Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Serik 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.10.2007 gün ve 2006/327 E., 2007/450 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine onanmış, davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 2.7.2008 gün ve 6343-8342 sayılı ilamı ile; (…Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal sebebine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamında değinilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle davanın kabulüne ve hükmün onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden 142 ve 192 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan tarafından dava dışı S. D.."e verilen 12.3.1985 tarihli vekalete dayalı olarak 6.3.1987 ve 14.5.1987 tarihli akitlerle davalıya satış şeklinde gerçekleştirilen pay temlikinin davacı tarafından vekalet görevinin kötüye kullanılmak ve miras bırakanı zararlandırmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek taşınmazlardaki temlike konu olan paylardan davacının miras payı oranında iptal ve adına tescili isteği ile eldeki davanın açıldığı görülmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, davacının miras bırakanının ölüm tarihine göre terekesinin Türk Medeni Kanununun 701. ila 703 maddelerinde öngörülen elbirliği mülkiyetine tabi olduğu sabittir.Diğer taraftan davacının dışında başkaca mirasçıların bulunduğu da dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Ayrık durumlar dışında mirasçıların birlikte hareket etmek suretiyle tereke adına dava açmaları gerekeceğinde kuşku yoktur. Eldeki davadaki istek vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davacının payına yöneliktir. Elbirliği mülkiyetine tabi olan terekede davanın niteliği gözetildiğinde pay oranında dava açılmasının yasal olduğu söylenemeyeceği gibi davanın dinlenilmesine de olanak bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, davalının sahip olduğu davacının murisinden temlik yoluyla intikal etmeyen payının da kabul kapsamına alınmak suretiyle karara dahil edilmiş olması doğru değildir.
Hemen vurgulanmalıdır ki, maddi hataya dayalı bozma ilamına uyulmak suretiyle karar verilmiş olması davanın tarafları açısından usuli kazanılmış hak doğurmaz. Bir başka ifadeyle maddi hataya dayalı kararın usuli kazanılmış hakkın istisnasını oluşturacağı tartışmasızdır.O halde davanın reddinin gerekeceği kuşkusuzdur.
Anılan bu hususlar davalının karar düzeltme isteği üzerine bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından davalının karar düzeltme isteğinin H.U.M.K."nun 440. maddesi hükmü uyarınca kabulü ile Dairenin 31.3.2008 tarih 2008/1347 esas-2008/ 4130 sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmek üzere yerel mahkemenin 16.10.2007 tarih, 2006/327 esas-2007/450 sayılı kararının bozulmasına …) karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yerel mahkemece, ilk kararın gerekçesinde “vekalet görevinin kötüye kullanılması” hukuki nedenine dayanıldığı halde, bozmadan sonra kararın gerekçesi değiştirilerek “muvazaa" ya dayanılmıştır.
Bu durumda, Yerel Mahkemece direnme kararı olarak nitelendirilen temyize konu kararın, gerçekte direnme kararı değil, yeni bir hüküm niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Kurulan bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi görevi Hukuk Genel Kurulu"na değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 24.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.