14. Hukuk Dairesi 2017/1838 E. , 2017/8247 K.
"İçtihat Metni"
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.09.2016 gününde verilen dilekçe ile meranın aidiyetinin tesbiti, muarazanın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; dava konusuz kalması nedeniyle reddine dair verilen 23.11.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Davacı tarafından meradan yararlanmasına karar verildiğini, bu kararın infaz edildiğini dava konusu alanda bulunan 1051 parsel olarak adlandırılıp, Orman kadastrosu ilesınırları içerisinde sayılan ve 2-B uygulaması ile orman vasfını yitirmiş arazi olarak belirlenen yerde beldelerinin hakkının bulunduğunu, meraların zilyetlikle ve zamanaşımı ile kazanılamayacağını, bu nedenlerle e Hukuk Mahkemesi"nin 1956/314- 1957/129 Esas- Karar sayılı ilamında belirtilen 2 B uygulaması gereği Hazineye ait olan eskiKöyünde sayılan 1051 sayılı parselin keşifle saptanacak belli bir bölümünün mera olarak sınırlandırılması ile özel siciline tescilini, mera ve sınırlara yönelik muarazanın menine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemesince verilen yetkisizlik kararı üzerine dosya Mahkemesine gelmiş ve yapılan yargılama sonucu istemin idari işleme ilişkin olması nedeniyle görevli olmadığından davanın reddine karar verilmiştir. Bu karar tarafların temyizi üzerine Dairemizce işin esasının incelenmesi gerektiğinden söz edilerek bozulmuştur.
Bozma kararından sonra Davacı ve davalı rasında 08.10.2013 tarihli sulh sözleşmesi imzalanmıştır. Mahkemece sulhün tasdiki ile davanın konusuz kalması nedeniyle reddine dair verilen karar bu kez, Dairemizce 6360 sayılı Kanun gereği davalı n taraf ehliyeti kalmadığından taraf teşkili sağlanması gerektiğinden bozulmuştur. Bozmaya uyularak ... davaya dahil edilmiş, aynı yönde hüküm kurulmuştur. Karar Dairemizce mahkemece sadece bozma ilamı çerçevesinde 6360 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinin 13. fıkrası gereğincedavalı taraf olarak kabul ve tespitine şeklinde hüküm kurulduğu, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilmeden davanın ne şekilde sonuçlandığı belirtilmeden verilen kararın HMK"nın 294 ve 297. maddelerine açıkça aykırı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak, taraflar arasında yapılan 08.10.2013 tarihli protokol gereği tarafların sulh oldukları anlaşıldığından sulhun tasdiki ile davanın konusuz kalması sebebiyle reddine, Dairenin 2014/2971 Esas ve 2014/7798 Karar ve 11.06.2014 tarihli bozma ilamı çerçevesinde 6360 sayılı yasanın geçici 1. maddesinin 13. Fıkrası gereğince davalı taraf olarak kabul ve tespitine karar verilmiştir.
Hükmü davalı Hazine vekili temyiz etmiştir.
Bilindiği gibi sulh görülmekte olan bir davanın taraflarının karşılıklı anlaşma ile dava konusu uyuşmazlığa son vermeleridir. Sulh sözleşmesi mahkeme önünde yapılabileceği gibi mahkeme dışında da yapılabilir. Taraflar, mahkeme dışında yapmış oldukları yazılı bir sulh sözleşmesini mahkemeye verirler ve buna (yazılı sulh sözleşmesine) göre davada sulh olduklarını bildirirlerse, bu yazılı sulh sözleşmesinin mahkemeye verildiği duruşma tutanağına yazılır (HMK.m.154,3/f). Bu halde, mahkemeye verilen yazılı sulh sözleşmesinin ayrıca tutanağa geçirilmesine (yazılmasına) gerek yoktur. Çünkü duruşma tutanağında eklendiği yazılı olan belgelerin içeriği de tutanak metni hükmündedir (HMK.m.154,4). Ancak bu halde, mahkemeye verilen yazılı sulh sözleşmesinin duruşmada tarafların önünde okunması, okunduğunun da duruşma tutanağına yazılması ve ondan sonra tutanağın (m.154,3/ç’ye göre) taraflara (veya sulh için yetkili vekillerine) imza ettirilmesi gerekir. Böylece, mahkeme dışı sulh, mahkeme içi sulha dönüşür. Mahkeme önünde sulh şarta bağlı olarak yapılabilir. Sulh sözleşmesinin şarta bağlı olarak yapılmış olması halinde, mahkemenin, böyle bir sulh sözleşmesine dayanarak esas hakkında karar (hüküm) vermesi imkansızdır. Çünkü şarta bağlı hüküm verilemez. Taraflar şarta bağlı şekilde sulh olmakla, davaya son vermek istediklerinden, başka bir deyişle davanın takibinden vazgeçtiklerinden (HMK.m.123), bu halde mahkemenin “karar verilmesine yer olmadığına” biçiminde bir kararla davayı sonuçlandırması gerekir (HMK.m.315,1).
