Esas No: 2010/7-532
Karar No: 2010/618
Karar Tarihi: 01.12.2010
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/7-532 Esas 2010/618 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kahramanmaraş Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 03/04/2009
NUMARASI : 2009/161-2009/33
Taraflar arasındaki “Kadastro tespiti itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kahramanmaraş Kadastro Mahkemesince davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen 23.03.2007 gün ve 1978/25 E., 2007/63 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili ile katılan Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 21.02.2008 gün ve 2007/4581 E., 2008/618 K. sayılı ilamı ile;
(...İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, bu yolla saptanan dava niteliği dikkate alındığında mahkemece yapılan araştırma, soruşturma hüküm vermeye yeterli değildir. Davacı tarafın dayandığı tapu kayıtları ile davaya katılan hazinenin tutunduğu tapu ve vergi kayıtları ile tesbitlere dayanak yapılan davalı tarafın dayandığı tapu kayıtlarının uygulamasına ilişkin yerel bilirkişi sözleri dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve varsa dayanakları kayıtlarla denetlenmediğinden soyut nitelikte gerekçesiz sözlerden ibaret olduğu gibi uzman bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ve eki haritada tutunulan tapu ve vergi kayıtlarında tarif edilen sınır yerleri 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi hükmü uyarınca yöntemine uygun biçimde gösterilmediğinden keşfi izlemeye uygulamaya ilişkin yerel bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan vermeyen bu nedenle yargı denetimine açık olmayan harita ve eki raporda yetersizdir.
O halde saptanan dava niteliği dikkate alındığında sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle tutunulan tapu ve vergi kayıtlarının dava dışı başka taşınmaz yada taşınmazlara revizyon görüp görmediği, Tapu Sicil Müdürlüğü ve Kadastro Müdürlüğünden ayrı ayrı sorulup saptanmalı, revizyon görmüş ise dava konusu taşınmazlarla birlikte revizyon gördüğü dava dışı taşınmazları ve bu taşınmazlara dıştan komşu taşınmazları da bir arada gösterecek şekilde geniş kapsamlı birleşik harita Kadastro Müdürlüğünden getirtilmeli, bundan sonra dıştan komşu taşınmazların tespit tutanakları ve varsa dayanakları kayıtlar davalı iseler dava dosyaları da getirtilmeli, ayrıca Kahramanmaraş Asliye Hukuk Mahkemesin 26.6.1941 günlü 261/269 E. K sayılı dava dosyası, dava dosyası bulunamadığı takdirde dayanağı ilam kesinleştiği günü gösterecek biçimde yerinden onaylı örneği getirtilmeli, dayanılan tapu ve vergi kayıtlarının dava dışı başka taşınmazlara revizyon gördüğü ve davalı olduğu saptandığı takdirde usulün 43 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilip birleştirilmeyeceği yönü üzerinde durulmalı, vurgulanan bu olgunun dava ekonomisi ve dayanılan kayıtların kapsamının sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için zorunlu olduğu özellikle dikkate alınmalı, daha sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman harita yüksek mühendisi yada harita mühendisi veya tapu fen memuru uzman bilirkişi, tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde dava konusu taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu ve vergi kayıtları yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle ayrı ayrı yerine uygulanmalı, uygulamada tapu ve vergi kayıtlarının revizyon gördüğü dava dışı taşınmazlar varsa özellikle gözönünde tutulmalı, tutunulan tapu ve vergi kayıtlarında tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişiye dayanılan tapu ve vergi kayıtlarında tarif edilen sınır yerleri düzenleyeceği haritada ayrı ayrı işaret