Hukuk Genel Kurulu 2015/3348 E. , 2019/429 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 5. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.04.2013 tarihli ve 2012/389 E., 2013/303 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 15.12.2014 tarihli ve 2014/33343 E., 2014/35562 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğini, talep edilen ücret alacağı bulunmadığını, ücretinin tamamının banka hesabına yatırıldığını, fazla çalışma yapmadığını, yıllık izinlerini kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanacak şekilde davalı tarafça feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı şahitlerinin beyanlarına itibar edilerek davacının ücretinin aylık net 1.300,00 TL olarak kabulü dosya içeriğine uygun düşecektir. Bu sebeple, hüküm altına alınan kıdem ve ihbar tazminatları ile işçilik alacakları hakkında bu miktar üzerinden hesaplama yapılmak üzere bilirkişiden ek rapor alınmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir...”
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait iş yerinde otomobil kaportacısı olarak en son aylık net 1.500,00TL ücret ile çalıştığını, ücretinin bordrolarda asgari ücret olarak gösterildiğini, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek ödenmeyen bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, iş sözleşmesinin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini, davacının ücretinin asgari ücret olduğunu, alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanmayacak şekilde sona erdiğinin davalı tarafından ispat edilemediği, bilirkişi raporunda hesaplanan fazla çalışma ve genel tatil alacaklarından 1/3 oranında indirim yapıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, dava dilekçesinde davacının aylık ücretinin 1.500,00TL olduğunun belirtildiği, Birleşik Metal İş Sendikasınca emsal ücrete ilişkin olarak verilen cevabi yazıda, ücretin net 2.355,00TL olabileceğinin bildirildiği, davacı ve davalı tanık anlatımlarından davacının kaporta ustası olarak çalıştığının anlaşıldığı, davacı tanıklarının davacının aylık ücreti konusunda 1.300,00TL, 1.500,00TL olarak beyanda bulundukları, davacının aylık ücretinin asgari ücret olduğunu savunan davalı tarafın dinlettiği tanıkların ise bu hususta beyanda bulunmayarak davalının savunmasını desteklemedikleri, 1975 doğumlu olan davacının yaşı itibarı ile deneyimli bir eleman olduğu, İstanbul"da otomotiv servis iş yeri olan davalı iş yerinde deneyimli kaporta ustası olarak çalıştığı anlaşılan davacının yaptığı işin niteliği, tanık beyanları, emsal ücret yazısı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, aylık ücretinin net 1.500,00TL olarak tespitinin uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda dosya içeriğine göre davacının ücretinin net 1.500,00TL mi yahut davacı tanıklarının beyanlarına itibarla net 1.300,00TL olarak mı kabul edilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Somut olay bakımından değerlendirilmesi gereken ilk husus, davalı vekilinin uygulamada “süre tutum” adı verilen dilekçe ile gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra gerekçe içeren temyiz dilekçesi vereceğini belirttiği, gerekçeli kararın tebliğine rağmen temyiz gerekçelerini içeren temyiz dilekçesi ibraz etmediği dikkate alındığında, temyiz incelemesinin hangi çerçevede yapılması gerektiğidir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, işçilik alacakları davaları, basit yargılama usulüne tabi, temel olarak tasarruf ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı davalardır. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda, deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim, delillere kendiliğinden başvuramaz (Kuru, B./Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Baskı, Ankara, 2011, s. 377, 378).
Tasarruf ilkesi, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ayrı bir madde başlığı altında düzenlenmemiş ise de, medeni usul hukukumuzda geçerli olan temel ilkelerden birisidir. Bununla birlikte, HUMK’un 72’nci maddesinde yer alan “Hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın re"sen bir davayı tetkik ve halledemez.” hükmü ile 79’uncu maddede yer alan “Kanunen sarahat olmadıkça hiç kimse kendi lehine olan davayı ikameye veya hakkını talebe icbar olunamaz.” şeklindeki düzenlemeler tasarruf ilkesinin varlığını ortaya koymaktadır. Yine tasarruf ilkesi gereğince davacı açtığı davadan feragat edebilir (m. 91), davalı davayı kabul edebilir (m. 92) veya sulh yoluyla taraflar dava üzerinde tasarrufta bulunabilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) geçici 3’üncü maddesi gereğince eldeki davada temyiz kanun yolu bakımından mülga 1086 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte ise de, diğer yönlerden 6100 sayılı HMK’nın derhal uygulanması gerekmektedir. Nitekim 6100 sayılı HMK’nın 448’inci maddesine göre “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.”
