Esas No: 2009/10-34
Karar No: 2009/104
Karar Tarihi: 04.03.2009
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009/10-34 Esas 2009/104 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Genel Kurulu 2009/10-34 E., 2009/104 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “
“alacak”
” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.07.2007 gün ve 2007/262-501 sayılı kararın incelenmesinin davalı Kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.02.2008 gün ve 2007/19948-2008/2126 sayılı ilamı ile;
(…
…1-Dava, sigortalının oğlu için sağlık kurulu raporu ile kullanılması uygun görülen "Ayakta Dik Pozisyonlandırma Cihazı (Motorlu Kalkış-Motorlu Sürüş)" bedelinin davalı Kurumdan faiziyle tahsili talebine ilişkin olup; davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Yasanın 32. ve devamındaki maddelerdir. Anılan yasanın 34/son maddesinde Kurumun, sigortalının iyileşmesine yarayacak, yahut iş göremezliğini az çok gidermesi için gerekli görülecek protez, araç ve gereçleri, maddede belirtilen süreler ile bağlı olmaksızın sağlamak, onarmak ve tespit edilen süre ve şartlarla yenilemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi; protez araç ve gereçlerin temini konusunda yasa iki şart öngörmüş ve bunu "sigortalının iyileşmesine yarayacak" olma veya "iş göremezliği az çok giderecek" olma ifadeleri ile belirtilmiştir. Aynı hüküm yasanın Ek 32. maddesinde de yer almaktadır. Söz konusu hükümlerle, sigortalının iyileşmesine yada iş göremezlik derecesine olumlu yönde katkısı olmayacak, hayati önemi haiz olmayan veya kişinin hayatını idame ettirmesi için zorunlu olmayan, protez, araç ve gereçlerin Kurumca karşılanmasının mümkün olmadığı ifade edilmekle, yapılacak sağlık yardımlarının kapsamı ve amacı bu şekilde belirlenmiş olmaktadır.
Davaya konu cihazın, tıbben ve fennen sigortalının iyileşmesine veya iş göremezlik derecesinin azalmasına katkıda bulunup bulunmayacağı hususunun öncelikle konusunda uzman bilirkişi heyetince saptanması gerekir. Saptama yapılırken, iş göremezlik derecesini azaltma kavramı, sigortalının hayat kalitesini iyileştirme niteliğinde değerlendirilmemeli ve bu kavramın çalışma hayatı ile ilgili bulunduğu ve özellikle, sigortalının yeniden çalışma hayatına kazandırılması amacıyla iş göremezlik derecesinin az veya çok giderilmesi şeklinde anlaşılması gerekeceği unutulmamalıdır. Şayet; cihazın kullanımının sigortalının iyileşmesi ve iş göremezlik derecesinin giderilmesi yönünde hayati öneme haiz ve zorunlu olduğu sonucuna varılırsa, bu taktirde harcama miktarının uygunluğu denetlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
2- Bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin gerçekten o dava ile ilgili kimseler olması; bir başka ifade ile dava konusu sübjektif hak ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı, usul hukukunda "sıfat" olarak tanımlanmaktadır. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak o hakkın sahibine aittir. Mahkemece, dava konusu hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olan "sıfat" konusunun yargılamanın her aşamasında re"sen ele alıp incelenmesi ve şayet davacının dava konusunu talep etme hakkının bulunmadığı sonucuna varılırsa, davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi yasal zorunluluğu bulunmaktadır.