ettirilmeli, dayanılan tapu kayıtlarının haritaya dayanmaları halinde kapsamlarının haritasına göre belirleneceği düşünülerek geniş kapsamlı kadastro paftasının ölçeği ile tapu kayıtlarının dayanağı haritaların ölçekleri eşitlenerek yerel bilirkişi yardımı uzman bilirkişi eliyle çakıştırılarak uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerlerinden varsa değişmez nitelikteki sınır yeri sayılabilecek kişi taşınmazlarından yararlanılmalı, uygulamaya ilişkin yerel bilirkişi ve tanık sözleri, dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve varsa dayanakları kayıtlarla denetlenmeli, bu yolla dava konusu taşınmazların dayanılan tapu ve vergi kayıtlarının kapsamında kalıp kalmadığı yada çekişmeli taşınmazların taraflardan hangisinin tutunduğu tapu kaydının kapsamında kaldığı duraksamasız saptanmalı, az yukarıda belirtilen yöntemle sözü edilen mahkeme ilamının dayanağı haritada yerine uygulanmalı, harita yoksa ilamda tarif edilen sınır yerleri esas alınmalı, dava konusu taşınmazların tümü yada bir bölümü dayanılan tapu kayıtlarının kapsamı dışında kaldığı saptandığı takdirde vergi kaydının mülkiyet belgesi olmadığı düşünülerek taraf tapu kayıtlarının kapsamı dışında kalan taşınmaz yada taşınmaz bölümleri yönünden yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, ayrıca çekişmeli taşınmaların sazlık yada bataklık olup olmadığı yolunda da yerel bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı olaylara dayalı bilgi alınmalı, zilyetlik konusunda sürdürülen zilyetliğin başlangıç günü süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı olaylara dayalı bilgi alınmalı, ayrıca dayanılan tapu kayıtlarında ifraz görenler varsa ifraz yoluyla oluşan müfrez tapu kayıtlarının kapsamının kök tapu kaydı içerisinde aranmasının zorunlu olduğu düşünülmeli, taraf tapu kayıtlarının iç içe girmesi örtüşmesi halinde önceki günlü doğru temele dayanan hukuksal değerini yitirmeyen kayda değer verileceği düşünülmeli, tutunulan tapu kayıtlarının hukuksal değerini koruyup korumadığı incelenip irdelenmeli, tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tespit tutanağı bilirkişileri de taşınmazlar başında ayrı ayrı dinlenerek, çelişki giderilmeli, anılan mahkeme hükmü kesinleşmiş ise tarafların akdi yada irsi haleflerini usulün 237.maddesi hükmü uyarınca bağlayacağı aynı taşınmaz yada taşınmazlara ilişkin sonraki günlü uyuşmazlıkların önceki günlü kesin hükme göre çözümlenmesinin zorunlu olduğu bu olgunun olumsuz dava koşulu olup istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözönünde tutulacağı dikkate alınmalı, kesin hükmün tarafları ile davanın tarafları arasında kesin hüküm bulunmadığı saptandığı takdirde anılan ilamın güçlü delil oluşturacağı güçlü delilin aksinin daha güçlü delilerle kanıtlanabileceği düşünülmeli, dava konusu taşınmazların tümü yada bir bölümünün sazlık yada bataklık olduğu saptandığı takdirde bu nitelikteki taşınmazların zilyetlikle kazanılıp kazanılamayacağı özellikle dikkate alınmalı, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye uzman ziraatci bilirkişiden mahkeme gözlemini yansıtmaya imkan verecek şekilde ayrıntılı, gerekçeli ayrı ayrı rapor alınmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13, 13/b-b- 13/B-c, 14 ve 18 maddeleri hükmü eşliğinde birlikte değerlendirilerek ve kesinleşen yönler varsa dikkate alınarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar T. K.mirasçıları vekili ile katılan Hazine vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Davacılar T.K.mirasçıları vekili; davalı 24, 25, 28, 31, 32, 33 nolu parsellerin dayandıkları tapu kayıtları ve kesinleşmiş mahkeme ilamı kapsamında bulunması nedeniyle davalılar adına yapılan tapulama tespitine itiraz etmişlerdir.
