"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “
“tapu kaydındaki şerhin terkini“
“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; bozma üzerine direnme yoluyla; İzmir 7.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 23.03.2008 gün ve 2006/522 E. 2008/87 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"ndan çıkan 24.09.2008 gün, 2008/14-576 Esas, 2008/555 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalılar vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu"nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava, 1128 ada, 9 Parsel ve 1129 ada, 9 Parsel sayılı taşınmazların beyanlar hanesinde bulunan “
“Hazine fazlalığı vardır”
” şerhinin terkini istemine ilişkindir.
Davacı, sözü edilen şerhin hukuki kıymetinin kalmamasına rağmen mülkiyet haklarını kısıtladığını ileri sürerek, kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine, davada hak düşürücü sürenin dolduğunu ileri sürerek davanın reddi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesi ile davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm; Özel Dairece, mevcut kaydın yasal bir dayanağının bulunmaması nedeniyle her zaman şerhin terkini davasının açılabileceği gerekçeleri ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemenin taşınmazın tutanağının kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 yıldan fazla bir süre geçtiğinden kayıt maliklerinin belirtmenin terkini istemi ile kadastrodan önceki nedenlere dayanarak itiraz ve dava açamayacağı gerekçesi ile verdiği direnme kararı, Hukuk Genel Kurulunca; Kadastro tutanağının kesinleşme tarihinden itibaren on yıldan çok daha uzun biri süre geçmekle tutanağın kesinleşmiş olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesinde yer alan munzam 1 yıllık hak düşürücü sürenin de dolmuş bulunduğu, dolayısı ile artık kayıtlarda mevcut olan hazine fazlalığı şerhine itiraz imkanı kalmadığından mevcut şerhin geçerli olduğu açıklandıktan ve mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararının doğru bulunduğu belirtildikten sonra, bu bozmaya ilave olarak 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20/D maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin somut olay yönünden araştırılması gerektiği gerekçesi ile hüküm bozulmuştur.
Davalı Hazine vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamında da açıklandığı üzere; Dava konusu taşınmazların, 7.1.1934 tarih ve 97 nolu tapu senedine istinaden 26.8.1949 tarihinde tapu malikleri adına tahdit ve tespitinin yapıldığı, kesinleşmesini müteakip, 4.1.1955 tarihinde 101 ada 13 parsel olarak tapuya tescil edildiği, taşınmaza uygulanan ve 1771 sayılı Mübadele ve Tefiz İşlerinin Kati Tasfiyesi İntacı Hakkında Kanun ve 2510 sayılı İskan Kanunlarına göre oluşturulduğu anlaşılan tapu kaydında ileride fazlalık çıkarsa Hazinenindir”
” şerhinin bulunduğu, bu kayda istinaden yapılan kadastro tutanağının mülkiyet tablosu bölümünde “
“fazlası hazineye aittir 680 m2”
” şeklinde şerh düşüldüğü ve bu durumun 30.12.1955 tarihinde 1727 sayılı yazı ile Defterdarlık Makamına bildirildiği anlaşılmaktadır.
101 ada, 13 parsel, imar uygulaması sonucu 1128 ada, 9 parsel ile 1129 ada, 1-2-3-4-5 ve 8 parsel sayılı taşınmazlara ifraz edilmiş ve mezkur şerh bu taşınmazların tapu kütüklerinin beyanlar hanesine aynen aktarılmıştır. Davacı bu taşınmazların tümünü 24.7.1992 tarihinde satın alarak iktisap etmiş, ardından 1129 ada, 1-2-3-4-5 ve 8 parsel sayılı taşınmazlar tevhit edilerek 1129 ada, 9 parsel sayılı taşınmaz oluşturulmuş, aynı şekilde miktar fazlalığı şerhi yeni oluşan parsele aktarılmıştır.
Uyuşmazlık; Hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı anlaşılan “
“Hazine fazlalığı şerhinin”
” terkini davasında, ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanunun 20/D maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12.maddesinin 3.fıkrasında öngörülen on yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu konusunda, uygulama ile öğreti arasında tam bir fikir birliği bulunmaktadır. Hak düşürücü süre, doğrudan doğruya hakim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, davada “
“itiraz”
” olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi “
“kesme”
” ve “
“durma”
” hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama halinde “
“hakkın”
” kaybına yol açan, yani, hakkın özünü ortadan kaldıran süredir. Anılan maddede öngörülen süre ile, tapu sicilinin kararlılık kazanması, sicillerin bozulmaması, belli bir süre geçtikten sonra yargı organlarınca bu sicillerin tartışma konusu yapılmaması amaçlanmıştır (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 2.4.2004 tarih, 2003/1 E, 2004/1 sayılı kararının gerekçesinden).
Kadastro yada tapulama ile oluşturulmuş tapu sicillerine karşı açılacak davalarda hakkın türünü, 766 ve 2613 sayılı Kanunlar ile 3402 sayılı Kanun hükümleri sınırlandırmış değildir. Genel bir tanımlama ile "Tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukukisebeplere
dayanılarak itiraz olunamayacağını ve dava açılamayacağını" öngörmüş ve sicile geçmiş olan hakkın türü ne olursa olsun on yıl geçtikten sonra dava açılmasına anılan kanunlar izin vermemiştir.
“Beyanlar hanesinin”
” , “
“tapu sicilinin”
” kapsamında ve onun bir parçası bulunduğu ve yazılı şerhin "hukuksal bir durum", Hazineye tanınan bir "Hak" olduğu tartışmasızdır.(MK.nun 919, 920, 921. maddeleri).
