Esas No: 2018/24
Karar No: 2018/4861
Karar Tarihi: 03.04.2018
Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2018/24 Esas 2018/4861 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Hakaret suçundan sanıklar ... ve ...’ın, mahkûmiyetine dair Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/05/2016 tarihli ve 2014/393 esas, 2016/377 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07/02/2017 gün ve 7847 sayılı istem yazısıyla üzerine, Dairemizin 19/09/2017 gün ve 2017/1499 esas, 2017/9180 karar sayılı ilamı ile kanun yararına bozma talebinin reddi yönündeki kararına karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03/01/2018 gün ve 2017/7847 sayılı itiraz yazısı ile 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile eklenen 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesinin 2 ve 3. fıkraları gereğince itiraz etmesi üzerine dosya Daireye gönderilmekle incelendi;
I- İtiraz Nedenleri
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03/01/2018 gün ve 2017/7847 sayılı itiraz yazısında;
Sanıkların katılan hakkındaki sözlerinin basın özgürlüğü kapsamından değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla sanıklara isnat edilen hakaret suçunun unsurlarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. ve 310.maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hakim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.İncelenen dosyada, kimliği belirsiz şüpheli tarafından, müşteki hakkında yazılı ve görsel paylaşımlarda bulunulduğu, müşteki vekili tarafından da bu paylaşımlarla müştekinin onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunularak hakaret suçunun işlendiğinin ileri sürüldüğü anlaşılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/02/2007 tarihli ve 2007/7-28 esas, 2007/34 sayılı kararında da belirtildiği üzere; “Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir.
İncelenen dosyada; 2009"da yapılan yerel seçimlerinde MHP"den Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan katılan ..."ın, 2014 yılında yapılan yerel seçimlerden önce CHP"ye geçip CHP"den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olması üzerine, ... TV isimli televizyon kanalında yayımlanan "..." isimli proğramda, sanıklar ... ve ..."ın proğrama konuşmacı olarak katıldıkları, dosyada bulunan konuşmaların çözümlenmesine ilişkin bilirkişi raporunda; proğramın başında yayınlanan bantta, katılan ..."ın MHP üyesi olduğu bir sırada yapmış olduğu bir konuşmasının verildiği, katılan ..."ın bantta verilen bu konuşmasında "..."i, hakim katili ....i, terörist kör..."i ve.."i kahraman ilan edip, ülkücüleri mafya ve çete ilan eden azılılara soruyorum. Bu insanlar mı çete, yoksa siz mi çetesiniz." şeklinde konuştuğunun belirtildiği, proğram sunucusu olan ... bantta verilen ..."a ait bu konuşmayı proğramda yayınlatıp, yayında verilen dış sesin "..."dan Cumhuriyet Halk Partisi gençlerinin idollerine ağır hakaret", yine " "..."dan ... çeteci suçlaması, ..."e katil yaftası, ... için kör aşağılaması, ..."e çeteci suçlaması ve sol görüşlü kişilere azılı yakıştırması" şeklinde belirtildiği, bu sırada katılan ..."ın banttaki yukarıda belirtilen konuşmasının tekrar tekrar yayınlandıktan sonra, proğram sunucusu olan ..."in proğrama konuşmacı olarak katılan sanık ..."ya "bu eleştirilerin muhatabı Cumhuriyet Halk Partisi herhalde" diye sorması üzerine, konuşmacı olarak proğramda bulunan sanık ..."nın "... bak ben ne.. ... ne... ne ..."in fikirlerine katılmam, Kemal zaten solcu değil ama bir kere bir sol partiden adaysın, sol düşüncenin idollerine küfür ediyorsun. O ayrı bir rezalet" diye söylediği, sunucu ... ..."in "Yıllar önce ama" diye söylemesi üzerine, sanık ..."nın "Yıllar önce mıllar önce kardeşim 2004 yılı, o zaman söylesin ben pişmanım, ... kahraman görüyorum, ..."i kahraman görüyorum desin, derim ki tamam fikir değiştirmiş. Takdir ederiz bir şey demem. Ama