23. Hukuk Dairesi 2014/6117 E. , 2015/7857 K.
"İçtihat Metni" Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Asliye Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm süresi içinde davalılar vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de, dosya içerisinde tebligat için mürafaa pulu bulunmadığından duruşma isteminin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili, dava dışı arsa sahipleri ile yüklenici ortak girişim arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, ortak girişim tarafından verilen muvafakatname uyarınca arsa sahiplerinden pay satın alarak sözleşmenin tarafı haline geldiğini, yüklenici ortak girişim tarafından inşaat sonunda fatura düzenlenerek müvekkiline gönderildiğini, müvekkilinin de davalı şirkete teslim ettiği arsalar için fatura düzenleyerek %18 oranındaki 3.806.883,40 TL miktarındaki KDV"nin ödenmesini istemesine rağmen davalılarca ödenmediğini ileri sürerek, söz konusu KDV bedelinin fatura tarihinden işleyecek en yüksek reeskont faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı yüklenici ortak girişim vekili, davacı şirkete gönderilen faturaya itiraz edilmediğini, davacı şirketin düzenlediği faturada belirtilen KDV"nin müvekkilinin sorumluluğunda olmadığını, baştan beri faturaların “KDV dahil” olarak düzenlendiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalılar vekili temyiz etmiştir.
Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan ve yükleniciye arsa devri nedeniyle ortaya çıkan KDV"nin tahsili isteğine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 06.12.2013 tarihli duruşmada “Davanın kabulüne, İlişkin karar yan vekillerinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 15 gün içinde Mahkememize verilecek dilekçe ile Yargıtay ilgili dairesine temyiz yolu açık olmak üzere açıkça karar verildi.” denilmek suretiyle kısa karar oluşturulmuş, gerekçeli kararda ise gerekçe kısmında “3.806.883.40 TL"nin fatura tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiştir.” denilerek, “Hüküm” kısmında da “1- Davanın Kabulü ile” denildikten sonra harç, yargılama giderleri ve vekalet ücreti konusunda karar verilmiştir.
Davacı vekilinin 22.01.2014 havale tarihli tavzih talebi üzerine mahkemece 13.02.2014 tarihli tavzih şerhi yazılarak, kısa kararda hükmün davanın kabulüne yönelik olduğu ve kısa kararla gerekçeli kararın uyumlu olduğu, davacının davasının talebi doğrultusunda kabulüne karar verildiğinden hükmün açıklanarak icraya imkan tanıyacak biçimde yürürlüğünün sağlanması için 3.806.883,40 TL"nin fatura tarihi olan 31.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine ilişkin kısmın eklenmesi gerektiği gerekçesiyle “Mahkememizin 2012/217 Esas 2013/274 Karar 06.12.2013 karar tarihli Gerekçeli Kararın 1. Maddesinde yer alan “davanın kabulü” kısmından sonra gelmek üzere “3.806.883,40-TL"nin fatura tarihi olan 31.07.2012 den itibaren işleyecek en yüksek Reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine”, eklenerek Mahkeme kararının HMK"nın 305. maddesi gereğince bu şekilde Tavzihine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda açıkça karar verildi.” denilmek suretiyle de hükmün tavzih edildiği anlaşılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri, hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini kapsayacağı; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.
Esasen HMK"nın 297/2, 298/2 (HMUK 389.) maddelerine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HUMK ve HMK"nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yüklenmiş bir ödevdir.
HMK"nın “Hükmün tavzihi” başlıklı 305. maddesinde ise, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor, yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa; icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her birinin hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebileceği, hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlarda, tavzih yolu ile sınırlandırma, genişletme ve değiştirme yapılamayacağı açıkça belirtilmiştir.
Somut olayda, mahkemece hüküm fıkrasında yalnızca “davanın kabulüne” karar verildiği belirtilmiş olup, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar ve davanın ne miktar için kabul edildiği hususlarında bir açıklama bulunmamaktadır. Mahkemece bu şekilde verilen hükmün infazının mümkün olmadığı açıktır. HMK"nın 305. maddesi hükmü göz önüne alındığında, hükümde tarafların hak ve borçları hiç belirtilmediğinden, tereddüt ve aykırılık bulunmadığından anılan hükmün tavzih ile düzeltilmesi de mümkün değildir.
Bu durumda, mahkemece yukarıda sözü edilen ve HMK"nın 297.maddesinde belirtilen unsurları taşıyan, tarafların hak ve borçlarını gösterir ve infazı kabil şekilde hüküm kurulmamış olması nedeniyle kararın bozulması gerekmiştir.
Bozma nedenine göre davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.