Abaküs Yazılım
19. Ceza Dairesi
Esas No: 2020/7285
Karar No: 2021/1535
Karar Tarihi: 15.02.2021

237 Sayılı Kanuna Aykırılık - Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2020/7285 Esas 2021/1535 Karar Sayılı İlamı

19. Ceza Dairesi         2020/7285 E.  ,  2021/1535 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇ : 237 Sayılı Kanuna Aykırılık
    HÜKÜM : Mahkumiyet


    Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi,gereği görüşülüp düşünüldü:
    I-Şikayetçi ... vekilinin temyiz talebinin incelenmesinde;
    Açılan kamu davasının niteliğine göre, suçtan doğrudan zarar görmeyen ve bu nedenle davaya katılma hakkı bulunmayan kurum vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
    II- Sanığın temyiz talebinin incelenmesinde;
    Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
    Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca temyiz sebeplerinin reddi ancak;
    1-Dairemizin 28.09.2020 tarihli 2020/1515 E. 2020/11589 K. sayılı kararında gerekçeleri belirtildiği üzere;
    Basit yargılama usulüne dair esasları düzenleyen CMK"nin 251/3. maddesinin sadece bir usul hükmü olmadığı, aynı zamanda maddi ceza hukukuna dair bir hüküm olduğu, bu nedenle basit yargılama usulünün yürürlük tarihini gösteren Geçici 5/(1)-d. maddesinde yazılı "hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalar yönünden" kısmının Anayasa ve uluslararası sözleşme metinlerinde düzenlenen "suç ve cezaların kanuniliği" ve "lehe kanun" ilkelerine aykırı olduğu, Anayasa"ya ve tarafı olduğumuz temel haklara dair uluslararası sözleşmelere (ve özellikle AİHS"ye) aykırı bu durumun Yüksek Yargıtay tarafından dikkate alınması gerektiği anlaşılmakla,
    Mahkemece sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikteki "basit yargılama usulünün" uygulanma şartları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
    2-Sanık tarafından müfettiş yardımcısına sunulduğu anlaşılan 20.01.2014 tarihli yazılı savunmada, inceleme raporunda tespit edilen kamu zararını kabul etmemekle birlikte ödediğini beyan ettiği görülmekle, belirtilen zararın ödenip ödenmediğine ilişkin tespit yapıldıktan sonra, gerektiğinde zararı ödeyeceğini bildiren sanığa zarar miktarı da bildirilerek sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanma olanağı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken, dosya kapsamına uygun düşmeyen şekilde zararın giderilmesine yönelik girişim ya da davranışı bulunmadığına dair gerekçe ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

    Bozmayı gerektirmiş ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, HÜKMÜN, 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye kısmen uygun olarak, BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 15/02/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

    (M) (M)







    KARŞI OY:


    Temyize konu Ağrı 2. Asliye Ceza Mahkemesi kararında özetle; isnat edilen suç tarihlerinde KOSGEB (...) Ağrı Hizmet Merkez Müdürü olarak görev yapan sanık ...’ün, Kurumun resmi işleri için özel sektörden kiraladığı ... plakalı binek taşıtı, toplamda 6 defa Ağrı ilinden Erzurum’daki ikametgahına gidip gelmekte kullandığı; ayrıca değişik zaman dilimlerinde resmi görevi dışında şahsi işleri için mesai saatleri haricinde kullandığı gerekçeleriyle 237 sayılı Taşıt Kanunun 16. maddesine muhalefet etme suçundan dolayı, sanığı 500 TL adli para cezasına mahkum etmiştir.
    İlk derece mahkemesi kararını, sanık ... KOSGEB vekili temyiz etmiş olup, Yüksek Daire üçe karşı iki şeklindeki oy çoğunluğu ile aldığı kararda suçtan doğrudan zarar görmediği gerekçesiyle KOSGEB’in davaya katılma hakkı bulunmadığından dolayı bu Kurum vekilinin temyiz talebinin CMUK’nun 317. maddesi gereğince reddedilmesine ve sanığın suçunun sübut bulduğuna hükmetmiş; ancak basit yargılama usulü hükümlerinin uygulanması ve HAGB koşullarının varlığının değerlendirilmesi için bozma kararı vermiştir.