Bilinmektedir ki; 2613 sayılı Kadastro Yasasında on yıllık hak düşürücü süre öngörülmediği için, 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 4. maddesinin 3. fıkrası 09.10.1987 tarihinden itibaren bir yıl içerisinde 2613 sayılı Kanuna göre kadastrosu yapılmış taşınmazlar hakkında "dava açabilme hakkını" tanımıştır. Somut olayda asıl uygulanması gereken hak düşürücü süre 3402 sayılı Kanunun 4/3. maddesinde öngörülen süredir.
Görülmekte olan dava, bir yıllık hak düşürücü süre de geçtikten sonra 02.09.2003 günü açılmıştır.
"Hak düşürücü süre" kamu düzeni ile ilgilidir. Davanın "görülebilirlik koşulu"dur. Hakim doğrudan bu yönü gözönünde tutmak zorundadır. Hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın esasını hakim inceleyemez.
Davacı, davasında haklı da olsa, tasfiye amacı güden 3402 sayılı Kanun artık bu hakkın özünü silip ortadan kaldırmış, uyuşmazlıkların sonsuza değin sürmesini engellemiş, kişilerle Hazine arasında ve toplum içinde kavgasız bir ortamı sağlamak uğruna hakkı feda etmiştir. (Nusret Ozanalp, Tapulama Kanunu Şerhi, sahife: 240)
Dolayısıyla kadastro tutanağının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl ve munzam bir yıllık süreler geçmekle, kadastro tutanağı ve dolayısıyla tapu kütüğü mevcut şekli ile kesinleşeceğinden ve artık kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz ve dava açma hakkı ortadan kalkacağından, bu gibi nedenlere dayalı olarak şerhin terkininin istenebilmesi olanaklı değildir, tutanak kesinleşmiştir.
TMK.m.841/1,f gereğince; “
“Aksine hüküm yoksa kamu hukukuna ilişkin taşınmaz yükünün tapu kütüğüne tescili gerekli değildir.”
” Aynı kanunun 849/1.maddesindeki; “
“taşınmaz maliki değişirse yeni malik başka bir işleme gerek bulunmaksızın taşınmaz yükünün yükümlüsü olur.”
” hükümleri gereğince önceki tapu kaydında bulunan “
“miktar fazlası Hazinenindir”
” şerhi yeni malik yönünden de bağlayıcı olur. Kanundan doğan bu taşınmaz yükümlülüğü karşısında TMK.m.1023’de açıklanan tapu kütüğüne güven prensibinden söz edilemez.
Öyle ise, mezkur kanunlar uyarınca verilen tapuların miktarları ile geçerli olacağı ve üzerindeki “
“miktar fazlalıkları Hazineye aittir”
” şerhinin 4.1.1955 yılında yapılan kadastro tespiti ile önceki kayıtlara dayalı olarak kadastro tutanağına işlendiği ve 10 yıllık hak düşürücü ve munzam 1 yıllık sürenin fazlası ile geçtiğinin anlaşılmasına göre, artık kayıtlarda mevcut olan bu şerhe itiraz imkanı kalmadığı ve dolayısıyla şerhin geçerli olacağı kuşkusuzdur. Hukuk Genel Kurulunun bu hususlara işaret eden kararı doğru ve yerindedir.
Ne var ki, Hukuk Genel Kurulunun bozma kararında bu aşamadan sonra yer alan, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20/D maddesinin eldeki dosya yönünden araştırılması gerektiği yönündeki bozma kararı isabetli bulunmadığından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440/4 maddesi gereğince kararımızın bu kısmının kaldırılması gerekmiştir. Şöyle ki;
3402 sayılı Kadastro Kanununun Kayıt ve Belgelerin Kapsamını Tayin kenar başlıklı 20/D maddesi; “
“Tapu kayıtları ile diğer belgelerin kapsadığı yeri tayinde; Hazinece, özel kanunlar hükümlerine göre değişmez ve genişlemeye müsait olmayan sınırlarla miktar üzerinden satılan, tefviz veya tahsis veya parasız dağıtılan taşınmaz mallarda çıkan fazlalık, taşınmaz malla birlikte satış, tefviz, tahsis ve dağıtım tarihinden itibaren on yıl geçmiş ise, miktarına bakılmaksızın kayıt sahibi adına tespit edilir.”
” hükmünü amirdir.
Kadastro Kanununun 20/D maddesi kadastro tespiti sırasında ve bu tespitten itibaren hak düşürücü süre içerisinde açılacak davalarda uygulanabilir. Dolayısı ile hak düşürücü süre geçtikten sonra işin esasına girilerek zilyetlik koşullarının araştırılmasına hukuken imkan bulunmamaktadır. Kaldı ki, davacı çap satın alan bir kişidir. Bu nedenle tespit öncesi haklara dayanmasına olanak yoktur. Hak düşürücü süre yukarıda da açıklandığı gibi kamu düzenine ilişkin bir konu olduğundan davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Hakimce de resen göz önünde tutulması gerekir.
Hal böyle olunca, Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde açıklanan 10 yıllık hak düşürücü sürede ve aynı Kanunun geçici 4/3. maddesinde açıklanan 1 yıllık ek sürede açılmış bir dava bulunmadığından, Asliye Hukuk Hâkiminin artık bu aşamada, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20/D maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmasına imkân yoktur. Bu nedenlerle karar düzeltme talebi kabul edilerek, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararının kaldırılarak usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davalı Hazine vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 24.09.2008 gün ve 2008/14-576 Esas, 2008/555 sayılı bozma kararının kaldırılarak, yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararının ONANMASINA, 18.02.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.