bir insana sırf gözleri ağma olduğu için, kör olduğu için terörist kör ... diyen adama ben elli defa fı fır derim.... Sen fırfır..."sun. Sen insanlara sırf kör olduğu için, adamın elinde mi, bu Allah, ilahi bir özellik biz de kör olabilirdik. Sen nasıl bunu söylersin,... Bir insanın özürlerinden dolayı, bir insanın engellerinden ötürü hakaret etmek dünyanın en alçak hareketidir....bence burada en fazla CHP"lilerin, solcuların, sosyalistlerin konuşması lazım. Ama bir insana ağma, kör olduğu için bu şekilde hakaret, sanki hakaret ben sana bir şey söyleyeyimmi fırfırlık çok daha ağır." şeklinde konuştuğu, sunucu...in "Şimdi o hakaret ediyor da, sen fırfır deme yine de" diye söylediği, bunun üzerine sanık ... ....ı"nın "Diyiyorum kardeşim fırıldak Kubi dendi yıllarca, bu adam fır fır Mansur lakabını hak etmiştir. Şu anda..., Ama kör demesi gerçekten alçaklıktır. 200.000 kör vatandaşımızdan özür dileyecek ..." şeklinde konuştuğu, Proğram sunucusu...in bu sırada, "... beye ben hemen döneyim, Sayın sayan çünkü bu azılılar diye sayın ..."ın hitap ettiği kitle CHP olsa gerek, çünkü bir seçim öncesi yapılan bir konuşma." diye sorarak sözü sanık ..."a vermesi üzerine, Sanık ..."ın "Şimdi öncelikle şunun altını çizeyim, bu ülkenin ülkücü gençleri de, solcu gençleri de çete değildir. Asıl çete olan bu ülkücü gençleri kullanıp, solcu gençleri kullanıp onun üzerinde makam, mevki elde eden ... gibi insanlardır. Bir çetecilik varsa, ne demek dün ülkücü gençlerin sırtına basacaksın, bugün de solcu gençlerin sırtına basacaksın, dün öyle konuşacaksın, bugün farklı konuşacaksın, ... gelsin desin ki, "ben Deniz Gezmiş, ..., ..., ..."i yanlış tanımışım, doğru insanlardır, ben özür diliyorum, bunlar değerli insanlardır desin" ben oyu vereceğim, ya da desin ki "ben dün dediklerimin arkasındayım, CHP"ye gelsem bile, CHP"de bu işi kazansam bile, yine aynı noktadayım, yine ülkücülüğümü savınıyorum, ülkücü kardeşlerimi savunuyorum, yarın öbürsü gün ülkücüleri kucaklayacağım, yönetimde de de onlarla çalışacağım" desin yine oy vereceğim biliyor musunuz?, Çünkü net bir şekilde kendisini ortaya koyan adam alkışlanır. Ama oportünist bir şekilde dün farklı, bugün farklı, gençlerin sırtına basarak onları duygusal söylemlerle kandırarak bir yere gelmenin hem vebal olduğunu, hem yakışık almadığını, hem de kusura bakmayın acıyorum, hakikaten acıyorum, yav sayın Yavaş sen sağcı mısın, solcu musun, futbolcu musun? Bana söyle kardeşim, yav sen sağcı mısın, solcu musun, futbolcu musun? Allah rızası için bu kelimeyi söyle, ben gerçek sağcıyım, dün ülkücülere yaptığım konuşmanın arkasındayım, yine de devam edeceğim, CHP"den seçilsem bile aynı ..."ım de, ben sana canımı kurban edeyim, yok..."ye bakışım aynıdır, ..."e bakışım aynıdır....Şimdi ..."in hanımı hangi duyguları yaşıyor, ..."in sevenleri hangi duyguları yaşıyor,...nin hem sevenleri, hem de onun gibi olan insanlar, yav bir Allah"ın bir verdiği bir şey yani, bu bir eksiklik değil ki,... bunların ağma, sizin beyniniz ağma, beyni ağma olanlar, beyni kör olanlar böyle konuşmalar yaparlar, ağmalara yüklenirler, yani ben duygu doluyum, böyle bir şey olabilir mi...Siz bunların altında nasıl kalkacaksınız? O zaman çıkın deklare edin deyin ki ben Kılıçtaroğ"lu böyle düşünüyorum, ben ..." da böyle düşünüyorum. Ülkücü gençlerle solcu gençler sizin gerçek kimliğinizi öğrensinler... aslandır, erkek de olsa aslandır, dişi de olsa aslandır, ikisinin arası olanlar ...r"de bekler. Yapmayın bu kardeşim" şeklinde konuştuğu görülmektedir.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, televizyon proğramında sanıkların kullandıklarıifadelerin rahatsız edici olduğu açık bir şekilde anlaşılmakla birlikte, sanıklarca kullanılan ifadelerin Anayasa, AİHS ve AİHM içtihatlarında özel bir önem atfedilen, ifade özgürlüğü, haber alma ve basın özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır.