    KOSGEB’in suçtan doğrudan zarar görmemesi sebebiyle katılan sıfatıyla davayı temyize hakkı bulunmadığı ve isnat edilen suçun sübut bulduğu yönündeki yüksek Daire kararında yer alan çoğunluk görüşüne katılmadığım için bu muhalefet şerhini kaleme almış bulunuyorum. Muhalefet şerhimdeki görüşlerimi, davaya katılma ve suçun sübutu açısından olmak üzere iki ayrı başlık altında aktaracağım.
    I- Davaya Katılma Yönünden Muhalefet Şerhimin Gerekçeleri Çoğunluk görüşünün aksine; KOSGEB’in suçtan (doğrudan) zarar görmesi sebebiyle davaya katılma ve dolayısıyla temyiz hakkının mevcut olduğu görüşündeyim.
    “Suçtan zarar görme” kavramı gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, gerekse özel dairelerin yerleşmiş kararlarında; oldukça dar yorumlanarak, “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak “dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği” kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulu’nun çeşitli kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir. Ancak altını çizmek gerekir ki, CMK’nun konuyu düzenleyen 237. maddesinde sadece “suçtan zarar görme” hali tabirine yer verilmiş, “suçtan doğrudan zarar görme” diye bir tabir kullanılmamıştır. Kaldı ki somut davada, kurum işlerini ifa etmek için bedeli mukabilinde özel sektörden araç kiralayıp, kira-yakıt ücretini ödeyen ve bu aracın kurumun işleri dışında sanık tarafından kullanıldığı iddiasında bulunan KOSGEB’in iddia ettiği zararının “muhtemel veya olası” olmanın çok ötesinde doğrudan zarar olduğu da bir başka gerçekliktir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihatlarına göre; uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ya CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşul olan “suçtan doğrudan zarar görmüş olma” koşulu mevcut olmasa bile herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hüküm bulunması halinde “davaya katılma” yine mümkündür. Bu ikinci halde, doğrudan “kanundan kaynaklanan” özel bir “katılma” durumu söz konusudur. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurum ya da kurumların suçtan (doğrudan veya dolaylı) zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. 3624 sayılı Kanunda, KOSGEB’in davaya katılma hakkı olduğuna dair açık bir hüküm yer almamakta ise de KOSGEB’in suçtan zarar gördüğü aşikârdır. Somut olayda, ilk derece mahkemesinin beraat kararını temyiz etmek için başvuran KOSGEB’in “suçtan zarar gören” kavramının kapsamı dahilinde kaldığı için davaya katılma ve dolayısıyla temyiz başvurusunda bulunma hakkına sahip olduğu görüşündeyiz.
    “Davaya katılma”yı düzenleyen CMK 237. maddesinin metninde “suçtan doğrudan zarar görme” terimi değil “suçtan zarar görme” tabiri bilinçli bir tercihin sonucu olarak kullanılmıştır. Kanunda “suçtan zarar gören” kavramının tanımı yapılmamıştır.
    Ülkemiz hukuk sisteminin de içinde yer aldığı Kıta Avrupası hukuk sistemi, kanunlaştırma-kodifikasyonlar üzerine inşa edilmiştir. Kodifikasyonun bir sistem olarak seçildiği tüm hukuk düzenlerinde, dilin veya lafzın hukuk sistemi içerisindeki önemi daha da artmaktadır. Bu sistemde kanunlar, özel bir süreç ve çaba ile hazırlanmakta ve bilahare yasama meclisleri tarafından kabul edilmektedir. Dolayısıyla kabul edilen her hukuki terim, sıradan bir sözcük veya kelime olmanın ötesine geçmektedir. Ancak kanunların giderek artan bir oranda sadece genel çerçeve şeklinde olduğu, mevzuatta daha kapalı genel ifadeler kullanıldığı ve ifade tarzının soyutlaştığı oranda; yorum, kıyas ve içtihat alanı da giderek genişlemektedir. “Davaya katılma” kurumu ile ilgili maddede (CMK m. 237), “suçtan doğrudan zarar gören” ifadesi yerine “suçtan zarar gören” ibaresinin kullanılması ve bu kavramın tanımının yapılmaması bu kapsamda değerlendirilmelidir.
