3. Hukuk Dairesi 2013/17791 E. , 2014/2497 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BAYBURT ASLİYE HUKUK(AİLE) MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/03/2013
NUMARASI : 2012/289-2013/62
Taraflar arasında görülen nafakanın kaldırılması davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı dilekçesinde; davalı ile 13.01.2009 tarihinde kesinleşen karar ile anlaşmalı olarak boşandıklarını, boşanma davasında müşterek çocuk lehine 200 TL iştirak nafakasına ve bu nafakanın her yıl 1 Eylül"den itibaren %20 oranında arttırılmasına karar verildiğini, artışların uygulanması neticesinde halen 414 TL nafaka ödediğini, nafaka artış oranının fahiş olduğunu ve ödeme gücü çok zorladığını iddia ederek, aylık 414 TL olan iştirak nafakasının kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi ile; müşterek çocuk için hükmedilen nafakanın protokol ile kararlaştırıldığını, protokol sonrası davacının görev değişimi olduğunu ve uzmanlık alarak maaşının arttığını, çocuğun da ana sınıfına başlayarak ihtiyaçlarının arttığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; taraflar arasındaki boşanma anında kararlaştırılan %20 her yıl artırım anlaşmasının, Türkiye"nin mevcut ekonomik şartlarına, enflasyonun artış hızına göre, her geçen yılda özellikle davacı aleyhine durum oluşturacağı ve her geçen sene (mevcut ekonomik duruma göre) bu durumun daha da aleyhe sonuçlar doğuracağı anlaşıldığı gerekçesi ile bu yüzdelik anlaşma yok sayılmış, tarafların ekonomik durumlarının birbirine yakın olduğu ve çocuğun 6 yaşında anaokulu öğrencisi olduğu nazara alınarak, dava tarihi itibariyle 350 TL iştirak nafakasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
TMK"nun 328/1. maddesi gereğince ana ve babanın bakım borcu çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır (TMK.182/2).
TMK"nun mad.176/IV hükmüne göre: “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” Aynı şekilde 331. madde uyarınca; “durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.”
Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.
Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce “güven” ilkesine aykırı düşer. Zira, davacının sözleşme (protokol) ile elde ettiği “statü”ye beslediği güven, davalı (borçlunun) sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği (kötüleşmediği) veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arzedebilir.
Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK"nun 2. maddesinden yararlanması sözkonusu olamaz.
Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki dengenin bozulması ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (MK 2.md.) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelebilecektir.
Somut olayda; taraflar arasındaki anlaşmalı boşanma kararından sonra müşterek çocuk lehine olan iştirak nafakası 200,00 TL"den 414,00 TL"ye ulaşmış, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında, protokolden sonra önemli bir değişiklik olmamış, edimler arasındaki dengenin, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulduğu ispat edilememiştir.
Bu durumda; tarafların gelir durumları, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve genel ihtiyaçları doğrultusunda, anlaşmalı boşanma davasında protokol ile belirlenen yüzdelik şartın kaldırılarak, iştirak nafakasına hükmedilmesi hakkaniyete uygun bulunmamıştır. Bu nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulü ile iştirak nafakasının yazılı şekilde indirilmesine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.