Anayasa"nın 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye"nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM"e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda yer almaktadır.
Nitekim Anayasa"nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürüğü, aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasanın 13. maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.
Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. paragrafı, kamu makamlarının bu özgürlüğün kullanılmasına getirebilecekleri sınırlama rejimini düzenlemektedir. Önemine binaen, ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler çok istisnai hallerde kabul görmekte ve Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. paragrafının öngördüğü sınırlama kayıtları dar yorumlanmaktadır. Bu nedenle, bir kamu makamının ifade özgürlüğüne yaptığı “müdahalenin gerekliliği” mutlaka ikna edici bir şekilde açıklanmalıdır. Sözleşme’nin anılan maddesinde, belirtilen “gerekli” olma koşulu, müdahalenin bir ‘toplumsal ihtiyaç baskısına karşılık gelmesi ve özellikle izlediği meşru amaçla orantılı olması anlamına gelir. Bir müdahalenin bu kriterleri yerine getirdiği ve dolayısıyla haklı olduğu, ulusal makamların gösterdiği gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olmasıyla anlaşılabilecektir.
Gerek Anayasa gerekse Sözleşme hükümlerine uygun davranılmaması, devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi anlamına gelebilecektir. Zira, negatif yükümlülük kapsamında yetkili makamlar, zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı ve yaptırımlara tabi tutmamalı; pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalı ve denge unsurunu sağlamalıdırlar. Aksi takdirde AİHM, kişinin şeref ve itibarının haksız bir saldırı altında olmasına rağmen ulusal mahkemeler tarafından gereken ölçüde korunmadığı gerekçesiyle AİHS"nin 8. maddesi açısından ihlal kararı verebilmektedir. Zira AİHM açısından, başvuranların özel hayata saygı hakkı ve ifade özgürlüğü eşit derecede önemlidir. Denge unsurunun sağlanmasında içtihatlara göre göz önünde bulundurulması gereken temel ilkeler ise, başvuruya konu ifadelerin kamu yararına ilişkin tartışmaya katkısı, ifade sahibinin tanınırlığı ve daha önceki tutumları, ifadenin içeriği, şekli ve etkileridir.
AİHM, birçok içtihadında Sözleşme’nin 10. maddesinin sadece ifade edilen düşünce veya bilginin esasını değil, aynı zamanda bunların aktarılma biçimlerini de güvence altına aldığını belirtmiştir. Bu anlamda, AİHM içtihatlarında, basın, toplumun sözcülerinden biri olarak kabul edilmekte ve herkesin kamuoyunu ilgilendiren bilgileri edinme hakkı bulunduğu düşüncesiyle, kamuoyunu ilgilendiren konulara dair bilgi ve fikirleri vermeyi sağlayan basın özgürlüğüne ayrı bir önem atfedilmektedir.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek "yeterli bir altyapının" mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürülğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.
Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Basında yayınlanan bilginin tüm yönleri ile doğruluğunun ortaya koyulması gerekmez. Thorgeir Thorgeirson/İzlanda davasında başvuranın mahkûmiyeti, polis şiddetine ilişkin iddiaların gerçekliğini ortaya koyamamasına dayanmaktadır. AİHM, başvurucuyu sert bir dille dile getirdiği bazı iddiaların doğruluğunu ortaya koyma yükünden muaf tutmuştur. AİHM’e göre, başvurucu başkaları tarafından söylenenleri haberleştirmiştir. Bu nedenle, iddiaların içeriği ile ilgili olarak sorumlu görülmemiştir. Ayrıca iddiaların tamamen asılsız olduğu da ortaya koyulamamıştır. Ayrıca, başvurucunun amacı polisin itibarına zarar vermek değil, Adalet Bakanlığını polis şiddetine ilişkin iddialarla ilgili bir soruşturma başlatmaya sevk etmektir (Thorgeir Thorgeirson v/İzlanda, 13778/88, 25.06.1992)
Gerçek dışı olgulara dayalı iddia olarak nitelenen açıklamalar bakımından AİHM, başvurucuların bu tür ifadelerin ortaya konulmasından ve yayınlanmasından sorumlu olup olmadıklarını ve bu tür bilgilerle diğer kişileri aldatmayı amaçlayıp amaçlamadıklarını dikkate almaktadır.
Sonuç olarak, sanıkların sadece iddianamede geçen sözleri tek başına kullanmadıkları, yukarıda da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere proğramın tamamı ve proğramda söylenen sözlerin bütünü göz önüne alındığında, sanıklarca söylenen sözlerin, söylendiği yer ve zaman unsurları da gözetildiğinde katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, kaba söz ve eleştiri niteliğinde olduğu, aksi düşünce, suçla korunmak istenen değeri ölçüsüz bir şekilde genişletmek ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran evrensel hukuk düşüncesiyle bağdaşmayan bir yorum anlamına gelebilecektir.
(Yargıtay 18. CD"nin 25.09.2017 gün ve 2017/2034 esas, 2017/9550 sayılı kararının benzer mahiyette olduğu, yine 18. Ceza Dairesinin birçok kararının da bu mahiyette olduğu anlaşılmıştır.)
Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” şeklindeki açıklamalar dikkate alındığında, sanıkların kullanmış oldukları ifadelerin niteliği itibariyle basın özgürlüğü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10, Anayasanın 25 ve 26. maddeleri ile koruma altına alınan düşünceyi açıklama ve ifade hürriyeti kapsamında yer alıp, sanıklara isnat edilen hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığından, atılı hakaret suçundan sanıkların ayrı ayrı beraatine karar verilmesinin gerekmesi karşısında, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği halde, dairenizce kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır. " şeklindeki gerekçeyle kanun yararına talebinin kabulü ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi talep edilmiştir.
II- İtirazın Kapsamı
İtiraz, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı yönünden makumiyet kararının bozulmasına ilişkindir.
III- Karar
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,
Dairemizce verilen 19/09/2017 gün ve 2017/1499 esas, 2017/9180 karar sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
İncelenen dosyada; televizyon programında konuşmacı olan sanıkların belediye başkanlığına aday olan müştekiye hakaret ettikleri iddiasıyla dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, paylaşımlarda yer verilen ifadelerin rahatsız edici olduğu açık bir şekilde anlaşılmakla birlikte, paylaşımlarda yer alan ifadelerin Anayasa, AİHS ve AİHM içtihatlarında özel bir önem atfedilen, ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır.
Anayasa"nın 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye"nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM"e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda yer almaktadır.
Nitekim Anayasa"nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürüğü, aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasanın 13. maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.
Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. paragrafı, kamu makamlarının bu özgürlüğün kullanılmasına getirebilecekleri sınırlama rejimini düzenlemektedir. Önemine binaen, ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler çok istisnai hallerde kabul görmekte ve Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. paragrafının öngördüğü sınırlama kayıtları dar yorumlanmaktadır. Bu nedenle, bir kamu makamının ifade özgürlüğüne yaptığı “müdahalenin gerekliliği” mutlaka ikna edici bir şekilde açıklanmalıdır. Sözleşme’nin anılan maddesinde, belirtilen “gerekli” olma koşulu, müdahalenin bir ‘toplumsal ihtiyaç baskısına karşılık gelmesi ve özellikle izlediği meşru amaçla orantılı olması anlamına gelir. Bir müdahalenin bu kriterleri yerine getirdiği ve dolayısıyla haklı olduğu, ulusal makamların gösterdiği gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olmasıyla anlaşılabilecektir.
Gerek Anayasa gerekse Sözleşme hükümlerine uygun davranılmaması, devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi anlamına gelebilecektir. Zira, negatif yükümlülük kapsamında yetkili makamlar, zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı ve yaptırımlara tabi tutmamalı; pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalı ve denge unsurunu sağlamalıdırlar. Aksi takdirde AİHM, kişinin şeref ve itibarının haksız bir saldırı altında olmasına rağmen ulusal mahkemeler tarafından gereken ölçüde korunmadığı gerekçesiyle AİHS"nin 8. maddesi açısından ihlal kararı verebilmektedir. Zira AİHM açısından, başvuranların özel hayata saygı hakkı ve ifade özgürlüğü eşit derecede önemlidir. Denge unsurunun sağlanmasında içtihatlara göre göz önünde bulundurulması gereken temel ilkeler ise, başvuruya konu ifadelerin kamu yararına ilişkin tartışmaya katkısı, ifade sahibinin tanınırlığı ve daha önceki tutumları, ifadenin içeriği, şekli ve etkileridir.
AİHM, birçok içtihadında Sözleşme’nin 10. maddesinin sadece ifade edilen düşünce veya bilginin esasını değil, aynı zamanda bunların aktarılma biçimlerini de güvence altına aldığını belirtmiştir. Bu anlamda, AİHM içtihatlarında, basın, toplumun sözcülerinden biri olarak kabul edilmekte ve herkesin kamuoyunu ilgilendiren bilgileri edinme hakkı bulunduğu düşüncesiyle, kamuoyunu ilgilendiren konulara dair bilgi ve fikirleri vermeyi sağlayan basın özgürlüğüne ayrı bir önem atfedilmektedir.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek "yeterli bir altyapının" mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürülğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.
Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Basında yayınlanan bilginin tüm yönleri ile doğruluğunun ortaya koyulması gerekmez. Thorgeir Thorgeirson/İzlanda davasında başvuranın mahkûmiyeti, polis şiddetine ilişkin iddiaların gerçekliğini ortaya koyamamasına dayanmaktadır. AİHM, başvurucuyu sert bir dille dile getirdiği bazı iddiaların doğruluğunu ortaya koyma yükünden muaf tutmuştur. AİHM’e göre, başvurucu başkaları tarafından söylenenleri haberleştirmiştir. Bu nedenle, iddiaların içeriği ile ilgili olarak sorumlu görülmemiştir. Ayrıca iddiaların tamamen asılsız olduğu da ortaya koyulamamıştır. Ayrıca, başvurucunun amacı polisin itibarına zarar vermek değil, Adalet Bakanlığını polis şiddetine ilişkin iddialarla ilgili bir soruşturma başlatmaya sevk etmektir (Thorgeir Thorgeirson v/İzlanda, 13778/88, 25.06.1992)
Gerçek dışı olgulara dayalı iddia olarak nitelenen açıklamalar bakımından AİHM, başvurucuların bu tür ifadelerin ortaya konulmasından ve yayınlanmasından sorumlu olup olmadıklarını ve bu tür bilgilerle diğer kişileri aldatmayı amaçlayıp amaçlamadıklarını dikkate almaktadır.
Sonuç olarak, ifadeler, söylendiği yer ve zaman unsurları da gözetildiğinde müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, kaba söz ve eleştiri niteliğindedir. Aksi düşünce, suçla korunmak istenen değeri ölçüsüz bir şekilde genişletmek ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran evrensel hukuk düşüncesiyle bağdaşmayan bir yorum anlamına gelebilecektir.
Bu suretle, hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı anlaşıldığından, sanıkların beraatleri yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
IV- Sonuç ve Karar:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1- Hakaret suçundan sanıklar ... ve ...’ın, mahkûmiyetine dair Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/05/2016 tarih, 2014/393 esas, 2016/377 sayılı kararın, 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Hükümdeki hukuka aykırılık sanıklara verilen cezaların kaldırılmasını gerektirmekle, anılan Kanun maddesinin 4-d fıkrası gereğince, sanıkların hakaret suçundan BERAATLERİNE, dosyanın Yüksek Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"na TEVDİİNE, 03/04/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.