    “Suçtan zarar gören” kavramının CMK’da tanımı yapılmadığına göre bu kavramın anlamını, içeriğini ve sınırlarını belirlemek için
    -“Lafzi yorumun” yanısıra
    -“Sistematik”,
    “Amaçsal”
    -“Fonksiyonel” ve
    -“Dinamik”
    yorum yöntemleri de kullanıldığında da KOSGEB’in malvarlığına karşı işlenen suçlarda “davaya katılma” ve dolayısıyla davayı temyiz etme hakkının olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
    Genel olarak yorum, bir normun anlamını bulmaya ve açıklamaya yönelik zihinsel bir faaliyettir. Yorum faaliyeti olmaksızın bir normun somut olaya uygulanması mümkün değildir. Maddi ceza hukukunda "boşluk" düşünülemeyeceğinden, suç ve ceza yaratmada "kıyas" mümkün değilken; ceza usul hukuku müessesi olan “davaya katılma”da hem yorum hem de kıyas mümkündür. Ancak burada muhakeme sujesi haline getirilen “suçtan zarar göreni” dar yorumlamak yorum ve kıyas kurallarına aykırıdır. Zira kişi hak, yetki ve özgürlüklerini daraltan normlarda kıyas yasağı vardır. Hak arama özgürlüğü kapsamında olan “davaya katılma” kurumunu geniş yorumlamak mecburiyeti vardır.
    Suçun niteliği gereği, muhakeme sujesi olma niteliğini kazanan kamu idaresinin davaya katılmasını dar yorumlamanın, muhakeme sujesinin hak ve yetkilerini daralttığından yorum kurallarına aykırılık teşkil ettiği kanaatini taşımaktayım.
    Yukarıda belirtilen bütün yorum yöntemleri birlikte göz önüne alındığında; KOSGEB’in suçtan zarar gören sıfatıyla davaya katılmasına karar verilmesi ve dolayısıyla temyiz başvurusu yapma hakkına sahip olduğunun kabulü isabetli olacaktır.
    Çağdaş ceza hukukunda “mağdur veya suçtan zarar görenin davaya katılma hakkı”; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi altında yer alan “hak arama hürriyeti” kapsamında kalmaktadır. Anayasamızın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre; herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. AİHS m. 53 ‘te göz önüne alındığında temel bir özgürlük olan “hak arama özgürlüğü” diğer bütün hak ve özgürlükler gibi geniş yorumlanmalıdır. Bu kural, tüm tüzel kişiler için de geçerlidir.
    Ceza muhakemesinin temel amacı; suç teşkil ettiği iddia olunan fiil ve faille ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Gerçeğin ortaya çıkarılmasında ise, muhakeme süjelerinin ve bu bağlamda suçtan zarar görenin de hak ve yetkileri önemlidir. Muhakeme süjelerini sınırlı bir anlayışla ele almak, “adil yargılama ilkesine ve silahlarının eşitliği prensibine” aykırı olacaktır. Eğer suçtan zarar göreni dar bir şekilde ele alıp, suçtan zarar gören kavramını sınırlarsak teknik bilgi düzeyini haiz bu sujelerin, somut davada bilhassa kovuşturma aşamasında;
    -delil ileri sürme,
    -görüş bildirme,
    -en önemlisi hükme karşı kanun yollarına başvurma,
    haklarını sınırlamış ve maddi gerçeğe ulaşmayı zorlaştırmış oluruz.
    Ayrıca unutulmamalıdır ki; günümüzde ceza ve ceza usul hukuku, fail merkezli olmaktan uzaklaşıp mağdur ... suçtan zarar göreni de odağa koyan bir yönelim içerisindedir.
    Nitekim 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun genel gerekçesinde;
    bu husus, “ceza muhakemesi usulünün amacı sadece sanık haklarını korumaktan
    ibaret değildir.” şeklinde ifade edilmiştir.
    Bu bağlamda mağdur ... suçtan zarar görenlerin davaya katılma hakkının kapsam ve sınırları yargı kararları ile daraltılmamalıdır.
    Bütün bu gerekçelerle isnat edilen suçtan zarar gören KOSGEB’in davaya katılma hakkı olduğu gerekçesiyle Daire kararına katılmıyorum.
