Hukuk Genel Kurulu 2010/622 E. , 2010/678 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “Maddi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 2.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.11.2007 tarih, 2006/326 E.- 2007/1239 K. sayılı kararın incelenmesi davalılardan ... vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesi’nin 17.03.2009 gün ve 2008/2886- 2009/751 sayılı ilamı ile;
("...Dava niteliği ve içeriği itibariyle tacir yada tacir sayılan taraflar arasında haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davalı ... hakkında açılan davanın da kabulüne karar verilmiş ise de, varılan sonuç davanın niteliğine, tarafların sıfatına uygun düşmemiştir.
Maddi tazminatı gerektiren haksız eylemin davalı ... Belediyesi Tüzel Kişiliği yönünden kamu hizmetinin ifasına ilişkin olduğu ve hizmet kusuru ile bağımlı bulunduğu dikkate alındığında sözü edilen uyuşmazlığın tam yargı davasının konusunu oluşturacağı kuşkusuzdur. Hizmet kusurundan dolayı açılan bu tür davaların 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanunun 2. maddesi uyarınca tam yargı davası olarak idari yargı yerinde görülmesi gerekir. Davacı tarafın davasını haksız fiil kurallarına göre açmış olması bu olguyu değiştirmez. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce istek olmasa bile kendiliğinden dikkate alınır. Hal böyle olunca davalı ... Belediyesi Tüzel Kişiliği aleyhine açılan dava yönünden mahkemenin yargı yolu bakımından görevsizliğine, bu nedenle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, bu olgu gözden kaçırılarak yersiz gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz…")
gerekçesi ile bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Taahhüt Turizm Sanayi Ticaret A.Ş vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tacir yada tacir sayılan taraflar arasında haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalıların sorumluluğundaki kazı çalışması sırasında müvekkiline ait tesislerin hasara uğratıldığını ileri sürerek, zararın tazminini istemiştir.
Mahkemece davalılar ... ve Kaya İnşaat Taahhüt Turizm Sanayi Ticaret A.Ş aleyhine açılan eldeki davanın, her iki davalı yönünden de kabulüne dair verilen ilk karar, davalı ... vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece verilen direnme kararı her iki davalı vekilince de temyiz edilmiştir.
1-Davalı ... Taahhüt Turizm Sanayi Ticaret A.Ş vekilinin temyizi yönünden;
Aleyhine verilen ilk hükmü temyiz etmeyen davalı ... Taahhüt Turizm Sanayi Ticaret A.Ş yönünden, ilk hüküm temyiz edilmeksizin kesinleştiğinden, anılan davalının direnme kararını temyizde hukuki yararının bulunmadığı belirgindir.
Temyiz isteminin bu nedenle reddine karar verilmelidir.
2-Davalı ... vekilinin temyizine gelince;
Uyuşmazlık, maddi tazminatı gerektiren haksız eylemin davalı ... yönünden tam yargı davasının konusunu oluşturup oluşturmadığı, dolayısıyla davalı ... aleyhine açılan dava yönünden mahkemenin yargı yolu bakımından görevsizliğine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2.maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar;
-İdari işlemler hakkında açılan iptal davaları,
-İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
-Kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.
Davacı tarafça, “davalıların sorumluluğundaki kazı çalışması sırasında tesislerine verilen zararın tazmini” istemiyle açılmış olan eldeki davanın, yukarıda sözü edilen kanun hükmü anlamında bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı çok açıktır.
O halde eldeki davanın, aynı kanun hükmü anlamında “tam yargı davası” niteliği taşıyıp taşımadığı hususunun belirlenmesi gerekmektedir:
Tam yargı davaları, ancak, herhangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve ancak o kişisel hakkın sahiplerince açılabilirler.
Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelere denilmektedir.
İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir. Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler. Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürüttüğü hizmetlere ilişkin faaliyetleri sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.
İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece herhangi bir hakka müdahalede bulunulduğu ya da plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davaları ise haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerine ait olacaktır.
Bir kamu hizmetinin yasa ile idareye görev olarak verilmiş olması, bir hakka yapılan müdahalenin önlenmesi, tazmini isteğiyle açılan davanın idari yargı yerinde görülmesi için yeterli sayılamaz. 11.02.1959 tarih ve E:17 K:15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması halinde ortada idari kararın tatbiki olan bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir tazminat davası olarak ele alınacaktır.