Davalılar A., M., H. Ş. vekili ve H. K. tarafından; davalı parsellerin tapuya dayandığı, ayrıca bu parselleri kapsayan Kahramanmaraş Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.6.1941 gün ve 261/269 sayılı ilamın bulunduğu, anılan ilamın icra kanalıyla infazında kapsamının 1000 dönüm olduğunun tespit edildiği belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
Katılan Hazine vekili; davalı parsellerin dayandıkları vergi ve tapu kaydı kapsamında bulunduğunu, davalı parsellerin öncesinin bataklık ve sazlık olduğunu, ayrıca 24 ve 28 parsellerin öncesinin mera olduğunu belirterek, tüm parsellerin hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Katılan köy tüzel kişiliği temsilcisi; davalı 24 ve 28 parsellerin köy merası olduğunu belirterek, mera olarak tescilini talep etmiştir.
Katılanlar İ.O.ve A.A. vekili; 31 ve 33 nolu parsellerde hisseleri bulunduğunu, hiçbir zaman bu hisselerini başka bir taşınmaz ile trampa etmediklerini, tapulama tutanağındaki adlarının yanındaki imzaların kendilerine ait olmadığını belirterek, davaya katılmışlardır.
Katılanlar M.D.ve arkadaşları vekili; müvekkillerinin davalı 28, 31 ve 33 nolu parsellerden tapulama tespitinden sonraki bir tarihte noterde düzenlenmiş gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri ile hisseli yer satın aldıklarını belirterek, davaya katılmışlardır.
Katılanlar A.T. ve arkadaşları vekili; müvekkillerinin davalı taşınmazların bir kısmında hisseli olarak tapuda yer satın aldıklarını ileri sürerek, davaya katılmışlardır.
Mahkemenin, davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verdiği karar, hükmün katılan Hazine vekili ile davacılar T.K. mirasçıları vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü katılan Hazine vekili ile davacılar T. K. mirasçıları vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye elverişli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dosya kapsamına göre, davacıların tutunduğu Mart 1932/19, 20, 22 ve Mart 1934/31 sayılı tapu kayıtları ile tapulamada davalı taşınmazların tespitine esas alınan davalılara ait tapu kayıtları, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20.maddesi hükmüne göre usulüne uygun uygulanmadığı gibi, tapu ve vergi kayıtlarının sınırlarının da fen bilirkişisinin haritasında açıkça gösterilmediği, belirgindir.
Diğer taraftan, Mahkemece, davanın taraflarının dayandıkları tapu kayıtlarının kadastro tespiti sırasında başka taşınmaz ya da taşınmazlara revizyon görüp görmediği hususu da araştırılmamış; revizyon görmüş ise bu taşınmazlar ile dava konusu taşınmazları bir arada gösterir geniş kapsamlı haritası da düzenlettirilmemiştir.
Bunun yanı sıra, davalı parsellere komşu taşınmazların tespite esas tapu kayıtlarının ilk tesisinden itibaren olmak üzere bir kısmının dosyaya getirtilmediği de açıktır.
Yine, davalı taşınmazlara komşu 29 parselin 1960/17 E., 39 parselin 1960/21 E., 40 parselin 1960/22 E., 27 parselin 1960/15 Esas sayılı aynı mahkemeye ait dosyalarda davalı oldukları anlaşılmakta ise de, bu parsellerle ilgili dava dosyalarına eldeki dava dosyasının arasında rastlanamadığı gibi, bu dava dosyalarında verilen kararların sonuçları hakkında bir bilgi de bulunmadığı; komşu 7, 21, 22, 50 parsel sayılı taşınmazların da davalı oldukları anlaşılmakta ise de, bunlarla ilgili dava dosyalarının araştırılmadığı ve haklarında ne tür kararların verildiğinin saptanmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davacıların aynı tapu kayıtlarına dayanarak dava açtıkları komşu 39, 40 ve 41 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili Kadastro Mahkemesinin Yüksek 16.Hukuk Dairesinin incelemesinden geçen 1994/104 Esas sayılı dava dosyasının sonucunun araştırılmadığı da belirgindir.
