Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2009/8-28
Karar No: 2009/74
Karar Tarihi: 11.02.2009

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009/8-28 Esas 2009/74 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu 2009/8-28 E., 2009/74 K.

Hukuk Genel Kurulu 2009/8-28 E., 2009/74 K.

  • YÜKLÜ TAŞINMAZIN BÖLÜNMESİ
  • ZİLYETLİĞE SALDIRIDA DAVA HAKKI
  • ZİLYETLİĞİN GASBINDA DAVA HAKKI
  • ZİLYETLİK TESPİTİ
  • 6831 S. ORMAN KANUNU [ Madde 2 ]
  • 4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 973 ]
  • 4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 982 ]
  • 4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 983 ]
  • "İçtihat Metni"

    Taraflar arasındaki “

    “muarazanın men’i, zilyetlik tespiti”

    ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.12.2005 Tarih ve 1994/1011 E-2005/1599 K.sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesi’nin 22.10.2007 gün ve 2007/4462-5738 sayılı ilamı ile;

    (“

    “...Davacı vekili, Beykoz Dereseki Köyü 208 parsel sayılı taşınmazın müvekkilinin zilyetliği altında bulunduğunu, davalıların müvekkilinin kullanımını engellemek için muaraza çıkardıklarını açıklayıp, muarazanın men"ini istemiştir.

    Davalılar vekili, Beykoz Dereseki Köyü 208 parselin müvekkilleri adına tapuda kayıtlı iken 03.07.1947 tarihinde Hazine adına tescil edildiğini, orman tahdit hudutları içerisine alındığını, müvekkillerinin fiili hakimiyetlerini aksatmadan devam ettirdiklerini, açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    Dava konusu Dereseki Köyü 208 numaralı parsel 9225 m2 yüzölçümünde ve bahçe niteliğiyle 13.01.1992 tarihinde hükmen Hazine adına tapuya tescil edildiği Beykoz Tapu Sicil Müdürlüğünün 06.07.1992 tarihli cevabi yazısında belirtilmiş ise de; hükmü esas alınan Beykoz Kadastro Mahkemesinin 1988/88 esas 1989/50 karar sayılı kesinleşen ilamına göre, dava konusu taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahallinde 23.07.1990"da başlayan 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesine göre yapılan çalışmalar sırasında 03.08.1990 tarihli tutanakla orman tahdit sınırları dışına çıkarılmıştır. Tapunun beyanlar hanesinde 28.08.1995 tarihinde 1710 yevmiye numarasıyla orman sınırları dışına çıkarıldığı yazılıdır.

    Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.10.1946 tarih, 1946/6 esas, 1946/12 sayılı kararında aynen".. .MK.896.( TMK.983) madde uyarınca bir gayrimenkulde zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkın korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde hakim, yalnız davacının gerçek ise, zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz..."denilmektedir.

    Davacı, Orman İdaresinin taraf olmadığı eldeki bu davada herhangi bir hakka değil, sadece mukaddem (önceki) zilyetliğe dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, davacının somut olayda dava haklanın, davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığı olmalıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bunun bir gasp ve tecavüz sonucunda elde edilmiş olması da mümkündür. Bu bakımdan hakka dayanmayan zilyetlik (hırsızın zilyetliği) hukuk nizamınca korunmaktadır.

    Ne var ki; bu korumanın hırsızın yararını (menfaatini) korumak için değil, sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zira hukuk düzeninin yanında birde barış düzeni vardır. Hukuk hareketi; barış ise sükunu ifade eder. İşte zilyetlik, bu barış düzeninin vücut verdiği bir müessesedir. ( Selahattin Sulhi Tekinay-Eşya Hukuku 3.Bası Cilt: 1 Sayfa: 38,39) Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar.

    Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıya alınan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu karar zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz. Bu karar davaya dahil olmayan üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Zilyet davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler. (HGK.nun 12.5.1982 tarih, 1979/8-589 esas, 1982/482 karar sayılı ilamıda bu yöndedir.)

    Dava, zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen dava derdestken taşınmazın orman niteliğini kaybettiğinin anlaşılmış olmasına ve davada Orman İdaresi ve Hazine taraf bulunmadığına göre uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri dairesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir.