Bu nedenlerledir ki; haksız fiilden doğan zararların tazmini davalarının özel hukuk hükümlerine göre görülmesi ve çözümünde adli yargı yeri görevlidir.
Somut olayda; davalı ... ile hakkındaki hüküm kesinleşmiş bulunan diğer davalı ... Taahhüt Turizm Sanayi Ticaret A.Ş arasında akdedilmiş bulunan sözleşme gereğince yapılan yol düzenleme kazı çalışmaları sebebiyle davacı Şirkete ait tesislere zarar verildiği ve davacı tarafça haksız fiil iddiasıyla Borçlar Kanunu hükümlerine dayanılarak, her iki davalıdan da maddi tazminat talep edildiği belirgindir. Bir başka ifadeyle davacı taraf, az yukarıda açıklandığı gibi, davalılarca, “bir hakka müdahalede bulunulduğunu” ileri sürmüş ve bu müdahale neticesi oluşan zararın tazminini istemiştir.
O halde, uyuşmazlık idari bir eylemden değil, haksız fiil iddiasından kaynaklanmaktadır. Haksız fiil niteliğindeki eylem nedeni ile uğranıldığı ileri sürülen zararın giderilmesi istemi ile açılan davanın, adli yargı yerinde görülerek çözüme bağlanması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.04.2010 gün ve E: 2010/7-216 K: 2010/231; 23.06.2010 gün ve E: 2010/7-332 K: 2010/344 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; davalı ... aleyhine açılan dava yönünden de uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı yeri olduğu sonucuna varıldığından, buna ilişkin direnme kararı, yukarıda yazılı gerekçelerle yerindedir.
Ne var ki, davalı ... vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’sine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : 1-Yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmayan davalı ... Taahhüt Turizm Sanayi Ticaret A.Ş vekilinin temyiz isteminin reddine oybirliği ile,
2-Yukarıda (2) numaralı bentte yazılı nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı ... vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 7.Hukuk Dairesine gönderilmesine oyçokluğu ile,
22.12.2010 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 2/1-b maddesine göre; idarenin (kamu kurumunun) "eylem ve işlemleri" sonucu zarar gördüğünü ileri süren hak sahiplerinin açacakları tam yargı davalarına bakma görevi İDARİ YARGININ yetki sınırları içine girmektedir.
Görev konusu kamu düzeni ile ilgili olup, (zira mahkemelerin görevleri yasalarla belirlenir.) taraflarca ileri sürülmese dahi yargılamanın her aşamasında hakim tarafından re"sen değerlendirilip, görev hususunun yasalara uygun olarak karara bağlanması gerekir.
Yargıtay uygulamalarında idarenin eylemi, "plan ve projeye bağlanmayan" haksız eylem niteliğinde görüldüğü hallerde, hak sahiplerinin açtığı tazminat davalarında görevli mahkemelerin Adli yargı olacağı kabul edilmektedir. Ancak, ben bu uygulamayı 2577 sayılı Kanunun 2/1-b maddesine aykırı gördüğüm için bu görüşe katılmıyorum. Zira, mahkemelerin görev sınırları yasalar ile belirlenip, yasalara aykırı şekilde yargı kararı ile belirlenemez. Ayrıca, 2577 sayılı Kanunun 2/1-b maddesinde hiçbir ayrım yapılmaksızın idarenin tüm "eylem ve işlemlerinden dolayı" idari yargının görevli olduğu açıkça belirtildiğine göre, idarenin “plan ve projeye bağlı olmayan” eylemleri de adından anlaşılacağı üzere “eylem” olduğundan ve Yasa’da tanımlanan görev kapsamına “eylem” de alınmış olduğundan ve burada önemli olanın eylemin niteliği olmayıp eylemin kimin tarafından yapıldığıdır. Yasa, idarenin (kamu kurumunun) eylemlerini idari yargının görev sınırları içerisine almış olduğuna göre, idarenin haksız eylem niteliğinde kabul edilen eylemlerinde görevli mahkemenin (Yargının) adli yargı olacağına ilişkin düşüncelerin doğru olmadığı kanaatindeyim.
Somut olayımızda da davacı taraf, davalı idarenin (kamu kurumunun) kamu hizmetini yerine getirirken ortaya koyduğu eylem veya işlemlerinden zarar gördüğünü ileri sürerek bu davayı açtığına göre davaya bakma görevi idari yargının yetki sınırları içinde kalacağından adli yargı hakiminin yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddine karar vermesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüş ve düşüncelerine katılmıyorum.