Hal böyle olunca, bu dosya ile eldeki dava dosyasında dayanılan delillerin aynı olması karşısında, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK.)"nun 43 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilip birleştirilmeyeceği yönü üzerinde durulmalı; vurgulanan bu olgunun, dava ekonomisi ve dayanılan kayıtların kapsamının sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için, zorunlu olduğu özellikle dikkate alınmalıdır.
Davalı 28 ve 32 parsele uygulanan Mart 1951/138 sayılı tapu kaydının miktarı 45.950 m² olmasına karşın, geldisi Ocak 930/23 sayılı tapu kaydının miktarı 450 dönüm yazılı ise de, aynı tapu kaydına ilişkin bilgiler içeren başka bir belgede de bu miktarın 30 dönüm olduğu yazılıdır.
Görüldüğü üzere, 28 ve 32 parsellerin tespitine esas alınan tapu kayıtlarının miktarları arasındaki farklılığın hangi nedenden kaynaklandığı saptanmadığı gibi, çelişkili tapu kayıtlarının kapsamlarının da sağlıklı bir şekilde belirlenemeyeceği her türlü duraksamadan uzaktır.
Ayrıca, davalı 28 ve 32 parsellerin dayanağı tapu kaydının geldisi Ocak 930/23 sayılı tapu kaydının senetsizden Pazarcık Hakimliğinin 11.12.1929 tarih ve 11/12 (veya 222) nolu tescil ilamı ile oluştuğu belirgin olup, dava dosyasının arşivde yapılan aramalara rağmen bulunamadığı anlaşılmakta ise de, mahkemesinden bundan başka, tescil ilamı ve krokisinin arşivde olup olmadığının araştırılmadığı gibi, bu tescil ilamı ve krokisi uyarınca tapuda işlem yapıldığından, bulunması muhtemel Kadastro Müdürlüğü ile Tapu Sicil Müdürlüğünden de bu ilam ve krokisinin istenmediği barizdir.
Dava konusu 24 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören Eylül 1928/17 ve Şubat/1951/111 sayılı tapu kayıtları aynı zamanda dokuz ayrı parsele de revizyon görmüş olup, dosyada sadece revizyon gören 19, 20, 23, 24 ve 47 parsellerin tutanak suretleri bulunmaktadır. Diğer revizyon gören dört taşınmazın hangi parseller olduğu da belli değildir.
Dava konusu 25 parsel sayılı taşınmaza uygulanan tapu kaydı, komşu 22 parsel sayılı taşınmaza da uygulanmıştır. Yukarıda belirtildiği üzere, 22 parsel sayılı taşınmazın davalı olduğu anlaşılmakta ise de, davanın sonucu ile ilgili dosyaya yansıyan bir bilgi veya belgeye rastlanamamıştır.
Katılan Hazinenin tutunduğu vergi kaydının komşu 30 parsele uygulandığı belirtilmiş ise de, tapulama tutanağında vergi kaydının uygulandığına ilişkin bir bilgi yoktur. Bu çelişkinin nedeni üzerinde durulup, araştırılmadığı da ortadadır.
Davalı taşınmazları gösteren eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları getirtilip, kayıt ve beyanlarda geçen eski yol, öz, sazlık, bataklık ve mezarlık olarak tarif edilen yerler belirlenmediği gibi, uygulanan kayıtların bu saptamalardan yoksun olarak yapıldığı da, belirgindir.
Davalıların tutunduğu tapu kaydının önceki maliki Kazancıoğlu A.R.ile davacıların ortak miras bırakanı T.K. arasında tapu kaydına dayalı meni müdahale davası görülmüş ve T.K."in, K. A. R."e ait beş kıratlık yere müdahalesinin men"ine 26.6.1941 gün ve 261/269 sayılı ilam ile karar verilmiş olup; bu hükmün yargı denetiminden geçerek, 31.5.1947 tarihinde kesinleştiği de kuşkusuzdur. Belirtilen bu mahkeme ilamının gerekçesinde; T. K."in dayandığı ilk tapu kaydının cenup (güney) sınırı K. oğlu tarlası iken, sonradan “A.” adının ilavesi sonucu cenup (güney) sınırının .oğlu A.tarlası olarak yazıldığı saptaması yapıldıktan sonra, müdahaleye konu taşınmaz kısmının T.K."in dayandığı tapu kaydının sınırları içerisine alındığı belirtilmektedir. Yine aynı ilamda, T.K.in dayandığı tapu kaydının cenup (güney) sınırında K. oğlu S. tarlasının bulunduğu belirtildiğine göre, eldeki davada yapılan keşiflerde anılan ilam ve bu ilam gerekçesinde yapılan saptamalar ve gösterilen sınırların bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla yapılan uygulaması da denetime elverişli olmaktan uzaktır.
