Taraflar arasındaki “Tapu İptal ve Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 22.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.11.2004 gün ve 1998/648 E. 2004/450 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 27.10.2005 gün ve 2005/6251-2005/11558 sayılı ilamı ile;
("...Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Dava dilekçesinde, tapu iptali için açılan davada yasa maddesi belirtilmeksizin 13.03.1957 tarihinde kamulaştırılan taşınmazların tapularının iptali ile davacı idare adına tapuya tescil edilmesinin talep edildiği görülmüştür.
Mahkemece davanın reddine dair hüküm davacı idare vekilince temyiz edilmiş, karar Dairemizce onanmış, bu kez davacı idare vekilince karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Dosyada yapılan incelemede;
Dava konusu taşınmazlardan 789 ve 797 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak Ankara 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde 1989/721 esas sayılı paydaşların açtığı kesinleşen dosyasının içeriğinden 1957 yılından önce el atıldığı anlaşılmıştır.
Davacı idare tarafından, dava konusu diğer parsellere de aynı tarihte el atıldığı savunulmuştur.
2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinde; idare tarafından kamulaştırmasız el konulan taşınmazın, fiilen el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin geçmesi halinde, taşınmazın malik, zilyet veya mirasçılarının her türlü dava haklarının düşeceği öngörülmüştür. Söz konusu Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi hak düşürücü süreyi içermekte olup, bu husus kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle, kamu düzenine ilişkin hususlar, tarafların talepleri olmasa bile mahkemece resen karara bağlanması zorunludur.
2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesine göre; idarenin el koyma tarihinden itibaren 20 sene geçmekle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkı düşer. Başka bir anlatımla, mülkiyet bu süre dolmakla el atan idareye geçer. Bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 705. maddesindeki “Taşınmaz mülkiyetinin kazınılması tescille olur. Miras, Mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanun da öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır” hükmü ile açıklığa kavuşturulmuştur.
Diğer taraftan Anayasa Mahkemesince; 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi iptal edilmiş ise de, Anayasanın 153/son maddesi uyarınca; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi uyarınca, Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin iptal edilmesinden önceki kazanılmış haklara uygulanması imkanı da bulunmamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.05.2005 gün ve 2005/5-288 Esas-2005/352 sayılı kararında da bu husus benimsenmiştir.
Bu nedenle 789 ve 797 parsel sayılı taşınmazlar için Kamulaştırma Yasasının 38.maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilme ve dava tarihine kadar 20 seneden fazla süre geçtiğinden bu parseller yönünden davanın kabulü gerekirken, reddine karar verilmesi,
Keza, dava konusu 790, 791, 792, 793, 794, 795 ve 796 parsel sayılı taşınmazlara da, el atma tarihinden dava tarihine kadar 20 seneden fazla süre geçmiş ise taşınmaz maliklerinin her türlü dava hakkı düşeceğinden, bu husus araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,
Doğru değildir.
Hükmün bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşıldığından, davacı idare vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne, Dairemizin 11.04.2005 gün ve 2005/1157 Esas, 2005/4183 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi gereğince bozulmasına…")
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca kamulaştırılan taşınmazın davalı taraf üzerindeki tapu kaydının iptali ile davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, Mahkemece verilen temyize konu direnme kararının gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla temyiz incelemesini yapma görevinin Hukuk Genel Kurulu’na mı, yoksa Özel Daireye mi ait bulunduğu hususu ön sorun olarak değerlendirilmiş ve şu sonuca varılmıştır:
Davacı vekili dava ve ıslah dilekçeleri ile, davalıların kayden paydaş bulundukları taşınmazların müvekkili idarece 13.03.1957 tarihli kamu yararı kararına dayanılarak kamulaştırıldığını ve bedelin ödendiğini ileri sürerek, davalılar hisselerinin müvekkili adına tapuda tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiş; yargılama sırasında, 2942 sayılı kamulaştırma Kanununun 16. ve 17. maddeleri kapsamında istenen tescilin, aynı Kanunun 38. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir.
Mahkemenin, “davacı idarenin tebligat, kamu yararı ve bedel yatırma şartlarını yerine getirmediği, bu itibarla Kamulaştırma Kanununun 16. ve 17. maddelerinde öngörülen şartların oluşmadığının anlaşıldığı” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verdiği karar, Özel Daire’ce, “2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi uyarınca, idarenin taşınmaza el koyma tarihinden itibaren 20 sene geçmekle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkı düşeceği, anılan maddenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasının da iptal tarihinden önceki kazanılmış hakları etkilemeyeceği, bu itibarla idarece 1957 yılından önce el atıldığı kesin hükümle belirlenen 789 ve 797 numaralı parseller yönünden davanın kabulü cihetine gidilmesi ile dava konusu 790, 791, 792, 793, 794, 795 ve 796 parsel sayılı taşınmazlar yönünden de el atma tarihi araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gereğine” işaretle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme direnme kararında bu kez önceki gerekçeden farklı olarak, “Anayasa Mahkemesince iptal edilen 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesine dayanılarak hüküm kurulamayacağı ve mülkiyet hakkının kısıtlanamayacağı” gerekçesine dayalı olarak “davanın reddine” karar verilmiştir.
Bu durumda; Yerel Mahkemenin verdiği direnme kararının, gerçekte Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında bir direnme kararı niteliğinde olmayıp, öncekinden tamamen farklı bir gerekçeye dayalı, yeni bir hükümdür.
O nedenle, kararın temyizen incelenmesi görevi Yargıtay 5. Hukuk Dairesine ait olup; davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 08.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.