Sulh şarta bağlı değilse sulh üzerine mahkemenin vereceği karar, tarafların talebine göre iki şekilde olabilir:
a)Taraflar, mahkemenin, sulhe (sözleşmesine) göre bir karar vermesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verilir (HMK.m.315,1). Taraflar sulhu tespit etmesini isterlerse, o zaman mahkeme, sulhu HMK.m.154,3/ç’ye göre tutanağa geçirir ve “karar verilmesine yer olmadığı” (HMK.m.315,1/c.2) biçiminde bir kararla davanın son bulduğunu tespit etmekle yetinir. Çünkü, davanın sahibi taraflardır ve hâkim onların talebinden fazlaya karar veremez (HMK.m.26).
b)Taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, mahkeme, sulh sözleşmesine göre bir karar (hüküm) vermek zorundadır. Özellikle tarafların, aralarındaki uyuşmazlığın esaslı noktalarında sulh olmaları halinde, bunun bütün ayrıntıları ile birlikte bir mahkeme kararında (hükmünde) belirtilmesini istemelerinde hukuki yararları vardır.
Taraflar sulh olurken aynı zamanda yargılama giderleri hakkında da bir anlaşmaya varmışlarsa, mahkeme, tarafların anlaşmasına göre tarafların ödeyecekleri yargılama giderlerini sulh nedeniyle davayı sona erdiren kararında belirtir. Taraflar, sulh sözleşmesinde yargılama giderlerinden söz etmemişlerse mahkeme, yargılama giderleri üzerinde de bir anlaşmaya varmaları için taraflara bir imkân verir. Taraflar, yargılama giderleri hakkında bir anlaşmaya varamazlarsa mahkeme, yargılama giderlerini, sulh sözleşmesindeki (kısmi) kabul ve feragat edilen miktarlar oranında taraflar arasında paylaştırır (HMK.m.326,2); yani taraflardan birini, o oranda yargılama gideri ödemeye mahkûm eder. Taraflardan biri (veya her ikisi) davayı bir vekil (avukat) vasıtasıyla takip etmiş ise, mahkeme, karşı tarafı (veya her iki tarafı) sulh sözleşmesindeki kabul ve feragat oranında vekâlet ücreti ödemeye mahkûm eder (HMK.m.323,1/ğ; 326,2). Bu vekâlet ücretine, tarifeye göre hükmedilir.
Somut olaya gelince; mahkemece taraf vekillerinden sulh sözleşmesine göre taleplerinin ne olduğu sorulmamıştır. Bu durumda taraflar ya da sulhe yetkili vekil, sulh sözleşmesine göre bir karar verilmesini istediği takdirde sulh sözleşmesinde öngörülen ve tarafların her birine düşen edimlerin ve yükümlülüklerin de karara bağlanması gerekir. Böylece taşınmazlar yönünden tapuda işlem yapılmasına imkan verildiği gibi tarafların yükümlülüklerinin de hükmen yerine getirilmesine imkan sağlanmış olur. Bu nedenle, mahkemece, sadece taraflar arasındaki 08.10.2013 tarihli protokolün tasdiki ile yetinilerek infaza elverişli bir hüküm kurulmaması doğru olmamıştır.
Ayrıca, taleplerin herbiri hakkında ve sulh sözleşmesinde taraf olmayan davalılar hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın konusuz kalması nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, daha önce bozma kararı verilmiş olduğundan, gerekçeli kararın hüküm kısmının son satırında temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmesi gerekirken, "kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde istinaf yolu açık olarak" denilmek suretiyle karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
09.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.