Davada, maddi hukuk açısından davacı lehine doğmuş bir alacak hakkının bulunup bulunmadığı; bu bağlamda, söz konusu cihaz bedelinin davacı tarafından ilgili şirkete ödenmesine bağlı olarak davada sıfat şartının gerçekleşip gerçekleşmediği yönü araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda inceleme yapılarak karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…
…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN:Davalı Kurum vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sigortalının haksahibi oğlu için sağlık kurulu raporu ile kullanılması uygun görülen “
“ayakta dik pozisyonlandırma cihazı”
” temin edilmesi talebine yönelik Kurumun red işleminin iptali ve davacı tarafından temin edilen cihaz bedelinin Kurumdan faizi ile tahsili istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Ek 32. maddesi uyarınca bilirkişi raporunda belirlenen miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; sigortalının bakmakla yükümlü olduğu kişi için sağlık kurulu raporu ile kullanılması gerekli görülen motorlu tekerlekli sandalye bedelinin her hangi bir kısıtlayıcı düzenlemeye sahip bulunmayan 506 sayılı Kanunun Ek 32. maddesi uyarınca Kurumca karşılanması gerektiğinin kabulünde isabetsizlik bulunmadığı, ancak sağlık kurulu raporunda açıklanan özelliklere ve aynı işlevlere sahip motorlu tekerlekli sandalyenin daha az bir bedelle temininin mümkün olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gereğine işaretle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan fiyat araştırması sonunda cihazın fatura bedelinin uygun olduğunun tespit edildiği gerekçesi ile ilk karardaki miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın, davalı kurum vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece içeriği yukarıya alınan gerekçe ile bozulmasına karar verilmiş, Yerel Mahkemece; Özel dairenin ilk bozma kararında cihaz bedelinin Kurumca karşılanması gerektiğinin açıkça belirtilmiş olmasına karşın Özel Dairenin ikinci bozma kararının usuli kazanılmış hakkın ihlali mahiyetinde olduğu, ayrıca davacının cihazı satın aldığı şirketin halefi olduğu ve dava dışı şirketin davacı yerine geçerek Kurum aleyhine dava açmasının düşünülemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının sıfatı bulunup bulunmadığı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında Kurumun dava konusu cihazı temin yükümlülüğü olup olmadığı ve somut olayda usuli kazanılmış hakkın ihlal edilip edilmediği noktalarındadır.
I-Davacının sıfatı bulunup bulunmadığı yönünden yapılan değerlendirmede;
Sıfat, dava konusu subjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir. Bir kişinin bir davada gerçekten davacı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Bir davada davacı olma sıfatı dava konusu hakkın sahibine aittir (Prof. Dr. B. Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 1990, 5. Baskı 1. Cilt Sy. 755 vd.).
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def"i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 18.04.2007 gün ve 2007/5-233 E., 2007/221 sayılı Kararı.).
Davanın yasal dayanağını oluşturan, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 32. maddesi uyarınca hastalık sigortası kolundan sigortalıya; sağlık yardımı yapılması ile protez araç ve gereçlerinin standartlara uygun olarak sağlanması, takılması, onarılması ve yenilenmesi yardımları sağlanır. Anılan Kanunun 34. maddesinde de sigortalının eşi ve geçindirmekle yükümlü olduğu çocuklarının, 33. maddede belirtilen sağlık yardımlarından yararlanacaklar belirtilmektedir. Kanunun 33. maddesinde yer almayan protez araç ve gereçlerine ilişkin düzenleme ise yine anılan Kanunun Ek 32. maddesinde yer almaktadır. Buna göre; sigortalılar ile Kurumdan sürekli işgöremezlik geliri, malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle yükümlü oldukları çocuklarının ve Kurumdan hak sahibi olarak gelir veya aylık alan çocukların iyileşmelerine yarayacak yahut işgöremezliklerini gidermeleri için gerekli görülen protez araç ve gereçleri, Kurumca 34. maddede belirlenen sağlık yardımları süreleri ile bağlı olmaksızın sağlanır, onarılır ve tespit edilen süre ve şartlarla yenilenir.
Maddelerin açık düzenlemesi karşısında; Kurumun temini ile yükümlü olduğu cihazın, Kurumca temin edilmemesi ve bu yöndeki sigortalı talebinin Kurumca reddi halinde; cihazı temin eden sigortalı veya hak sahibinin Kurum işleminin iptalini ve kullanılan cihaz bedelinin tahsilini talep etme yönünde bu davayı açmakta taraf sıfatı bulunduğu açıktır. Hukuk Genel Kurulu’nun 01.03.2006 gün ve 2006/21-5 Esas 2006/33 sayılı kararında da, sigortalının alacağını temlik ettiği uyuşmazlıkta sıfat yönünden fatura bedelinin ödenmiş olması hususu aranmamıştır.