Burada belirtilmelidir ki, anılan mahkeme hükmünün kesinleşmiş olması nedeniyle, tarafların akdi yada irsi haleflerini HUMK."nun 237.maddesi hükmü uyarınca bağlayacağı düşünülüp, aynı taşınmaz yada taşınmazlara ilişkin sonraki günlü uyuşmazlıkların önceki günlü kesin hükme göre çözümlenmesi de zorunludur.
Bu olgunun olumsuz dava koşulu olup, istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece re"sen göz önünde tutulacağı dikkate alınmalıdır.
Şayet, anılan kesin kararın tarafları ile davanın tarafları arasında bir kesin hüküm bulunmadığının saptanması halinde, meni müdahaleye konu ilamın güçlü delil oluşturacağı, güçlü delilin aksinin daha güçlü delillerle kanıtlanabileceği de düşünülmelidir.
Davanın taraflarınca dayanılan tapu kayıtlarının kapsamları, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 20.maddesi hükmü uyarınca belirlenmeli, dayanılan tapu kayıtlarından ifraz görenler varsa, ifraz yoluyla oluşan müfrez tapu kayıtlarının kapsamının kök tapu kaydı içerisinde aranmasının zorunlu olduğu düşünülerek, taraf tapu kayıtlarının iç içe girmesi (veya örtüşmesi) halinde önceki günlü doğru temele dayanan hukuksal değerini yitirmeyen kayda değer verileceği dikkate alınmalı; tutunulan tapu kayıtlarının hukuki değerini koruyup korumadığı incelenip değerlendirilmelidir.
Dayanılan tapu kayıtlarında “Kili (kıraç toprak), sazlık, bataklık, öz (su pınarı), ziyaret (türbe)” yazılı sınırların genişletilmeye elverişli olduğu dikkate alınarak, kayıt kapsamlarının miktarıyla geçerli olacağı düşünülmelidir.
Bu değerlendirmeler sonucu tapu kayıt kapsamı dışında kaldığı anlaşılacak yerler bakımından usulünce zilyetlik araştırması da yapılmalıdır.
Kuzeyde 22 ve 25 parsellere revizyon gören tapu kaydının güneyde “öz ve sazlık” okuduğu; mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarına göre Nahır Yolunun batısı, yazın hayma (yurtluk) olarak tüm köylü tarafından kullanıldığı, 1954 yılından sonra kanal açılarak sazlık ve bataklığın kurutulması ile zilyetliğin başladığı tespiti yapıldığına göre, 1957 yılında yapılan kadastro tespitine kadar 20 yıllık kazandırıcı zilyetliğin dolmadığı belirgin olmakla, bu husus ta gözetilmelidir.
Ayrıca sazlık ve bataklık niteliğindeki bir yerin dayanılan tapu kayıt kapsamı içerisinde kaldığı saptansa bile, bu nitelikteki bir yerin imar-ihya koşulu gerçekleşmeksizin özel mülkiyete konu olamayacağı dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalı; bu koşulun varlığı da usulünce araştırılmalıdır.
Ortaya konulan tüm bu nedenlerle, direnme kararı eksik araştırmaya dayalı olup; Mahkemece, yukarıda yapılan tespitler ve açıklamalar ışığında araştırma, soruşturma ve buna uygun sonuç dairesinde bir değerlendirme yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm oluşturulması , isabetsizdir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar Turgut Kamer mirasçıları vekili ile katılan Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 01.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.