3. Hukuk Dairesi 2013/18537 E. , 2014/3686 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANTALYA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/09/2012
NUMARASI : 2012/163-2012/28
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dilekçesinde; taraflar arasındaki ihtilaf nedeniyle Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen menfi tesbit davası neticesinde verilen hükmün kesinleşmesi üzerine, müvekkili tarafından davalıya elektrik tüketimi nedeniyle fazladan yapılan fatura ve gecikme zammına ilişkin ödemeler ile yargılama giderlerinin tahsiline yönelik olarak icra takibi başlatıldığını, ancak davalının haksız ve kötüniyetli olarak takibe konu asıl alacak kalemlerinin bir bölümüne tamamen, bir bölümüne ise kısmen itiraz ettiğini, ayrıca davalının tüm asıl alacak kalemlerine dönemsel olarak işlemiş faiz miktarına da itiraz ettiğini ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptalini ve davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; takibe ve davaya konu alacağın sebepsiz zenginleşmeye dayalı olup bir yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğunu, öncelikle zamanaşımı defilerinin incelenmesi gerektiğini, esas yönünden ise davacının menfi tesbit davasında verilen ilk karar uyarınca ödeme yaptığını, müvekkili kurumun haklı bir bedeli tahsil etmesi nedeniyle paranın iadesinin istenildiği ana kadar gaspeden konumunda bulunmadığından davacının faiz isteminin yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini ve davacının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacı tarafından yapılan fazla ödemelerin tarafların tacir oluşları da gözönüne alınarak ödeme tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte, fazla ödenen vekalet ücretinin ise yasal faizi ile birlikte iadesi gerektiğinden bahisle davanın kısmen kabulüne, haksız itiraz edilen 48.469,41 TL alacağın % 40 ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Dava, hukuksal nitelikçe sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı alacağın tahsili için girişilen takibe vaki itirazın iptali istemidir.
Davacı yan, ödemesinin dayanağını teşkil eden mahkeme kararının bozmaya konu olup, sonradan verilen karar ile davanın kısmen kabul edilmesi nedeniyle, bu ödemenin sebepsiz olduğunun anlaşıldığı iddiasıyla ödeme yaptığı tarih ile takip tarihi arasındaki dönem faizini istemekte; davalı yan ise, ödemenin dayanağının mahkeme kararı olması nedeniyle sebepsiz zenginleşmeden söz edilemeyeceğinden talebin reddini savunmaktadır.
HGK. nun 06.02.2008 günlü ve 2008/3-40 E. 2008/102 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; sebepsiz zenginleşmede davacının geri alma hakkının, buna karşın davalının geri verme borcunun doğması, bunların malvarlıklarının birbirinin zararına ve yararına olmak üzere karşılıklı yoksullaşma ve zenginleşmelerine bağlıdır. Bunun doğal sonucu olarak da, kural olarak, bu geri alma hak ve borcunun doğum anı, sebepsiz yoksullaşma ve zenginleşme olgularının gerçekleştikleri andır. O halde, geri ama hakkının kapsamı da kural olarak, anılan hak ve borcun doğdukları tarihten daha önce belirlenemez. Zira, geri alma, bu yoksullaşma ve zenginleşmenin sonucudur ve bu olgular gerçekleşmeksizin geri alma söz konusu değildir.
Şu durumda; sebepsiz zenginleşmede geri verme borcu, zenginleşmenin geçersiz bir nedene dayanması durumunda hemen; geleceğe yönelik bir neden bulunuyorsa onun oluşmadığı an; var olan bir neden bulunuyorsa da onun ortadan kalktığı zaman doğmuş olur. Edim yerine getirildiği sırada geçerli bir hukuksal nedenin bulunmasına karşın sonradan bu neden ortadan kalkmış olursa, bu durumda sebepsiz zenginleşme, nedenin ortadan kalktığı an meydana gelir.
Somut olaya gelince; davalı dağıtım şirketi tarafından sağlanan elektriği fiilen kullanan davacının, kaçak elektrik kullanımı nedeniyle tahakkuk ettirilen 40.019,98 TL ve 99.418,73 TL tutarındaki faturalar nedeniyle borçlu bulunmadığının tespiti için açmış olduğu (birleştirilen) davalara bakan ilk derece mahkemesince verilen 18.03.2007 tarihli kararla, 40.019,98 TL lik faturaya ilişkin davanın reddine, 99.418,73 TL lik faturaya ilişkin davanın ise kısmen kabulü ile davacının 20.533,06 TL yönünden davalıya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmiş; davacı bu mahkeme ilamına bağlı olarak, 23.03.2007 tarihinde davalıya olan borcunu ödemiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, davalıya yapılan bu ödeme, davalı dağıtım şirketi tarafından yürürlükteki mevzuat çerçevesinde yapılan işlemlere ve bu işlemler nedeniyle açılan davada verilmiş olan mahkeme kararına dayanmakla, ödeme anında davalının sebepsiz zenginleşmesinden, davacının da sebepsiz yoksullaşmasından söz edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Ne var ki; mahkemece verilen 18.03.2007 tarihli karar, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından bozulmuş, ilk derece mahkemesince de bozma kararına uyularak verilen 28.01.2010 tarihli kararla; davacının davalıya 40.019,98 TL lik faturaya ilişkin davada 8.403,93 TL, 99.418,73 TL lik faturaya ilişkin davada ise 53.808,19 TL borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmiş ve bu kararın dereceaattan geçerek 03.05.2011 tarihinde kesinleşmesi ile ödemenin dayanağını teşkil eden karar ortadan kalkmış ve dolayısıyla ödeme yasal dayanaktan yoksun hale gelmiştir.
Hal böyle olunca da, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler de gözetildiğinde, davalının sebepsiz zenginleşmesinin, kendisine yapılan ödemenin dayanağı ilamın bozulmakla ortadan kalkması ve aksi yönde yeni bir hükmün oluşturulmasıyla sonradan ortaya çıktığının ve bu yeni olgu karşısında davalının iade borcu altına girdiğinin kabulü gerekir.
Sonuç itibariyle; davalı yönünden, ödeme anında var olan hukuksal dayanak ödemeyi sağlayan ilamın bozulması ile ortadan kalkıp, aksine hüküm kurulmakla yapılan ödeme sebebini yitirmiş ve dolayısıyla ödemeyi haklı kılan neden de ortadan kalkmıştır. Böylece, sonradan gasp eden durumuna düşen davalının, 28.01.2010 tarihli kararın kesinleştiği 03.05.2011 tarihinde iade borcu doğmakla, bu tarihten takip tarihine kadar yürütülecek faizle sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Buna göre, mahkemece; ödeme tarihinden takip tarihine kadar işlemiş olan faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı, takibin başlatıldığı 29.09.2011 tarihinde yürürlükte bulunan 2004 sayılı İ.İ.K. nun 67/2 maddesi gereğince; icra inkâr tazminatına itiraz edilen asıl alacak miktarı üzerinden hükmolunması gerekirken, mahkemece işlemiş faizi de kapsayan 48.469,41 TL toplam alacak üzerinden icra inkâr tazminatına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.