20. Hukuk Dairesi 2019/3080 E. , 2020/266 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... 20/07/2011 havale tarihli dava dilekçesiyle; maliki olduğu...... sayılı taşınmazı Hazineden ihale yolu ile satın aldığını, satın aldıktan sonra yine Hazine tarafından mera olduğundan bahisle açılan dava sonucunda tapu miktarında azalma meydana geldiğini ve bu kısmın mera olarak kayıtlı bulunan ..... köyü 177 sayılı parsele eklendiğini, bedelini ödeyerek aldığı taşınmazın kısmen elinden çıkması nedeniyle bu kısım için ödediği değerin güncellenerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 9.000,00 TL"sinin davalıdan alınarak yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Daha sonra 13/06/2016 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini toplamda 73.469,49 TL’ye yükseltmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, 73.469,49 TL"nin 9.000,00 TL"sine dava tarihi olan 20/07/2011 tarihinden, 64.469,49 TL"sine ıslah tarihi olan 13/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat isteğine ilişkindir.
Tazminat istemine dayanak ..... köyü, 143 parsel sayılı 398.750 m² yüzölçümündeki taşınmaz, 20.06.1995"te kesinleşen mahkeme kararına istinaden, hali niteliği ile Hazine adına tescil edilmiş iken, 02.11.1999 tarihinde ihale yolu ile yapılan satış sonucu tamamı davacı adına tescil edilmiş, 07.11.2007 tarihinde tapu kaydına 3402 sayılı Kanunun 41. maddesine göre düzeltme yapılacağına ilişkin şerh konulmuş ve 09.06.2008 tarihinde davacı tapudaki 149/398 hissesini dava dışı .....’a satmış olup, Hazine tarafından komşu ...... köyü 177 sayılı mera parseline ilişkin olarak 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesine göre 143 parsel lehine olacak şekilde yapılan düzeltme işleminin kaldırılması istemiyle açılan dava nedeniyle ....... Sulh Hukuk Mahkemesinin 06/05/2008 tarih ve 2007/494 - 2008/157 E.K. sayılı kararı ile her iki parsel sınırları içerisinde bulunan mükerrer alan olduğu, kadastro müdürlüğünce bu durumun 41. madde anlamında 143 parsel lehine olacak şekilde düzeltildiği ancak mükerrer bulunan alan yönünden 177 sayılı parselin kadastrosunun 1975 yılında, 143 parselin kadastrosunun da 1995 yılında kesinleşmesi karşısında ikinci yapılan kadastronun yolsuz olduğunun anlaşılacağı ve bu kısmın mera niteliği taşıdığı gerekçesiyle 177 sayılı parsele ilişkin olarak 3402 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca yapılan düzeltmenin kaldırılmasına karar verilmiş, verilen bu karar Yargıtay denetiminden geçerek 24/02/2009 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dosyada davacı ... davasını 20/07/2011 tarihinde açmıştır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir. Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır.
Bundan başka, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, kadastro kayıtlarından kaynaklanan hatalardan da TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Zira, kesinleşen kadastro işlemi sonrasında, bu işlem esas alınarak tapu sicili oluşturulmaktadır. Bu itibarla, tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; tazminat isteğine dayanak çekişmeli .....parsel ile komşu ...... mera parseli sınırları içinde 18.632,54 m2"lik mükerrer alanın bulunduğu, kadastro müdürlüğü tarafından 3402 sayılı Kanunun 41. maddesi anlamında 177 sayılı parsele ilişkin olarak mükerrer bulunan bu alanın 143 sayılı parsel lehine olacak şekilde düzeltilmesi üzerine Hazine tarafından düzeltme işleminin iptaline yönelik dava açıldığı ve 24.02.2009"da Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen mahkeme kararı ile düzeltme işleminin iptaline karar verildiği, her ne kadar bu karar 143 sayılı parsel yönünden henüz tapuda infaz edilmemiş ve 143 sayılı parsel halen 398.750 m2 yüzölçümü ile tapuda kayıtlı ise de verilen karar gereği davacının parselinin yüzölçümünün 18.632,54 m2 kadar azalacağı ve bu noktada davacının düzeltme işleminin iptaline ilişkin dava açma olanağının bulunmadığı gözetildiğinde davacının zararının doğacağı ve davacıya ait parselin yüzölçümünün kadastro sırasında fazla miktarlı olarak tespit edilip, bu haliyle tapuya tescil edilmesi karşısında bu zararın tazminini TMK"nın 1007. maddesi uyarınca ....... isteyebileceğinin kabulü gerekir. Zira, az yukarıda da belirtildiği gibi tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır. (HGK"nın 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 - 2009/517 ve 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 - 2010/318 sayılı kararları da bu yöndedir) Ayrıca zarar, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme işleminin kesinleşmesi ile doğacağından, zarar hesabı 41. madde uygulamasının kesinleştiği 24.02.2009 tarihine göre yapılmalıdır.
Ne var ki; hükme dayanak yapılan ziraat bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, çekişmeli taşınmazın arazi niteliğinde bulunduğu belirtilerek zirai gelir yöntemiyle dava tarihi olan 2011 yılındaki değeri belirlenmiştir.
Dosya kapsamına göre çekişmeli taşınmazın arazi niteliğinde olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak, gerçek zararın, düzeltme işleminin kesinleşme günündeki net gelir metoduna göre hesaplanması zorunlu iken, mahkemece dava tarihindeki veriler esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre hüküm kurulması doğru değildir.
O halde, öncelikle çekişmeli 143 sayılı parselin yüzölçümünün düzeltilmesi işleminin tapu kaydına yansıması sağlanmalı ve akabinde çekişmeli taşınmaz arazi niteliğinde olduğundan 24.02.2009 tarihi itibariyle çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmi verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtildikten sonra konunun uzmanı bilirkişilerden yeniden oluşturulacak kurul vasıtasıyla keşif yapılarak, çekişmeli taşınmazın sulu-kuru olup olmadığı, yerleşim alanına uzaklığı, iklim şartları, toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılıp net gelir yöntemiyle değerlendirme tarihi olan düzeltme işleminin kesinleştiği tarihteki (24.02.2009) gerçek değerinin hesaplattırılması, taşınmazın varsa
mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerlendirme tarihine göre tespit ettirilmesi, bu şekilde taşınmazın zemin değeri, var ise üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri esas alınarak ve dava tarihi itibariyle davacının taşınmazda 249/398 pay sahibi olduğu da gözetilerek payına isabet eden gerçek zararının saptanması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu yetersiz bilirkişi raporuna dayalı verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 22/01/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.