler de nizalı döneme ilişkin olarak işveren tarafından Kuruma verilen dönem bordroları dosya arasında bulunmadığından bu tanıkların uyuşmazlık konusu dönemde davalı iş yerinde çalışmalarının olup olmadığı tespit edilememektedir. Davalı tanıkları yönünden de aynı durum söz konusu olduğu gibi bu tanıkların beyanlarının da davacının çalışma süresinin belirlenmesi bakımından yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, ihtilaf konusu döneme ait dönem bordrolarının Kurumdan getirtilmesi ve davacının çalışma iddiası yönünden dava konusu dönemde çalışması bulunan bordro tanıkları ile mahkemece gerektiği takdirde yapılacak araştırmayla tespit edilecek komşu işyeri tanıklarının beyanlarının alınması gerekmektedir.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ile davalı işveren vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 11.04.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.