Hukuk Genel Kurulu 2017/719 E. , 2019/428 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “borca itiraz ” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda Ankara 10. İcra (Hukuk) Mahkemesince "Davanın ... yönünden kabulü ile Ankara 11. İcra Müdürlüğünün 2013/11400 sayılı takip dosyasında ... adına girişilen takibin iptaline, koşulları gerçekleşmediğinden inkar tazminatı takdirine yer olmadığına, Şirkete yönelik şikayetin ise reddine dair verilen 23.10.2013 tarihli ve 2013/958 E., 2013/1038 K. sayılı karar, alacaklı vekili ve borçlu ... vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 25.03.2014 tarihli ve 2014/5764 E., 2014/8519 K. sayılı kararı ile;
“…1- Borçlu ..."ın temyiz itirazlarının incelenmesinde:
İİK"nun 169/a-6. maddesine göre; "Borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde kötü niyeti veya ağır kusuru bulunan alacaklı, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere; takip muvakkaten durdurulmuş ise bu itirazın reddi halinde borçlu, diğer tarafın isteği üzerine takip konusu alacağın (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./34.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilir."
Somut olayda borçlu, takip konusu bonoyu, keşideci Hidro-San Damper ve Hidrolik Mak San. Tic A.Ş yetkili temsilcisi olarak imzaladığını ve şahsi bir borcu olmadığını itirazen ileri sürmüştür.
Borçlunun yukarıda özetlenen nitelikteki itirazı İİK"nun 169 ve 169/a maddeleri kapsamında borca itiraz olup, itiraz kabul edildiğine göre, mahkemece aynı Kanun"un 169/a-6. maddesi uyarınca borçlu lehine icra inkar tazminatına hükmetmek gerekirken, bu konudaki istemin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
2- Alacaklının temyiz itirazlarına gelince:
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de.
Borca itiraz hakkında İİK"nun 169/a maddesinin uygulanması gerekmekte olup, anılan maddenin 5. fıkrasında “İtirazın kabulü kararı ile takip durur” hükmü yer almaktadır. Mahkemece, borçlu ..."ın borca itirazı kabul edildiğine göre, İİK"nun 169/a-5. maddesi uyarınca takibin durdurulması yerine, iptali yönünde hüküm tesisi de doğru bulunmamıştır.…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borca itiraza ilişkindir.
Borçlular vekili; müvekkili ..."ın takibe dayanak bonoyu şirketi temsilen imzaladığından şahsi sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkili şirket yönünden işlemiş ve işleyecek faize itiraz ettiğini belirterek müvekkili ... yönünden icra takibinin iptaline ve takibe konu alacağın asgari %20"si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, müvekkili şirket yönünden 233,90TL işlemiş faizin iptaline ve asıl alacak için ödeme emrinde uygulanacağı belirtilen yıllık %13,75 faiz oranının TCMB tarafından bildirilen %11 olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı vekili; borçlu ..."ın imzasına itiraz etmediğini, senet üzerine atılan ikinci imzanın aval sayılacağını ve borçlunun şahsen sorumlu olduğunu, faiz taleplerinde hukuka aykırılık bulunmadığını ileri sürerek itirazın reddini savunmuştur.
Mahkemece; icra takibine dayanak senet üzerinde iki şirket kaşesi ve kaşe üzerine atılı iki imza bulunduğu, borçlu ..."ın şirket yetkilisi olduğu ve şirket kaşesi üzerine atılan imzaya itiraz etmediği, şirket kaşesi üzerine ..."ın yetkili sıfatı ile imza attığı, iki imzanın varlığının ..."ın sorumlu olacağı anlamına gelmediği, takibe dayanak senede yönelik işlemiş faiz talebinde ve faiz oranında herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle, Davanın ... yönünden kabulü ile Ankara 11. İcra Müdürlüğünün 2013/11400 sayılı takip dosyasında ... adına girişilen takibin iptaline, koşulları gerçekleşmediğinden inkâr tazminatı takdirine yer olmadığına, Şirkete yönelik şikâyetin ise reddine karar verilmiştir.
