14. Hukuk Dairesi 2015/5997 E. , 2017/8519 K.
"İçtihat Metni"...
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 14.05.2009 gününde verilen dilekçe ile baz istasyonunun kaldırılması talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 26.05.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.11.2017 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan baz istasyonunun kaldırılması isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; taraflar arasındaki uyuşmazlık, çekişme konusu ve baz istasyonu olarak adlandırılan tesisten kaynaklanan bir zararın bulunup bulunmadığı ve varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ile zararın giderilmesi konusunda ne gibi önlem yada önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun emsal dosyalarla ilgili olarak verdiği kararlardan 30.05.2012 tarih ve 2012/4-147 Esas, 2012/327 Karar sayılı ilamında; "...öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa"nın 17.maddesinde “Yaşama hakkı”, 22. maddesinde “Haberleşme Hürriyeti”, 35.maddesinde “Mülkiyet Hakkı” düzenlenmiştir. Yine Anayasa"nın; Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması başlıklı 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşın ödevi olduğu hükmüne yer verilmiştir. İnsan Hakları Evrensel beyannamesinin 25 maddesi de aynı yöndedir. Anayasa tarafından korumaya alınan “yaşama hakkı”, “haberleşme hürriyeti” ve “mülkiyet hakkı” gibi temel haklar arasında bir çatışma meydana gelmesi halinde bu durumun, yargılama makamları tarafından hassasiyetle değerlendirilmesi ve çatışan yararlar arasında öncelik düşüncesine dayalı bir denge kurulması gerekir. Dava konusu tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi nedeniyle kamuya hizmet vermeyi amaçladığı tartışmasız ise de insan yaşamında tehlike yaratma ihtimalinin bulunması halinde insan yaşamına, sağlığına üstünlük tanınması gerekir. Başka bir deyişle; “Yaşama Hakkı” en kutsal ve birincil hak olup tehdit altında olma şüphesi dahi diğer Anayasal haklardan önce gözetilmesi gereğini doğurur. Aksi halde yaşam hakkının tehlikede olduğu bir yerde diğer tüm temel hak ve hürriyetlerin hiçbir değeri kalmayacaktır. Türk Medeni Kanunu"nun 737 vd. maddesinde ise komşuluk hukuku düzenlenmiş bu maddede herkese taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkileri kullanırken komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınma yükümlülüğü getirilmiştir. Baz istasyonu yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi zararın veya zarar ihtimalinin bulunması halinde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması, kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır. Hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile buna karşın çevreye verilen zarardan eylemi gerçekleştirenin sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil, yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bu bakımdan yönetmeliğe göre verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmek mümkün değildir..." şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Öte yandan, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi"nin 2011 yılına kadar olan içtihatlarında aynı görüşler vurgulanıp, ayrıca "...baz istasyonlarının cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve sağlamış olduğu iletişim hizmeti nedeniyle de geniş halk kitlelerine büyük yarar sağladığı tartışmasızdır. Ancak, bu yararın sağlanması nedeniyle kişilerin sağlığına zarar verilmesi hoş görülemez. Zira, anılan tesislerin radyasyon yaydığı bilinen bir gerçekliktir. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir. Bu tesislerin vermiş olduğu zararlardan tesisleri kuran ve işletenler sorumludur. Bu sorumluluk ise, kusura dayanmayan bir tehlike sorumluluğudur. Baz istasyonlarının ilgili yönetmelik hükümlerine uygun olarak kurulması, sertifika verilerek faaliyete geçirilmesi hallerinde dahi, zarar verdikleri takdirde zarara neden olanlar sorumluluktan kurtulamaz. Bu özelliği itibariyle tesisi kuranların ve işletenlerin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin, tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç, genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, işletmenin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır...Öte yandan; hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve hayati önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan sağlığını tehlikeye atan bir hizmetin, kişi yaşamının önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Bu nedenle; tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, baz istasyonunun zarar doğurmayacağı anlamına gelmeyeceğinden, ölçüm değerlerinin yanı sıra diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine, okula, çocuk parkına ve davacıların evine olan yakınlığı ile davacıların ailesi ile birlikte evlerinde uzun süreli oturduklarının da göz önünde tutulması gerektiği de gözetilerek, dava konusu baz istasyonunun işletilmesinin çevre sakinlerine, dolayısıyla davacılara zarar verip vermediğinin araştırılması gerekir..." biçiminde baz istasyonu tesis eden ve işletenin sorumluluğunun kapsamı açıklanmıştır.