II-Kurumun cihazı temin yükümlülüğü bulunup bulunmadığı yönünden yapılan değerlendirmede;
506 sayılı Kanunun hastalık sigortasına ilişkin 32. ve devamı maddelerinde yer alan “
“işgöremezliği giderme”
” kavramı aktif sigortalıların çalışma hayatına ilişkin bir kavram olup, uyuşmazlığın çözümünde Kanunun Ek 32. maddesinde yer alan “
“iyileştirme”
” kavramının da incelenmesi gerekmektedir. T.C. Anayasası’nın 90. maddesi uyarınca usulüne göre yürürlüğe konulmuş anlaşmalar kanun hükmündedir. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır. Bu bağlamda onay kanunu ile yürürlüğe giren Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Hakkında 102 Nolu ILO Sözleşmesinin 10/3. maddesinde; yapılacak yardımların, korunan kimsenin sağlığını korumaya, çalışma gücünü iadeye ve şahsi ihtiyaçlarını karşılayabilme kabiliyetini artırmaya matuf olduğu açıklanmıştır. 506 sayılı Kanunun hastalık sigortası kolundan sağlanacak sağlık yardımlarının kapsamı başlıklı 33. maddesinin son fıkrasında da bu madde gereğince yapılacak sağlık yardımlarının; sigortalının sağlığını koruma, çalışma gücünü yeniden kazandırma ve kendi ihtiyaçlarını görme kabiliyetini artırma amacını güdeceği açıkça belirtilmiş, bir anlamda, onaylanması nedeniyle bağlayıcı hale gelen 102 Nolu ILO Sözleşmesinin 10/3. maddesi hükmü tekrarlanmıştır. Her iki yasal düzenlemenin açıkça gösterdiği gibi, sigortalı veya hak sahibine “
“dik pozisyonlandırma cihazı”
” temini yönünden; aranacak temel unsur; iyileşmesine yardımcı olması unsurudur. İyileşmeye yardımcı olma kavramının ise, açık yasal düzenlemeler uyarınca; sağlığı koruma, çalışma gücünü yeniden kazandırma ve kendi ihtiyaçlarını görme kabiliyetini artırma olarak kabulü zorunludur, aksinin kabulü halinde iyileşme kavramına ilk günlü sağlığına kavuşma anlamının verilmesi halinde, ortez ve protez kullanımının hiçbir zaman mümkün olamayacağı hususu da açıktır.
Yargılama sırasında yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 63. maddesinde de yapılan açıklamalar doğrultusunda düzenleme bulunmaktadır. Buna göre; iş kazası ile meslek hastalığı, hastalık ve analık sonucu tıbben gerekli görülen sağlık hizmetlerinin karşılanması, temini amacıyla Kurumca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri içinde (f) bendinde ortez ve proteze yer verilirken, temini için sadece; sağlanacak sağlık hizmetleriyle ilgili teşhis ve tedaviler için gerekli olabilme ifadesi kullanılmıştır.
Kurumun teminle yükümlü olduğu yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun fiyatlı dik pozisyonlandırma cihazına hak kazanılması için gerekli olan “
“iyileştirme”
” unsurunun, diğer bir anlatımla sağlığı koruma, çalışma gücünü yeniden kazandırma ve kendi ihtiyaçlarını görme kabiliyetini artırma hususlarının; cihazı kullanacak kişi yönünden, üniversite veya eğitim araştırma hastanelerinin fiziksel tıp ve rehabilitasyon kliniklerinde yatırılarak uygulama ve eğitiminin yapılması sonrasında nöroloji, ortopedi ve fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanlarının da içinde yer aldığı sağlık kurulu raporu ile gerekliliğinin belirlenmiş olması gereklidir.
III-Usuli kazanılmış hakkın ihlal edilip edilmediği yönünden yapılan değerlendirmede;
Somut olayda, davacı sigortalının hak sahibi çocuğu yönünden alınan sağlık kurulu raporu açıklanan yeterliliğe sahip bulunmamakta ise de, uyuşmazlığın çözümü, “
“usuli kazanılmış hak”
” kavramının açıklanmasını ve açıklanan olgular karşısında somut olay ve taraflar yönünden gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesini gerekli kılmaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “
“usuli kazanılmış hak”
” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “
“Usuli kazanılmış hak”
” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde açıklanan “
“Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir”
” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “
“usuli kazanılmış hak”
” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulu’nun 21.01.2004 gün, 2004/10-44 E., 2004/19 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün ve 2006/4-519-527 sayılı, 31.05.2006 gün ve 2006/10-307-337 sayılı ve 10.05.2006 gün ve 2006/4-230-288 sayılı ilamı).
Somut olayda, yerel mahkemece Özel Dairenin 30.01.2007 günlü ilk bozma kararına uyulmasına kara verilmek ve bozma kararında açıklandığı şekilde fiyat araştırması yapılmak suretiyle davacı tarafından temin edilerek kullanılan cihaz bedelinin 506 sayılı kanunun Ek 32. maddesi uyarınca Kurumca karşılanması gerektiği hususu davacı yönünden usuli kazanılmış hak oluşturmakta olup, Özel Dairece ilk bozma kararında benimsenen esasların 19.02.2008 günlü ikinci bozmaya konu yapılması mümkün değildir.
Açıklanan usuli kazanılmış hak olgusu gözetilmek suretiyle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.
S O N U Ç : Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 04.03.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.