6100 sayılı HMK’nın “Tasarruf İlkesi” başlıklı 24’üncü maddesi ise;
“(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”
şeklindedir.
Bu aşamada kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesinin ne şekilde gerçekleşeceğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesi, kanun yoluna başvuru ile bağlılık, kanun yoluna başvurunun yürütülmesinde ve sona erdirilmesinde taraf tasarrufu olarak karşımıza çıkmaktadır (Meriç, N.; Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin Kapsamı ve Bazı Güncel Kararların Değerlendirilmesi, S.D.Ü Hukuk Fakültesi Dergisi, Mihbir Özel Sayısı, 2014, s. 50-52).
Kanun yolu talebi ile bağlılık, kamu düzenine ilişkin hususlar ayrık olmak üzere kanun yolu incelemesinde ileri sürülen nedenlerin ve bu nedenlerden kaynaklanan taleplerin kanun yolu incelemesinin kapsamını belirlemesi anlamına gelmektedir (Meriç, s. 50).
Belirtmek gerekir ki, bir davanın tarafları aleyhlerine olan bir hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi yalnızca bir bölümü temyiz edip, diğer bölümlerini temyiz etmeyebilirler. Davalıların birden çok olması durumunda temyiz etmeyen davalı taraf yönünden hüküm kesinleşmiş olur. Yukarıda ifade edildiği gibi medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi geçerli olduğundan, mahkeme birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyip karar veremez (HMK m. 24). Ayrıca tarafların tasarruf yetkisi dava açıldıktan sonra ve kanun yollarına başvuru sırasında da geçerlidir. Bu nedenledir ki kanun yolu incelemesi sadece aleyhine kanun yoluna başvurulan talepler hakkındaki kararlar bakımından yapılır.
1086 sayılı HUMK"nın 428"inci maddesinde temyiz mahkemesinin hangi sebeplerden dolayı mahkeme kararını bozabileceği, aynı Kanunun 435"inci maddesinde ise temyiz dilekçesinde bulunması gereken hususlar belirtilmiş; maddenin 1"inci fıkrasının altıncı bendinde de temyiz sebeplerinin temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği düzenleme altına alınmıştır.
Aynı Kanunun 439/2"nci maddesinde ise, temyiz mahkemesinin iki tarafın iddia ve savunması ile bağlı olmadığı, kanunun sarih maddesine muhalif gördüğü diğer sebeplerden dolayı da temyiz olunan kararı bozabileceği ifade edilmiştir. Yine, 6100 sayılı HMK"nın 369/1"inci maddesinde Yargıtay"ın tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebileceği belirtilmiştir.
Ayrıca 1086 sayılı HUMK"nın 435/2"nci maddesinde temyiz dilekçesi, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla, temyiz olunan hükmü yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması hâlinde diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp, temyiz incelemesi yapılacağı belirtilmiş ise de; bu temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne aykırı olan ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar çerçevesinde yapılacağının kabulü gerekir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.09.2018 tarihli ve 2015/22-2319 E., 2018/1333 K.; 27.09.2018 tarihli ve 2015/22-2940 E., 2018/1367K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Yukarıda açıklanan bu maddi ve hukuki bilgiler ışığında, uyuşmazlık konusu olayda davalı vekilince herhangi bir somut temyiz sebebinin bildirilmediği gözetildiğinde, sadece kanunun açık hükmüne aykırılık ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu ile sınırlı olarak temyiz incelemesinin gerçekleştirilmesi gerektiği açıktır. Bu anlamda olmak üzere, somut olayda, kanunun açık hükmüne aykırılık ve kamu düzenine aykırılık halleri de mevcut olmadığından, direnme kararına karşı sebepleri bildirilmiş olmayan temyiz itirazı yerinde değildir.
O hâlde, direnme kararının onanması gerekmektedir.
SONUÇ: Davalı vekilinin gerekçesi bulunmayan temyiz talebine ilişkin olarak direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (296,82TL) harcın istek halinde temyiz edene iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.04.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.