Borçlu ... vekilinin ve alacaklı vekilinin temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; Türk Ticaret Kanununa göre borçlu imzasının bononun zorunlu unsurlarından olup, borçlunun sorumluluğu için tek bir imza atmasının yeterli olduğu, Yargıtay"ın son zamanlarda değişen içtihatları nedeni ile şirket yetkilisi tarafından atılan ikinci imzadan ötürü şirket yetkilisinin şahsi sorumlu olmayacağının düşünüldüğü, hakkaniyete uygun olması nedeni ile Yargıtay"ın son içtihatları çerçevesinde ..."ın sorumlu olmayacağı sonucuna varıldığı, ..."ın itirazı üzerine takibin teminatsız durdurulduğu, ... lehine inkâr tazminatına hükmedilmesinin adalet duygusunu inciteceği, alacaklının süregelen uygulamaları da dikkate alarak ikinci imzadan ötürü takip başlattığı, Yargıtay"ın değişen uygulamaları nedeniyle ..."ın sorumluluğuna gidilmediği ve alacaklının kötü niyetli takip başlatmadığının açık olduğu, alacaklının alacağını tahsil edemediği, bununla birlikte alacaklıya bono tutarının %20"si olan 62.090,08TL"yi inkâr tazminatı olarak ödetmenin adalet duygusu ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı borçlu ... vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibine dayanak bonoyu düzenleyen şirketi temsilen imzaladığını ileri süren borçlunun itirazının kabulü hâlinde alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce yerel mahkemece direnme kararının hüküm kısmında daha önce verilen ve borçlular vekilinin borçlu Hidro-San Damper ve Hidrolik Makinaları San. ve Tic. A.Ş. yönünden şikâyetin reddine dair mahkeme kararını temyiz etmediği, yerel mahkemenin ise direnme kararında borçlu Hidro-San Damper ve Hidrolik Makinaları San. ve Tic. A.Ş. yönünden hüküm kurmadığı dikkate alındığında, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297’inci ve “Hükmün Yazılması” başlıklı 298’inci maddelerine aykırı olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
Bu noktada tartışılması gereken husus bozma kararı ile bozma kapsamı dışında kalan hususlar da dâhil ilk hükmün tamamen ortadan kalkıp kalkmadığı, varılacak sonuca göre direnme kararında bozma kapsamı dışında kalan konularda da karar verilmesinin gerekip gerekmediğidir.
Öncelikle yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi; “(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
HMK’nın “Hükmün Yazılması” başlıklı 298’inci maddesi ise:
“(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.” düzenlemesini içermektedir.
Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukuki geçerliliğini yitirmekte olup, bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde değildir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 tarihli ve 2017/8-1616 E., 2017/1707 K., 05.04.2017 tarihli ve 2017/19-909 E. 2017/622 K., 14.05.2014 tarihli ve 2013/9-1989 E., 2014/657 K., 05.10.2011 tarihli ve 2011/20-607 E.-604 K., 10.10.2012 tarihli ve 2012/9-851 E., 2012/705 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Bu nedenle yerel mahkemece direnme kararı verilmesi sırasında, önceki kararın hüküm fıkrasında yer alan ve temyiz edilmeyen kısım yönünden kesinleştiği belirtilerek karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğinden, bu hâliyle yerel mahkeme kararı yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmayıp, ortada usulünce oluşturulmuş bir direnme kararının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, mahkemece Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297 ve 298’inci maddeleri gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden sair temyiz itirazları incelenmeksizin direnme kararının usule ilişkin bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Borçlu ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"na 5311 sayılı Kanunun 29. maddesi ile eklenen "Geçici Madde 7" atfıyla uygulanmakta olan aynı Kanun"un 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.04.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.