    II- Suçun Sübut Bulduğu Yönündeki Çoğunluk Görüşüne Katılmamamın Gerekçeleri
    05.01.1961 tarih ve 237 sayılı Taşıt Kanununun “cezalar” başlıklı 16. maddesi, Taşıt Kanununun kapsamında bulunan taşıtları tahsis olunduğu işin dışında ya da şahsi hususlarda kullananların bir seneye kadar hapis cezasına mahkum olacağını öngörmektedir.
    Sanığın mahkum olduğu 237 sayılı Taşıt Kanununun 16. maddesi şöyledir:
    “Cezalar: Madde 16 – (Değişik: 23/1/2008-5728/285 md.)
    Bu Kanunun şümulüne giren taşıtları her ne suretle olursa olsun tahsis olunduğu işin gayrisinde veya şahsî hususlarda kullananlar veya kullanılmasına müsaade edenler veya kanunda yazılı olduğu şekilde kullanılmış gibi gösterenler veya kanunen bir makama veya işe tahsis olunmadığı hâlde hakikati tağyir ile bu taşıtlardan istifade eden ve ettirenler, bunların gidiş gelişine müsaade edenler veya kanuna aykırı olarak numara ve plaka verenlerle kullananlar veya kullanılmaya elverişli olduğu hâlde ekonomik ömrünü doldurduğu bahanesiyle yenileyen veya yeniletenler veya bu hususlar için masraf tahakkuk evrakını hazırlayan veya tasdik veya bunlara ait ita emirlerini vize edenler hakkında bir seneye kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu yüzden hasıl olan masraf ve zararlar genel hükümlere göre tazmin ettirilir.
    Tekerrürü halinde verilecek hapis cezası iki aydan aşağı olamaz. “
    “3624 sayılı ... Teşvik ve Muafiyetleri Kanunu”nun18. maddesinin son cümlesine göre …”Başkanlığın malları devlet malı hükmünde olup, bu mallar, para ve para hükmündeki evrak ve senetleri aleyhine suç işleyen personel bu suçlarından dolayı devlet memurları gibi cezalandırılır.”
    KOSGEB, tüzel kişiliği haiz, özel bütçeli bir kamu kuruluşu olup bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabidir. Bu kamu kuruluşu, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının ilgili kuruluşudur.
    Suçun sübutu açısından Daire çoğunluğu ile şahsım arasında çıkan uyuşmazlık, sanık hakkında isnat edilen suçun unsurlarının oluşup oluşmadığına ilişkindir. Daire çoğunluğu somut olayda sanık açısından 237 sayılı Taşıt Kanununun 16. maddesine muhalefet suçunun oluştuğu kanaatinde iken; dosyanın tekemmül etmediği ve eksik soruşturma ile mahkumiyet kararı verildiği gibi kabule göre ise bu maddede yer alan suçun unsurlarının ne şekilde oluştuğu açıklanıp değerlendirilmeden ilk derece mahkemesi tarafından hüküm kurulması sebebiyle bozma kararı verilmesi gerektiğini düşünmekteyim.
    Zira suç olan husus, resmi taşıtın tahsis olunduğu işin gayrisinde kullanılması veya şahsi işlerde kullanılmasıdır. Somut davada söz konusu kurum aracının sanık tarafından tahsis olunduğu iş dışında kullanıldığına ya da sanığın şahsi işlerinde kullanıldığına dair somut, objektif ve tarafsız delil bulunmadığı gibi dosyada mevcut müşteki kurum çalışanları tarafından hazırlanan inceleme raporundaki hesaplama yöntemi de açıkça hatalıdır.
    Şöyle ki ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde de yer alan, 2012 model Fiat Linea marka otomobilin yakıt sarfiyatı ile şahsi işlerde taşıtın kaç kilometre kullanıldığına dair bilgiler şikayetçi kurum tarafından hesaplanmış ve üstelik yanlış parametreler alınarak sanık aleyhine olacak şekilde hesaplanmıştır. Raporda söz konusu aracın 100 kilometrede 7.2 kilometre yol kat ettiği, iddia edilen suç tarihi itibarıyla kilometrede 0,2277 TL yakıt sarf ettiği baz alınmıştır. Bu hesap yanlıştır ve sanık aleyhinedir. Zira bu rakam Fiat firmasının resmi internet sitesinden alınmasına rağmen bu rakamlar, en iyi yol şartlarında düşük rakımlı yerlerde en iyi devirdeki araç kullanımına dair verilerdir. Halbuki aracın kullanıldığı bölgede rakım 2000 metre civarı olduğu için yakıt sarfiyatı fazla olduğu gibi, bölgede yılın büyük kısmı hava şartları sert ve soğuk olduğu için de yakıt sarfiyatı fazladır. Ayrıca Ağrı ili pompa fiyatları Batı illerine göre yüksektir. Dolayısıyla hesaplama yönteminde sanık aleyhine ciddi yanlışlık yapılmış ve nesnellikten uzaklaşılmıştır.