    TMK nun 973.maddesinde, zilyetlik, "...Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir..." şeklinde tanımlanmıştır. TMK’nun 982 ve 983.maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Kayıt maliki Hazine davada taraf durumunu almamış bulunduğuna göre, davacı zilyetliği haksız olsa bile malik dışında saldırıda bulunan kişilere karşı anılan maddelerdeki zilyetlik davalarını açabilir. Zilyetlik hukuken korunmuş eylemli bir durum olduğuna göre, zilyetliğin bir hakka dayanıp dayanmaması önemli olmadığı gibi açılmış olan davanın dinlenmesine engel değildir. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir. Açıklanan bu nedenlerle mahkemenin gerekçesi yerinde değildir, iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplanıp birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir...") gerekçesi ile bozularak,dosya yerel mahkemesine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    Dava, muarazanın men’i ve zilyetlik tespiti isteğine ilişkindir.

    Davacılar, dava konusu 208 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına orman dışına çıkarılırken, davalılar G..... ve müştereklerinin işgalinde olduğunun komisyonca bildirildiğini, ancak gerçekte taşınmazın kendi zilyetlikleri altında olduğunu, 3763 sayılı Kanun gereğince idari makamlar nezdinde talepte bulunacaklarını ileri sürerek, fiili kullanımlarının tespiti ile muarazanın men’ine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.

    Bir kısım davalılar,davalılardan B..... ve İ......’nin davadan önce öldüğünü, esas yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmişlerdir.

    Mahkemece, orman olan bir yerde zilyetlik hükümlerinin uygulanamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece, hüküm yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş ve Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    Taraf ehliyeti davada taraf olabilme yeteneği olup, dava şartlarındandır. Dava şartları mahkemece resen gözönünde tutulur. Diğer taraftan davadan önce ölmüş olan kişilere karşı, ölümle taraf ehliyeti sona erdiğinden, dava açılamaz. Açılmış olan dava ise reddedilir. Yoksa ölü kişinin mirasçılarına tebligat yapılmak ve davaya dahil edilmek suretiyle mirasçılara karşı davaya devam edilemez.Ne var ki bu durum, ölü davalının mirasçılarına karşı ayrı bir dava açılmasına engel değildir.

    Somut olayda, davacılar,miras bırakanları E... T.... ve sonrasında da kendi zilyetliklerine dayanarak eldeki davayı açmışlardır. Ancak davacılar ile aralarındaki irsi ilişkiyi saptayan, E... T....’e ait veraset ilamı bulunmamaktadır. Öte yandan dosya içerisindeki veraset ilamlarından, A.. B..... O..... ,F.... İ..... O....’nun dava tarihinden önce öldükleri anlaşılmakla birlikte, davalı olarak gösterilen İ..... ve B...... O...... ile isimlerdeki farklılık nedeniyle aynı kişiler olup olmadıkları hususu anlaşılamamaktadır. Yine yargılama sırasında ölen G..... O.....’nun bir kısım (R..... gibi) mirasçısı da davada yer almamıştır.

    Buna göre;

    Mahkemece, gerek davacıların miras bırakanı E... T.....’e, gerekse yargılama sırasında ölen davalılara ait eksik olan veraset ilamları veya mirasçıları gösterir şekilde aile nüfus kayıtlarının celbedilmesi, davada yer almayan mirasçılar varsa davaya dahil edilmeleri veya olurlarının alınması ya da terekeye temsilci tayin edilmesi suretiyle taraf teşkilinin sağlanması,

    2-Davalılar İ.... ile B..... O.....’nun, dosyaya veraset ilamları sunulan A.. B...... ve F.... İ.... O..... ile aynı kişiler olup olmadığının duraksamasız saptanması, sonrasında davadan önce ölen davalılar varsa, mirasçılarına karşı ayrı bir dava açılması için süre verilmesi ve açılan davanın eldeki dava ile birleştirilmesinin sağlanması, taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esasına girilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu hususlar tamamlanmadan işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru değildir.

    Açıklanan bu gerekçelerle Yerel Mahkemenin direnme kararı isabetsizdir.

    S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 11.02.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi