1. Hukuk Dairesi 2014/11975 E. , 2015/2709 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/11/2013
NUMARASI : 2011/374-2013/476
Taraflar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .............. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-K A R A R-
Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.
Davacı, Tevkii Cafer Vakfı adına kayıtlı 2286 ada 1 parsel sayılı taşınmazda yer alan 41 nolu iki katlı yapının alt katının davalı tarafından kullanıldığını ileri sürerek, 01.02.2006-31.07.2011 tarihleri arası dönem için 9.165 TL ecrimisil bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, müftülük çalışanı olduğunu ve müftülüğün yer göstermesi ile taşınmazı kullandığını bildirmiştir.
Mahkemece, müftülüğün bilgisi dahilinde dava konusu taşınmazdaki çekişmeli bölümünün kullanıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 2286 ada 1 parsel sayılı 1.418 m² miktarlı taşınmazın 12.02.1940 tarihinde tesis kadastrosuna istinaden kargir camii cinsi ile Tevkii Cafer Vakfı adına kayıtlı olduğu, Fatih Kaymakamlığı İlçe Müftülüğü personeli olan davalının, müftülüğün yer göstermesi üzerine 1998 yılından beri çekişmeli bölümü kullandığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; camiler, Müslümanların ibadetine mahsus umuma açık mabetlerdir. Bu nitelikleri gereği de kamu mallarındandır.
Bilindiği üzere 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 16. maddesi kamunun ortak kullanımına ayrılan, cami, namazgah ve benzeri yerlerin Hazine, kamu, kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahalli idare birlikleri tüzel kişilikleri adına tesbit olunacağı hükmünü içermektedir. Bunun yanında Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde de, yararı kamuya ait malların kural olarak devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğuna değinilmiş, bunların işletilme ve kullanılmasının özel hükümlerle düzenleneceği belirtilmiştir.
Öte yandan; 633 sayılı Diyanet işleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 4379 sayılı Yasanın 1. maddesi ile değişik 35. maddesi “ cami ve mescitler Diyanet işleri Başkanlığı"nın izni ile ibadete açılır ve Başbakanlıkça yönetilir. Hakiki ve hükmi şahıslar tarafından yapıldığı halde izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış bulunan cami ve mescitlerin yönetimi 3 ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığı"na devredilir. Diyanet İşleri Başkanlığınca buralara imkanlar nispetinde kadro tahsis edilir. Kadro tahsis edilinceye kadar buralarda görev yapanların mesleki ehliyetleri ile ilgili esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.” hükmüne yer vermiştir. Anılan yasal düzenlemenin, sadece camii ve mescitlerle ilgili olarak oluşturulmuş bir yönetim varsa bunun üç ay içinde Diyanet işleri Başkanlığı"na devredilmesini amaçladığı, tüzel kişilerin varlıkları ve bu kişilerin veya gerçek kişilerin cami inşa ettikleri özel mülkiyetlerine dahil taşınmazların mülkiyetinin devri veya niteliğinin değiştirilmesi hususlarını öngörmediği anlaşılmaktadır.
Diğer yandan, camilerin yönetim yetkisi ile camilerin yönetimi ile ilgili işlerin ayrıntılı olarak düzenlendiği Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönergesi"nin 90.maddesinde hakiki ve hükmi şahısların mülkiyetinde bulunan bütün cami ve mescitlerin yönetimi ve denetlenmesi görevi müftülüklerin görevleri arasında sayılmış; Yönergenin 107 ve 118.maddelerinde de, camilerin yönetimi ve sorumluluğunun imam-hatiplere ait olduğu belirtilmiştir. Yönergenin diğer maddelerinde de bu yönetim ve sorumluluğun kapsamı; namaz öncesi ve sonrası Kur"an okunması; turistlerin cami ziyaretlerinde cami adabına uygun kıyafetle girmelerinin sağlanması; camilerde film çekme, hat ve tezhip gibi sanat eserleri ile tarihi tabloları görüntüleme, araştırma ve inceleme konularında alınan izin üzerine yardımcı olunması; minarelerden fotoğraf çekmek isteyen kişilerin cami görevlilerinin nezaretinde resim çekmelerinin sağlanması; yeni inşa edilecek camilerin kıble istikametlerinin belirlenmesi; gereksiz aydınlatma ve ısıtmadan kaçınılması ve tasarrufa dikkat edilmesi; imam-hatip ve müezzinler arasında nöbet usulünün düzenlenmesi; camilerin bahçelerini ve bahçe duvarlarını kirleten ve kötü görünüm arzeden hususların giderilmesi; cemaati rahatsız eden her türlü seyyar satıcı, dilenci ve ayakkabı boyacılarının cami önlerinden uzaklaştırılmaları konusunda gerekli tedbirlerin alınması; cami temizliği; camilerde hırsızlık olaylarının önlenebilmesi amacıyla camilerin içine ve dışına güvenlik kameralarının yerleştirilmesi; camilerdeki seslendirme cihazlarının kullanımı ve periyodik bakımlarının sağlanması; camilerde yangın olaylarına karşı yangın söndürme tüplerinin konulması ve benzeri konularda alınacak tedbirler olarak sıralanmaktadır.
Bu durumda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev alanına giren yönetim işlerinden hiçbiri, mülkiyet hakkı kapsamında bulunan “taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisinin kullanılması” anlamına gelmemekte; malikin taşınmaz üzerindeki “tasarruf yetkisini” daraltacak mahiyet de taşımamaktadır. Cami ve mescitlerin Diyanet İşleri Başkanlığınca yönetiminden maksat, sadece din hizmetlerinin yönetimi ve düzenli şekilde yürütülmesine ilişkin bir takım mali ve idari tedbirlerin alınmasıdır ve mülkiyet hakkı kapsamında düşünülebilecek herhangi bir unsur içermemektedir.
Somut olaya gelince; ecrimisil, diğer bir deyişle işgal tazminatı, kayıt malikinin kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir bedel olup, bir resmi kurum olan müftülüğün yer göstermesi ile dava konusu taşınmazı kullanan davalının , keşide edilen ihtarnamenin tebliğ edildiği 14.02.2011 tarihi itibariyle artık iyiniyetinden sözedilemeyeceği açıktır.
Hal böyle olunca; ihtarnamenin tebliğ edildiği 14.02.2011 tarihi ile dava tarihi arasındaki dönem için hesaplanacak ecrimisilin hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir .
Davacı vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif) (Muhalif)
-KARŞI OY -
Dava ecrimisil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği gibi ecrimisil, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği en azı kira geliri karşılığı tazminattır. 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zararın yanında haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. 25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay"ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Bundan ayrı, camiler, Müslümanların ibadetine mahsus umuma açık mabetlerdir. Bu nitelikleri gereği de kamu mallarındandır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesi kamunun ortak kullanımına ayrılan, cami, namazgah ve benzeri yerlerin Hazine, kamu, kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahalli idare birlikleri tüzel kişilikleri adına tesbit olunacağı hükmünü içermektedir. Bunun yanında Medeni Kanunun 715. maddesinde de, menfaati umuma ait malların kural olarak devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğuna değinilmiş, bunların işletilme ve kullanılmasının özel hükümlerle düzenleneceği belirtilmiştir. Bu cümleden olarak; 633 sayılı Diyanet işleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 35. maddesinin değiştirilmesine dair 4379 sayılı Yasa ile değişik söz konusu maddede cami ve mescitlerin Diyanet işleri Başkanlığının izni ile açılıp Başkanlıkça yönetileceği, gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapıldığı halde izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış bulunan cami ve mescitlerin yönetiminin üç ay içerisinde Diyanet işleri Başkanlığına devredileceği hükmü getirilmiştir.Bütün bu düzenlemeler karşısında, kamunun yararlanmasına mahsus, kamu mallarından olan cami ve müştemilatlarının, kamu tüzel kişileri dışında, özel ve tüzel kişilerin (vakıf, demek vs.) mülkiyetine konu olamayacağı gibi, bu yerlerin yönetim ve tasarrufunun da özel ve tüzel kişilere bırakılmayacağı kesin sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, din hizmetlerinin bir bütün olarak topluma sunulması amacıyla, cami ile birlikte oluşturulan imam evi, kuran kursu ve bu yerleri yaşatma amacının ekonomik desteğini sağlayan, aynı külliye içerisindeki iş yerlerinin diğerinden ayrılma olanağı bulunmadığı, buraların da özel ve tüzel kişilerin edinme ve yönetme yasağı kapsamında olacağı kuşkusuzdur. (......... Hukuk Dairesinin emsal 20.03.2014 gün 2014/3080 esas ve 2014/6118 karar sayılı kararı)
Öte yandan ecrimisile hükmedilebilmesi için kullanan kişinin kötü niyetli olması gerekir.
Dosya içeriği ve tüm dosya kapsamından taşınmazın vakıf olarak tapuda kayıtlı olduğu üzerinde cami ve eklentilerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Cami ve eklentilerinin yukarıda emsal kararda açıklandığı gibi yönetiminin kanunla Diyanet İşleri Başkanlığına verildiği kuşkusuzdur. Yine temyiz incelemesi için dairemize gelen emsal dosyalar içerisinde bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisinin 13.06 2000 gün ve 488 sayılı kararı ile vakıf taşınmazları üzerine özel yada tüzel kişilerce inşa edilen meşrutaların öncelikle diyanet personelinin yararlanması için Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilmesine karar verildiği, bu kararın 04.07.2000 tarihinde Vakıflar Genel Müdürü imzası ile Diyanet İşleri Başkanlığına tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Bütün bu açıklamalar dosya kapsamındaki delillerle birlikte değerlendirildiğinde, öncelikle davaya konu taşınmazın yönetimi kanunla Diyanet İşleri Başkanlığına bırakılmıştır. Bundan ayrı taşınmaz Vakıflar Meclisi kararı ile Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilmiştir. Taşınmaza davalı taşınmaza kendiliğinden girmemiş müftülük tarafından oturmasına izin verilmiştir. Çoğunluk görüşünün aksine davalı kötü niyetli sayılamaz. Aksine tahsis ettiği taşınmaz için ecrimisil davası açan vakıflar idaresi kötü niyetlidir. Vakıflar idaresi bir hak iddia edecekse bunu personelinden değil Diyanet İşleri Başkanlığından istemelidir. Yerel mahkeme kararı onanması gerekirken Daire çoğunluğu tarafından yazılı gerekçe ile bozulmuş olması doğru değildir. Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.