    Somut olayda araç resmi bir araç olmayıp, kiralama yoluyla kamu kullanımına tahsis edilmiş özel bir araç olduğundan Ağrı –Erzurum arası 6 defa gerçekleşen bu mecburi gidiş gelişlerde, kamu zararına neden olan amortisman maliyeti oluşmamış; sanık tüm aşamalarda ısrarla ve istikrarlı bir şekilde yakıt bedellerinin kendisi tarafından karşılandığını beyan etmesine rağmen bu husus araştırılmamıştır. Sanık ısrarla araç GPS verilerinin incelenmesini istemektedir. Zira anlaşmalı petrol istasyonu dışında diğer yakıt istasyonlarına taşıt ile girip yakıt aldığını, bu kullanımlarında yakıtın cebinden karşılandığını ifade etmektedir. Ancak ilk derece mahkemesinin bu konuda inceleme yapmadığı aşikardır. Ayrıca sanığın Ağrı-Erzurum arasında ezici çoüunlukla otobüs ile seyahat ettiğine dair çok sayıda otobüs bileti olduğu, tanık...’in beyanında sanığın bazen Erzurum’a giden arkadaşlarının araçlarıyla bazen de otobüsle Erzuruma gittiğini beyan ettiği de sabittir..
    Şahsi aracı ile Ağrıdan Erzurum’daki evine giderken 2013 yılı başlarında kaza yapıp ciddi şekilde yaralanan ve 1 ay rapor alan, şahsi aracı pert olan, 2.5 yıldan fazla süre KOSGEB Ağrı il Müdürlüğünü yapmasına rağmen sadece 6 defa kurum aracı ile görev yaptığı Ağrı ilinden Erzurumdaki ikametgahına gitmek zorunda kalan ve yakıt masraflarını karşılayan sanığın eyleminin suç olarak nitelendirindirilemeyeceği kanaatindeyim. Zaten işyeri ve ikametgah arasındaki gidiş ve gelişler aynı il içerisinde her gün gerçekleşse bile cezalandırılacak bir uygulama olarak değerlendirilmemektedir. Hem uygulama hem de Taşıt Kanununa dayanılarak çıkarılan genelgeler bu yöndedir.
    Somut olayda taşıt üzerinde GPS cihazı bulunduğu halde GPS verileri tarafsız ve bağımsız bir bilirkişi tarafından incelenmemiş ve aracın anlaşmalı petrol istasyonu dışında sanığın diğer petrol istasyonlarına girdiği savunması dikkate alınmamıştır. Taşıtta bulunan GPS cihazı verilerinin bilirkişi marifetiyle incelenip sanığın yol güzergahındaki anlaşmalı olmayan yakıt istasyonlarına girip kendi parasıyla yakıt alıp almadığının incelenmesi, bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılması, sanığın yakıt masrafını kendisinin ödediği savunması bağlamında sanığın kullandığı kredi kartı ekstrelerinin getirtilip incelenmesi, sanıktan varsa yakıt masraflarını kendisinin ödediğine dair belgelerin istenmesi ve yakıt istasyonu çalışanlarının ifadelerinin alınması gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulmuştur.
    Öte yandan 237 sayılı Taşıt Kanununun uygulanmasını göstermek üzere suç tarihi itibarıyla yetkili makam olan Başbakanlık ve ilgili kuruluşlar tarafından zaman içerisinde pek çok genelge çıkarılmıştır. Bu konudaki temel genelge, 18 Ocak 2007 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 2007/3 sayılı Başbakanlık Genelgesidir. Bu genelgede ve diğer pek çok genelgede merkez teşkilatında genel müdür, müsteşar yardımcısı gibi görevlilerin; taşra teşkilatlarında ise il müdürlerinin ikametgahları ile işyerleri arasındaki sabah ve akşam gidiş gelişlerinde kurum araçlarını kullanabileceği yönünde hükümler konulmuştur. Dolayısıyla suçun manevi unsuru açısından bakarsak, sanığın ikametgahı ile işyeri arasındaki geliş gidişle şehir dışı olsa bile suç teşkil etmemektedir.
