1. Hukuk Dairesi 2014/4701 E. , 2015/3640 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2009
NUMARASI : 1997/71-2009/193
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, evlenmek için davalı ile tanıştığını, okuma yazma bilmediğini, davalının yanında bulunan iki kişi ile birlikte nikah yapılacağını söyleyerek kendisinden imza alındığını, sonrasında davalının ortadan kaybolması üzerine babasından miras kalan ve tek taşınmazı olan 14 parsel sayılı taşınmazın davalıya devir yapıldığını öğrendiğini, hile ile taşınmazının elinden alındığını ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, taşınmazı davacının kendi rızası ile verdiğini, kardeşlerinin yönlendirmesi ile davanın açıldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı bizzat çekişme konusu arsa nitelikli 103 m2 yüzölçümündeki taşınmazda maliki olduğu 12/150 payını 14.1.1997 tarihli resmi senet ile davalıya koşulsuz bağışladığı, resmi senedin davacının okur yazar olmadığından iki tanık huzurunda düzenlendiği, eldeki davanın 31.1.1997 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında davacıya kanuni müşavir tayin edilerek husumete izin kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince; davacının, temlikten 10 gün sonra 24.1.1997 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak hile ile taşınmazının elinden alındığını, temlikten sonra davalının ortadan kaybolduğunu, davalının dostu olan kişi tarafından tehdit edildiğini ileri sürerek davalı hakkında şikayetçi olduğu, eldeki davanında 31.1.1997 tarihinde açıldığı görülmektedir.
Öte yandan; davacı hakkında Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden 15.11.1999 tarihinde alınan rapor ile Epilepsi+Depresif Mizaç Uyum Bozukluğu tanısının konduğu, Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2000/1192 esas 2001/162 karar sayılı kararı ile davacıya kanuni müşavir tayin edildiği kayden sabittir.
Nitekim; yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları, davacının saf ve kandırılmaya müsait bir kişi olduğunu, kendisinin evlendirilmek bahanesi ile kandırıldığını ve taşınmazının elinden alındığını söylemişlerdir.
Ayrıca, resmi akitte tanıklık yapan ve özellikle davalı tanığı olarak dinlenen Sabit beyanında; akit tarihinde kendi işleri nedeniyle tapu dairesinde bulunduğunu, tarafları tanımadığını, alıcı olan bayanın ricası üzerine şahitlik yaptığını, işlem sırasında erkeğinde bayanla evleneceklerini onun için hibe edeceğini söylediğini belirtmiştir.
O halde; yukarıda açıklanan ilkeler somut olgularla birlikte değerlendirildiğinde davacının çekişme konusu payının davalı tarafından kandırılmak suretiyle temlikinin sağlandığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.