Taraflar arasındaki “rücuan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erzurum İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.03.2005 gün ve 2003/32-2005/51 sayılı kararın incelenmesinin davalı şirket vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 02.04.2007 gün ve 2007/3991-4921 sayılı ilamı ile; (“...Dava; iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26.maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesinin; 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26.maddedeki "...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere..." bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiş bulunması, Anayasanın 153. maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının; Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ve giderek elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanmasının zorunlu olması,iptal kararının Resmi Gazetede yayınlandığı 21.03.2007 gününden sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 76. maddesi uyarınca yürürlükteki yasaları tatbik etmekle yükümlü bulunan mahkemelerin ve Yargıtay"ın yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulünün doğal bulunması, 26.maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının; yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirlerin; tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Bu bağlamda hemen belirtmek gerekir ki; eskiden olduğu gibi maddi zarar (Tavan) hesabı yapılması gerekmemektedir. Öte yandan, tazmin sorumlusunun sigortalıya veya hak sahiplerine yapmış olduğu her türlü ödemenin Kurumun rücu alacağından düşülmesine imkan bulunmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Zira bu tür rücu davaları Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce halefiyet esasına göre açılmakta iken, iptal kararından sonra kanundan doğan bağımsız rücu alacağına dönüşmüş olup, yasa maddesi bu haliyle yorumlandığında artışların istenilemeyeceği sonucuna ulaşılacağında kuşku ve duraksamaya yer yoktur.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir...”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre peşin sermaye değeri; Kurumca, Kanunun ilgili maddelerinde belirtilen giderlerin yaş, kesilme ihtimali ve Kurumca belirlenen iskonto oranı dikkate alınarak hesaplanan tutarını ifade etmektedir. Sigortalı veya hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylıklar, çeşitli devrelerde; kanun, kararname ve Bakanlar Kurulu kararlarıyla artışa tabi tutulmakta olup, bu artışların ek peşin sermaye değeri oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır. Dosya kapsamında bulunan gelirin peşin sermaye değerine ait tablonun incelenmesinden; bağlanan gelirin ilk peşin değer tutarının yanında ek peşin değerlerinin de bildirildiği, mahkemece bildirilen peşin ve ek peşin değerli tutarlarının tamamı dikkate alınarak, bu tutarın kusur karşılığının hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında Kurumun rücu hakkı; Kanun gereğince sigortalı veya hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin toplamı ile gelir bağlanırsa bu gelirin ilk peşin değeri ile sınırlı bulunmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 07.02.2007 gün ve 2007/10-38 Esas, 2007/62 Karar; 12.12.2007 gün ve 2007/10-973 Esas, 2007/975 Karar; 16.04.2008 gün ve 2008/10-334 Esas, 2008/327 Karar; 07.05.2008 gün ve 2008/10-363 Esas, 2008/366 Karar 28.05.2008 gün ve 2008/10-402 Esas, 2008/411 sayılı Kararlarında da bu hususun vurgulanmış olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 21.01.2009 gününde, oybirliği ile karar verildi.