    Genelge kapsamına dahil kurum, kurul ve kuruluşlar ile bağlı ve ilgili/ilişkili kuruluşların başkanları, eski sistemde müsteşar yardımcıları, yeni yapılanmada bakan yardımcıları, genel müdürleri, üst kurul üyeleri ile kurumların merkez teşkilatlarında bulunan kurul başkanları, strateji geliştirme başkanları gibi 237 sayılı Taşıt Kanununun 1 ve 2 numaralı ek listelerinde belirtilmeyen binlerce kamu görevlisi ikametgahları ila görev yerleri arasındaki sadece sabah-akşam geliş ve gidişleri, hizmet aracı olarak kurumların mevcutlarında bulunan binek taşıtlarla sağlanmaktadır.
    Taşra teşkilatlarında; 237 sayılı Taşıt Kanununa ekli (1) sayılı cetvel uyarınca emir ve zatlarına, (2) sayılı cetvel uyarınca makam hizmetlerine tahsis edilenler dışında kalan binek tipi taşıtlardan il valilerince ilgili kurumların (2802 sayılı Kanuna tabi olarak görev yapanlar hariç) hizmet özelliklerine göre sayıları belirlenerek her bir kurum için oluşturulacak havuzlara alınması uygun görülenlerden, bakanlıklar il müdürü (her bakanlığa bir adet olmak üzere), defterdar, vergi dairesi başkanı, emniyet müdürü, kuruluşların müdürleri; istemeleri ve kurumların imkanları dahilinde ikametgahları ile görev yerleri arasındaki sabah-akşam geliş ve gidişlerinde daimi hizmetlerde kullanılan mevcut hizmet araçlarından servis aracı olarak yararlanmaktadir.
    Görüldüğü üzere çok soyut hükümler içeren 237 sayılı Taşıt Kanunu, hem genelgeler hem de fiili uygulama ve kabuller ile önemli ölçüde esnetilmiş olup somut olayımızda olduğu gibi görev yeri olan Ağrı’dan ikametgahının bulunduğu Erzurum’a gidip gelirken şahsi aracı kazaya karışıp pert olan il müdürü olan sanığın 2.5 yıldan fazla görev yapmasına rağmen sadece 6 defa zorunlu olduğu durumlarda görev yeri Ağrı ilinden 183 kilometre uzaklıktaki ikametgahı ve ailesinin bulunduğu Erzurum’a kurum aracı ile gidip gelmek zorunda kalması Taşıt Kanununda yer alan şahsi kullanım kapsamına girmemektedir.
    Daire kararındaki çoğınluk görüşüne yukarıda açıkladığım gerekçelerle iştirak etmediğimden dolayı, ilk derece mahkemesinin kararının bu sebeplerden dolayı bozulması kanaatiyle bu muhalefet şerhini kaleme almış bulunuyorum.


    KARŞI OY:


    KOSGEB Ağrı hizmet merkez müdürü olarak görev yapan sanığın, kuruma tahsisli araçla kendi özel işleri için Ağrı ilinden Erzurum iline gittiği ve döndüğü, Ağrı merkezde de kendi özel işlerinde aynı şekilde kurum aracını kullandırdığı, bu seyahatlerinde de hiç bir resmi görevlendirmede bulunmadığı, böylece 237 sayılı Taşıt Kanununun kapsamında bulunan aracı "tahsis olunduğu işin gayrisinde ve şahsi işlerinde kullandığı" iddiasıyla açılan kamu davasının yargılaması sonunda atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmiştir.
    Hüküm sanık ... şikayetçi veli tarafından temyiz edilmiştir.
    Şikayetçi kurum vekilinin temyiz istemi ; açılan kamu davasının niteliğine göre, suçtan doğrudan zarar görmeyen ve bu nedenle davaya katılma hakkı bulunmayan kurum vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi uyarınca reddedilmiştir.
