23. Hukuk Dairesi 2015/736 E. , 2015/7943 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 24.04.2002 tarihinde hizmet alım sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin her yıl yenilerek 31.12.2005 tarihine kadar sürdüğünü, sözleşme eki şartname gereğince müvekkilinin yapması kararlaştırılan hizmetlerin verildiğini, verilen hizmetlerin bir kısmı için haksız olarak kesinti uygulandığını, bu kesintilerin tahsili için açılan tüm davaların müvekkili lehine sonuçlandığını, bir kısmında tahsilat yapıldığını ancak tahsilatların vergi borcu için vergi dairesine gönderildiğini, müvekkilinin hakedişinden bilgisi ve onayı olmaksızın kesilen bu miktarlar nedeniyle SSK prim ve vergi borçlarının ödenemediğini, icra takiplerine maruz kaldığını, kredi notunun sıfırlandığını, borca batık hale geldiğini, yeni ihale alamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere faizle karşılanamayan zararların tazmini için 200.000,00 TL maddi tazminatın 31.12.2005 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini, şirketin uğramış olduğu itibar kaybı, şirket yetkililerinin uğramış olduğu manevi ızdırap ve zararlar için 50.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, verilen hizmetin karşılığının ödendiğini, davacının lehe sonuçlandığı ileri sürülen davaların temyiz aşamasında olduğunu, bu davaların kesinleşmesi halinde açılan davanın mükerrer dava olacağını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı tarafın hakedişlerden yaptığı kesinti ile ilgili davacı tarafından davalı hakkında davalar açıldığı, kesintilerin haksız olduğu tespit edilerek davacı lehine ayrı ayrı hükümler kurulduğu, bu kararlar gereğince başlatılan takiplere göre davacının asıl alacak ve bir kısım işlemiş faizleri tahsil ettiği, ancak yapılan kesintiler ile yargılama süreci sonunda hüküm altına alınan alacakların icra yoluyla tahsili arasında geçen dönemde davacının faizle karşılanamayan zararlarının oluştuğu, bu zararlardan, faiz tahsilatı suretiyle karşılanabilen kısım mahsup edilerek dava tarihi itibariyle zarar miktarının hesaplandığı, manevi tazminat talebi yönünden davalının sözleşmeye aykırı kesintiler yaptığı sabit ise de Borçlar Yasası"nın 49. maddesinin, mal varlığına ilişkin zarar halini kapsamadığı, mal varlığına yönelen bir eylem az veya çok kişiyi manevi bir üzüntüye düşürebilir ise de böyle bir üzüntünün BK"nın 49., TMK"nın 24. maddelerinde korunan kişisel hakların ihlalinden doğan bir eylem niteliğinde olmadığı, somut olayda davacı yararına manevi giderim tayini için gerekli yasal koşulların oluşmadığı kabul edilerek maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş;
davacı vekili tarafından, gerekçeli Karar, davalı vekili, ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava, BK"nın 105/1. maddesine dayanılarak açılmış olup, alacağın geç tahsili nedeni ile "alacaklının duçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir."
Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan temerrüdün hukuki bir sonucudur ve borçlunun zararının faizi aşan bölümüdür. Diğer bir anlatımla borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığınn kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır.
Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır.
Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını ve bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Somut olaya geldiğimize, mahkemece bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş ise de alınan bilirkişi raporu yeterli araştırmayı ihtiva etmemektedir. Bu durumda mahkemece borçlar hukuku konusunda uzman bir bilirkişiyi de içerir heyet oluşturularak davacının munzam zararının oluştuğunu iddia ettiği tarihlere ilişkin olarak ticari defterlerinde araştırma yapılması, belirtilen tarihlerde talep konusu ..., vergi dairesine ve 3. kişilere olan borçlarını ödeme mali gücüne sahip olup olmadığı tespit edilerek davacının hakedişlerinden yapılan kesintiler ve geç ödeme yapılması nedeni ile iddia edilen zararın oluşup oluşmadığı, bir başka anlatımla oluşan zarar ile davalının temerrüdü arasında uygun illiyet bağının varlığının tespiti hususları üzerinde durularak dayanakları da gösterilmek sureti ile denetime elverişli rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harçların istek halinde iadelerine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.