10. Hukuk Dairesi 2018/5213 E. , 2019/10380 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Bolu İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum ile davalılardan ... Mirasçıları ... ve ... vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı Kurum, 24/02/2012 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerden oluşan sosyal sigorta yardımlarının 5510 sayılı Kanun’un 21., 23. ve 76. maddeleri uyarınca davalılardan müşterek ve müteselsilen rücuan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
I-İSTEM
Davacı vekili dava dilekçesinde;Kurum sigortalısı ... 24.04.2012 tarihinde ... Mah. ... Caddesi No:263 adresindeki ... İnşaat isimli özel bina inşaatında duvar örme işi sırasında dördüncü katta halat takarken dengesini kaybederek sert toprak zemine düşmesi sonucu yaralandığını ve kaldırıldığı hastanede vefat ettiğini, kazayla ilgili düzenlenen raporda: meydana gelen kazanın iş kazası olduğu, kazalıya ait sigortalı işe giriş bildirgesinin yasal süresi içerisinde kuruma verilmemesinden dolayı işveren hakkında işlem yapılması gerektiği, işyerinde gerekli önlemleri almayan ve iş kazasında kusurlu olan işveren hakkında aynı yasanın 21/1 ve 76/4 maddelerinin tatbikinin gerektiğinin tespit edildiğini, olayla ilgili Bolu 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/472 Esasına kayden açılan ceza davasında İş Güvenliği uzmanlarından müteşekkil üç kişilik bilirkişi heyetince tanzim edilen 10.02.2013 tarihli kusur raporunda davalı işveren ..."ın 1.derecede asli kusurlu, sanık şantiye şefi ..."ın 2.derecede tali kusurlu, müteveffa sigortalının ise 1. derecede asli kusurlu bulunduğunu, 29.04.2013 tarih ve 2013/324 Karar sayılı karırı ile sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilldiğini, kararın davalılar yönünden kesinleştiğini, işverenin kusurun tamamından sorumlu olduğunu, müvekkili kurum tarafından müteveffa sigortalının hak sahiplerine 42.997,14 TL ilk peşin sermaye değerli gelir bağlandığını, 575,89 TL tedavi masrafı yapıldığını, 43.573,03 TL toplam kurum alacağının şimdilik % 50 kusur karşılığı olan 21.786,52 TL"nin teselsül hükümleri gereği davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II-CEVAP
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; Ceza dosyasında düzenlenen bilirkişi raporunda müvekkiline verilen kusur oranına itiraz ettiklerni, müteveffa ... ve oğlu ... ile 17.04.2012 tarihinde tuğla örme sözleşmesi imzalandığını, sözleşmede binanan komple duvarları, bacalar, çatı katı, bordum dükkan ve katlar işçiliğinin götürü bedelle 12.500,00 TL"ye anlaşma yapıldığını, iş bu sözleşmede çalışma düzeni ve güvenlik önlemlerinin ... ve ..."ya ait olduğunun da açık bir şekilde belirtildiğini, taşeron olarak çalışan Sabahattin ve ... alması gereken güvenlik önlemlerini almadığını, SGK müteveffayı taşeron olarak değil, sigortası yaptırılmayan işçi olarak değerlendirildiğini, davaya konu kazanın meydana gelmesinde asli kusurlunun ... olduğunu, kazanın kendisinin gerekli güvenlik önlemlerini almadan makarayı kancaya bağlamaya çalışması sebebi ile meydana geldiğini, Ceza Mahkemesinde düzenlenen bilirkişi raporunun bu dava için bağlayıcı olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde:Davaya konu kazanın 24.04.2012 tarihinde gerçekleştiğini, 2 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden dolayı davanın zamanaşımı yöününden reddine karar verilmesini, tazminatın ödenmesinin kendisinden istenilen kişi, durumu ile birlikte sorumlu olduğu kişilerle bildirmek zorunda olduğunu, 3.kişilerin uzun yıllar boyunca sürekli dava tehtidi altında bulundurulmasının Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına ait olması gereken risklerin 3. kişilere yükletilmesinin sosyal hukuk devleti ilkelerine de aykırı olduğunu, husumet itirazında bulunduklarını, müvekkilinin bir sorumluluğu olmadığını, kazanın meydana gelmesinde müvekkile atfedilecek bir kusur olmadığı gibi meydana gelen olay ile davacının uğradığını idida ettiği zararlar arasında müvekkili yönüyle uygun bir illiyet bağının varlığından söz edilmeyeceğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece Mahkemesince; Davanın kabulü ile, İlk peşin sermaye değerli gelir ve tedavi masrafından doğan kurum zararı olan 30.501,12 TL"nin; 30.098,00 TL"nin 19/07/2013 tarihinden itibaren, 403,12 TL"nin 02/04/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı kuruma ödenmesine, şeklinde karar verilmiştir.
B-BAM KARARI
Davacı Kurum vekilinin ve davalılar ... ve ... vekilinin 6100 sayılı HMK"nın 353/1-b.1 bendi uyarınca istinaf istemlerinin esastan reddine,
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı Kurum vekili; kurum zararının tamamından davalıların sorumlu olduklarını belirterek kararı temyiz etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
5510 sayılı Kanun’un 21. maddesinin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, 4. fıkrasında ise, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği belirtilmiştir.
5510 sayılı Kanun’un “Süresinde Bildirilmeyen Sigortalılıktan Doğan Sorumluluk” başlıklı 23’üncü maddesinin 1 ve 2’nci fıkralarındaki düzenlemeye göre; işverenin rücu alacağından sorumluluğu için, çalıştırılan sigortalının işe giriş bildirgesinin süresi içinde Kuruma verilmemiş olması ve zararlandırıcı sigorta olayının da işe giriş bildirgesinin Kuruma verilmesinden veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten sonra meydana gelmemiş olması gerekir. Başka bir deyişle; sigortalının bildirimi kanunda belirtilen sürelerden sonra yapılsa bile, zararlandırıcı sigorta olayı işe giriş bildirgesinin verildiği veya çalışmanın Kurumca tespit edildiği tarihten sonra meydana gelmiş ise; işverenin anılan düzenleme kapsamında sorumluluğu yoluna gidilemez. Sözü edilen madde ile; işverenin kaçak işçi çalıştırmasının önlemesi amaçlanmış olup, maddenin düzenleniş şeklinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 23’üncü maddeye göre işverenin sorumluluğu kusursuz sorumluluk ilkesine dayanır. Zararlandırıcı sigorta olayında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemiş ise, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının tamamından sorumlu tutulması gerekir. Öte yandan; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 51’inci maddesindeki; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” ve 52’nci maddesindeki “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükümleri gözetilerek, zarar gören(sigortalının) müterafik kusurları da nazara alınarak söz konusu maddeler kapsamında Hâkim tarafından takdir edilecek uygun bir indirimin yapılması gereği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Eldeki davada; Mahkemenin Asıl-Alt işverenlik ilişkisinin bulunmadığına dair yaklaşımı yerinde olmakla birlikte yukarıda yapılan açıklamalar ışığında 5510 sayılı Kanun’un 23. madde koşullarının irdelenmemesi ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ :Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi kararının HMK"nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 26/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.