    Sanığın temyiz talebi üzerine yapılan inceleme sonunda ise; suçun sabit olduğu kabul edilip, basit yargılama hükümlerinin uygulanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının tartışılması gerektiğinden bahisle bozulmasına hükmedilmiştir.
    Sayın çoğunluk ile görüş ayrılığımız, şikayetçinin katılma hakkının usul ve yasaya aykırı şekilde reddedilmesi ve sanığa atılı suçun sübut bulmadığına, eksik araştırma ile hüküm kurulduğuna ilişkindir.
    Şöyle ki;
    Usule ilişkin itirazlarımız;
    Cumhurbaşkanlığının 4 sayılı ve 15/7/2018 - 30479 tarihli Kararnamesi ve KOSGEB Kanunu göre; amaç ve kapsama ilişkin ,
    Madde (1) Ülkenin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında küçük ve orta ölçekli işletmelerin payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla ... kurulmuştur. Kuruluşun kısa adı KOSGEB’dir.
    Madde (2) KOSGEB, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile ilgili, tüzel kişiliği haiz, özel bütçeli bir kamu kuruluşu olup bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabidir.
    Şeklindeki düzenleme karşısında, özel hukuk tüzel kişisi olan, kurumun kiraladığı aracın amacı dışında kullanılmak suretiyle yakıt bedelinin kurum tarafından karşılanmasından dolayı zarara sebebiyet verildiği iddiasıyla açılan kamu davasında şikayetçi kurumun davaya katılma ve dolayısıyla hükmü temyiz etme hakkı kabul edilmelidir.
    Davaya konu iddianame, kurumu temsil etmeye yetkili KOSGEB in Ankarada ki Başkanlık adresi yerine, kurum ile ilgisi bulunmayan Gaziantep adresine çıkartılmıştır. tebligat usule aykırı olduğu gibi, öğrenme üzerine temyiz talebinde bulunan kurumun, bu talebi süresinde kabul edilmelidir. Katılma hakkı reddedilen şikayetçi kurumun iddia ve savunma hakları engellenmiştir.
    Bu nedenle şikayetçi kurumun temyiz isteminin reddedilmesi dair çoğunluk görüşü isabetli değildir.
    Esasa ilişkin itirazlarımıza gelince;
    Sanık tüm aşamalardaki savunmasında özetle " iddianamede belirtilen tarihlerde Erzuruma gittiğini, bazen görev nedeniyle aracı kullandığını, ailesinin Erzurumda yaşadığını, ancak söz konusu aracın kiralık ve kamu adına kayıtlı olmayan bir araç olduğunu, taşıt kanunu kapsamında olmadığını, Erzurum iline gittiği zamanlarda yakıtını kendi cebinden karşıladığını, araçta kesinlikle yıpranma maliyeti bulunmadığını, kiralık araç olduğundan yıpranma maliyetini kurumun karşılaması da söz konusu olmadığını, dolayısı ile kamunun bir zararı da bulunmadığını, aracın resmi plakası olmadığını, üzerinde GPS cihazı bulunduğunu, her seferinde kurum ile anlaşmalı olmayan petrol istasyonlarından ücreti tarafından karşılanmak suretiyle yakıt alındığını atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmediğini savunmuştur.
    Öncelikle, suçun sübutu bakımından zararın oluşup oluşmadığı tespit edilmelidir. Kurum zararı yoksa suçun yasal unsurları oluşmamış demektir.
    Bu kapsamda, sanığın savunmasında yakıt masrafının kendisi tarafından karşılandığının ileri sürülmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması bakımından; suç tarihini kapsayacak şekilde sanığın kredi kartı ekstrelerinin celp edilmesi, sanıktan ödemeye dair belgeler istenmesi, yakıt alınan petrol ofisi çalışanlarının tanık sıfatıyla beyanının alınması, aracın GPS cihazı ilişkin kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması, böylelikle kurum zararının oluşup oluşmadığının açıklığa kavuşturulması sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulması nedeniyle bozma kararı verilmelidir
    Bu bakımdan; yukarıda açıklanan nedenler doğrultusunda, sayın çoğunluğun, şikayetçi kurumun katılma talebinin reddedilmesi ve suçun sübut bulduğu gerekçesiyle hükmün bozulması gerekirken sair nedenlerle bozma yönündeki görüşüne iştirak etmiyorum.


    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi