Esas No: 2010/10-586
Karar No: 2010/615
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/10-586 Esas 2010/615 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kadıköy 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 14/07/2010
NUMARASI : 2009/1096-2010/359
Taraflar arasındaki “Tespit ve Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 4.3.2009 gün ve 2008/341-2009/80 sayılı kararın incelenmesi davalı SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 19.10.2009 gün ve 5472-15844 sayılı ilamı ile;
(“...Davacı, iptal edilen yaşlılık aylıklarının yeniden bağlanması ve birikmiş yaşlılık aylıklarının yasal faizle birlikte ödenmesi gerektiğinin tespitine; Kuruma yatırdığı 18.000,00 TL. nın yasal faizle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamda belirtildiği şekilde; davacıya yaşlılık aylığı bağlandığı tarihte çalışmasını engelleyen bir kanun hükmü bulunmadığı ve 5335 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanması sözkonusu olup, davacının kazanılmış hakkının elinden alınmasının hukuk sistemimizde mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir...
01.07.1996 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı alan, 15.05.1997 tarihinden itibaren İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde 5434 sayılı Kanun kapsamında çalışması nedeniyle 5277 sayılı Kanunun 25 ve 5335 sayılı Kanunun 30. maddeleri gereğince 01.01.2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı kesilen ve 23.07.2008 tarihine kadar fuzulen ödenen yaşlılık aylıklarını işlemiş yasal faizleriyle birlikte geri ödemesi istenen davacının; 2008 yılı Eylül ve Ekim aylarında 18.000,00 TL. davalı Kuruma ödeme yaptığı anlaşılmaktadır.
01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanununun 25. maddesi ile; herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeksizin, kamu kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları düzenlemesi getirilmiştir. Bütçe Kanunu ile yapılan bu düzenleme sonrasında kanun koyucu, bütçe kanunlarına bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasanın 161. maddesi hükmünü gözeterek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkardığı, 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29. maddesinin c bendi ile, 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinde yer alan hükmü yürürlükten kaldırmış, ancak, aynı düzenlemeyi anılan Kanunun 30. maddesi ile yeniden getirmiştir. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 105. maddesinde sayılan uygulanmayacak hükümler arasında 5335 sayılı Kanunun 30. maddesi yer almamaktadır. Hal böyle olunca, bu maddenin halen yürürlükte olduğu belirgindir. Ayrıca, 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine açılan davada 29.11.2005 gün 2005/6-93 sayılı kararla; “iptali istenen bu maddenin 5335 sayılı Kanunun 29. maddesiyle yürürlükten kaldırılmakla, davanın konusuz kaldığı” gerekçesiyle, “istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/21-168 esas, 2009/218 karar sayılı ilamı)
Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeksizin; kamu kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları uygulanmasına 5277 sayılı Yasa’nın 25. maddesinin yürürlüğe girmesiyle başlanmıştır. Bu yönde, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken kamu kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalışmaya devam edenlerin emeklilik veya yaşlılık aylıklarının kesilmesi, sosyal devlet ilkesinin gerçekleştirilebilmesi için sosyal sigortacılık faaliyetinin sürdürebilmesine ve diğer yandan istihdamın korunmasına, geliştirilmesine, yaygınlaştırılmasına ve işsizliğin önlenmesi faaliyetlerine yardımcı olmaya yönelik bir uygulamadır. Sigortalıların sosyal güvenlik kuruluşlarından yararlanma koşullarının iyileştirilmesi bu bağlamda adı geçen kuruluşlara mali katkıda bulunulması amacıyla, açıklanan düzenlemenin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Anayasa"nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu öngören Anayasa"nın 60. maddesinin gerekçesinde, sosyal güvenlik hakkının, çalışanların yarını ve güvencesi olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle toplum yaşamında eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurulması amaçlanmıştır.Anayasa’nın 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve Devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alarak teşkilatı kuracağına ilişkin kural, 65. madde ile birlikte değerlendirildiğinde, devletin bu görevi “mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde” yerine getirebileceği görülmektedir. Devlet, sosyal güvenliği sağlamak için, kurumsal bir yapılanmayı gerçekleştirmiş ise bunu korumakla da yükümlü olduğundan sosyal güvenlik kuruluşları, devletin yönetimi ve denetimi altına alınmıştır. Bu bağlamda devlet, sosyal güvenlik kuruluşlarının güçlü bir mali yapıda tutulabilmesi ve aktüeryal dengelerinin korunabilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır.
Yaşlılık, gerçekleşmesi yönünden diğer sosyal risklerden ayrı özelliğe sahiptir. Yasalarda emeklilik yaşının kesin olması nedeniyle, sigortalı yarınını bu güvenlik içinde planlamaktadır. Sosyal devlet, sosyal adaletin, refahın ve güvenliğin gerçekleşmesini sağlayan devlettir. Sosyal güvenlik kuruluşları, çalışanların geleceğine ilişkin güveni sağlamak durumundadır. Bu sağlanamadığı takdirde sosyal güvenlik kavramından da bahsedilemez. Bu nedenle, sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin hukuk devletinde olması gereken hukuk güvenliğini zedelemeyecek biçimde adil, makul ve ölçülü olması zorunludur. Bu yönde, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken ancak kamu kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalışmaya devam etmeleri şartının gerçekleşmesi halinde emeklilik veya yaşlılık aylıklarının kesilmesine ilişkin düzenlemenin açıklanan kriterleri ihlal etmediği belirgin olup, anılan şekilde çalışmanın olmaması halinde yaşlılık aylığı alma kazanılmış hakkı korunmasına karşın, aksi durumda yaşlılık aylığı almanın kazanılmış hak oluşturmadığı belirgindir.
Hal böyle olunca, davacının, uyuşmazlık konusu olmayan dava dışı kamu kurumunda 01.01.2005 tarihinden beri yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalışmasının; yukarıda açıklandığı üzere 5277 ve 5335 sayılı Kanunlar ile getirilen yasal düzenlemelere aykırı olduğu ve bu nedenle 506 sayılı Kanun kapsamında aldığı yaşlılık aylıklarının 01.01.2005 tarihi itibariyle kesilmesine ilişkin Kurum işlemi isabetli olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı SGK Başkanlığı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı SGK (Devredilen SSK) vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
01Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,5335 Sayılı Yasa"nın 30.maddesi uyarınca kesilen yaşlılık aylığının yeniden bağlanması, yapılacak olan maaş ödemelerinin faizi ile birlikte tahsili, hukuka aykırı olarak alınan faizin iptali isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, 1997 yılında davalı kurumdan emekli olduğunu ve davalı kurumca 506 Sayılı Yasaya göre kendisine yaşlılık aylığı bağlandığını, davacının aynı yıl içinde Milli Eğitim Bakanlığı’na müracaat ederek 15.05.1997 tarihinde 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu’na tabi devlet memuru olarak öğretmenlik görevine başladığını ve halen devlet memuru olarak Kadıköy Nurettin Teksan İlk Öğretim Okulu müdür muavini olarak çalışmasına devam ettiğini, ancak davalı kurum tarafından almakta olduğu yaşlılık aylığının 07/2008 dönemi itibariyle,İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde çalışmaya devam etmesi nedeniyle 5335 Sayılı Kanun"un 30. maddesine göre 1.1.2005 tarihi itibariyle durdurulup 01.01.2005-23.07.2O08 arası döneme ilişkin ödenen aylıklarının istenilmesi üzerine ihtirazi kayıtla geri davalı Kuruma ödemek zorunda kaldığını, oysa 5434 Sayılı Yasa’ya tabi olarak çalışmaya başladığı dönemde mevzuatta aylığının kesilmesini öngören bir hüküm bulunmadığını, ileri sürerek, iptal edilen yaşlılık aylıklarının yeniden bağlanması ve birikmiş yaşlılık aylıklarının yasal faizle birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti; Kuruma yatırdığı 18.000,00 TL.’ nin yasal faizle birlikte tahsilini istemiştir.
Mahkemece, davacıya yaşlılık aylığı bağlandığı tarihte çalışmasını engelleyen bir kanun hükmü bulunmadığı ve 5335 Sayılı Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasının gerekeceği, davacının kazanılmış hakkının elinden alınamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece karar, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş olup, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü temyize Davalı SGK vekili getirmektedir.
Uyuşmazlık, Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık aylığı almakta iken 15.5.1997 tarihinde 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu kapsamında çalışmaya başlayan davacıya, 27.4.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 Sayılı Kanunun 30/2. maddesindeki, “…Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin… kamu kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları, görev yapamayacakları…” hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı, buna göre davacının davaya konu isteklerinin kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal süreç üzerinde durulmasında yarar vardır:
01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanunu"nun 25. maddesi ile; “Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin % 50"sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.” düzenlemesi getirilmiştir.
Anılan yasa maddesinin Anayasa"ya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesi"ne dava açılmışsa da, henüz bu dava karara bağlanmadan kanun koyucu tarafından, bütçe kanunlarına, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasanın 161. maddesi hükmü gözetilerek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkarılan 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 Sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 29. maddesinin c bendi ile ; 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinde yer alan hüküm yürürlükten kaldırılmış ancak, aynı düzenleme anılan Kanunun 30. maddesi ile yeniden getirilmiştir. Bu madde 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Böylece Anayasa Mahkemesi tarafından iptale dair bir hüküm verilmeden aynı düzenleme 5335 Sayılı Yasa"da yer almış; 30.maddenin 2. ve 3.fıkrasında:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50"sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.
Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz.”
Düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonunda 29.11.2005 gün 2005/6-93 sayılı kararıyla; “İptali istenen bu maddenin 5335 sayılı Kanunun 29. maddesiyle yürürlükten kaldırılmakla, davanın konusuz kaldığı” gerekçesiyle, “İstem hakkında karar verilmesine yer olmadığına” hükmetmiştir.
Öte yandan, 01.10.2008 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girmiş; bu Kanun"un 105. maddesinde “Uygulanmayacak hükümler” arasında 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine yer verilmemiştir.
Hal böyle olunca, anılan maddenin halen yürürlükte olduğunun kabulü gerekir.
Açıklanan yasal süreç karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince;
Dosya içeriğinden davacıya 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasası"na tabi olarak çalışması karşılığı 1.7.1996 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlandığı; akabinde 15.5.1997 tarihinde ise 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu"na tabi olarak öğretmenlik görevine başladığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Yukarıda da açıklandığı üzere, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin Kamu Kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları uygulamasına 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 Sayılı Yasa"nın 25.maddesi ile başlandığı ve sonrasında da gerek 27.4.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 Sayılı Yasa"nın 30.maddesi ile sürdürüldüğü ve bu düzenlemenin 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Yasa"nın 105.maddesi hükmü karşısında halen yürürlükte olduğu belirgindir.
Şu durumda; davacının yaşlılık aylığı almakta iken yeniden 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’na tabi olarak öğretmenlik görevine başladığı 1997 tarihinde bu çalışmasını yasaklayan bir düzenleme olmadığından, bu tarihten (1997) itibaren 5277 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 01.01.2005 tarihine kadarki dönemde yaşlılık aylığını almış olmasında kanuna aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Ne var ki, gerek 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Kanunun 25.maddesiyle getirilip, 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinin yürürlükte olduğu dönemde de açıkça sürdürülen çalışma yasağına karşın davacının çalışmasını sürdürmesi açıklanan yasal düzenlemelere aykırı olacağından, yaşlılık aylığının kesilmesi işlemiyle kazanılmış haklarının zedelendiğinin kabulüne de olanak yoktur.
O halde, mahkemenin kazanılmış hakların ihlal edildiğine ilişkin gerekçesi somut olaya uygun düşmemekle, 506 Sayılı Kanun kapsamında aldığı yaşlılık aylıklarının 01.01.2005 tarihi itibariyle kesilmesine ilişkin Kurum işleminde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı SGK(Devredilen SSK)vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 1.12.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.