Somut olayda; davalı şirkete ait baz istasyonunun ....minaresinde tesis edildiği ve buna ilişkin olarak adı geçen şirket ile Dini ve .... arasında kira sözleşmesi düzenlendiği, anılan vakfın da kira akdi yapmasında yetkili olduğuna ilişkin ... İşleri Başkanlığıyla aralarında prokol düzenlendiği ve bunun dayanağı olan ...ve .... arasında gerçekleştirilen protokolün de dosya kapsamında bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; mahalle muhtarlığının tüzel kişiliği bulunmadığından davacı ... bakımından davanın aktif husumet nedeniyle reddine karar verilmesi ve davalılardan ... yönünden de pasif husumet ehliyetinin bulunmaması sebebiyle davanın reddine hükmedilmesi gerekirken işin esasına ilişkin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Öte yandan; baz istasyonunun kurulduğu yer cami olduğundan, davanın ... Hazinesine yöneltilmesi gerekirken anılan husus üzerinde durulmaksızın işin esası bakımından karar verilmesi de isabetsizdir.
Kabule göre de; mahkemece, yerinde elektrik-elektronik müh. bölümü öğretim üyesi sıfatını haiz bilirkişi ile fen bilirkişi aracılığıyla keşif yapılmış; anılan öğretim üyesi bilirkişi tarafından "yaptığı inceleme ve ölçümler sonucunda, dava konusu baz istasyonununun yaydığı elektromanyetik radyasyon seviyeleri açısından yürürlükteki düzenlemelere uygun sınırda çalıştığı; normal güç değerlerinde çalıştığı; ölçüm sonuçlarının tamamının ilgili yönetmelikte öngörülen sınır değerlerin altında olduğu; davacıların binalarının güvenlik mesafesi kapsamında kalmadıkları" bildirilmişse de, fen bilirkişi tarafından da çekişmeye konu baz istasyonunun davacıların konutlarına olan mesafeleri belirlenerek; baz istasyonunun davacı ..."in konutuna 6.27 metre, ... konutuna 37.54 metre, ... konutuna ise 68.14 metre mesafede olduğu bildirilmiştir. Dinlenilen davacı tanıkları da yakın mesafede ikamet eden kişiler olup, sağlık bakımından gördükleri zararları ifade etmişlerdir. Öyleyse; her ne kadar mahkemece tıp alanında uzman bilirkişiden rapor alınmamış ise de; alınan bilirkişi raporlarından davaya konu baz istasyonunun davacıların konutlarına çok yakın mesafede ve yerleşim alanı içerisinde bulunan cami minaresinde kurulduğu anlaşılmakta olup, anılan tesisin yaydığı radyasyon referans değerlerin altında olsa bile, meskun alanlarda yarattığı radyasyondan dolayı, bu alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığının olumsuz yönde etkileneceği, bu bağlamda dosya kapsamı itibariyle dava konusu istasyonun konumu ve davacılara yakınlığı gözetilerek, kısa zaman dilimi içinde olmasa dahi uzun zaman diliminde zarar verebileceği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılması sakıncalı olup, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Başka bir ifadeyle, davacıların evleri uzun süreli oturulup vakit geçirilen mekanlar olup, baz istasyonunun yaydığı radyasyon referans değerlerinin altında olsa bile, bu radyasyona uzun süre maruz kalacak insanların ileriki yıllarda sağlıklarının olumsuz yönde etkilenme olasılığı vardır. Bu riskin varlığı durumunda dahi böyle bir duruma müsaade edilemez. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkelerle dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; çekişmeli baz istasyonunun bulunduğu yer, konumu ve davacıların meskenlerine olan yakınlığı itibariyle; -özellikle son zamanlarda ülke genelinde ortaya çıkan ve medyada zaman zaman yer alan olumsuz vakıaların çoğaldığı da gözetildiğinde- davacıların oturmakta olduğu binalarda ve çevre binalarda yaşayanlar için sağlık bakımından uzun süreç içeresinde çok ciddi hastalıklara yakalanabilecekleri konusunda büyük endişeye neden olduğu ve bunun da psikolojik yapılarında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmalarını ve sağlık değerlerini olumsuz yönde etkilediği, bu haliyle davacıların zarar gördüğü dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması da doğru değildir.
...