Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/3453
Karar No: 2020/256

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/3453 Esas 2020/256 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi         2019/3453 E.  ,  2020/256 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    İHBAR OLUNAN : ...

    Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 21/01/2020 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davacı ... İnşaat Turizm Oto Eğt. Hiz. Petrol Ürün San. Tic. Ltd. Şti. yetkilisi ...ve vekili Av. ... ile davalı Hazine vekili Av. A... ve ihbar olunan vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
    K A R A R

    Davacı vekili 14.06.2004 tarihli dilekçe ile müvekkilinin 203/05/2000 tarihinde satın alarak maliki olduğu ...ili, ... ilçesi, ... köyü 1316 ada 7 parsel sayılı 6.487 m² yüzölçümlü taşınmazın 2.921,50 m² yüzölçümlü kesiminin kıyıda kaldığı gerekçesiyle bedelsiz olarak hükmen tapusunun iptaline karar verildiğini, tapunun iptal edilmesi sebebiyle, bu taşınmaz için yaptığı kat karşılığı eser sözleşmesi elde etmeyi umduğu 24 mesken ve 3 asma katlı dükkan bedeli 600.000.000 (önceki para ile 6 trilyon) dan fazla zararının oluştuğunu ileri sürerek, müvekkilin uğradığı zararının davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutularak müvekkilinin taşınmazı iktisap ettiği tarihten itibaren de yasal faize hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır.
    Mahkemece; Hazinenin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23/12/2014 gün ve 2014/15627 E. - 2014/31195 K. sayılı kararıyla bozulmuştur.
    Bozma kararında özetle "...BK"nın 189/1. (yeni TBK 214/1) maddesi uyarınca, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınırsa satıcının, bundan dolayı satış işleminin resmi şekilde yapıldığının ve satış sırasında taşınmazın tapu kaydında, dava konusu bölümün iptal edilmesi gerektiği yönünde bir şerh bulunmaması halinde alıcıya karşı sorumlu olduğu, bu nedenlerle Hazinenin yanında taşınmazın ayıplı olduğunu bildiği ve kıyı kenar çizgisinde kalan kısmın bedelini aldığı halde satan ...’nın da davaya dahil edilip zapta karşı tekeffül hükümlerine göre değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi..." gerektiği belirtilmiştir. Taraf vekillerince karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
    Bu defa Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 2015/16120 E. - 2017/2334 K. sayılı karar ile "Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1316 ada 1 parsel sayılı 6.487 m² yüzölçümlü taşınmazın Hazine tarafından ihale yoluyla 06.02.1994 tarihinde ..."ya 45.000.000.000 ETL bedelle satıldığı, anılan kişinin taşınmazın 4.424 m² yüzölçümlü kesiminin kıyıda kaldığının tespiti üzerine ödediği bedelin tarafına iadesi istemiyle açtığı davanın ...4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/1081 E. - 1997/1309 K. sayılı kararıyla kabul edildiği, temyiz incelemesinden geçerek 26.10.1998 tarihinde kesinleştiği, bu arada 1316 ada 1 sayılı parselin imar uygulamasıyla 1316 ada 7 ve 6268 ada 1 sayılı parsellere gittiği, ..."nın 1316 ada 7 sayılı parselin bir kısım payını üzerinde bırakıp 29.09.1998 tarihinde ....b ve ortaklarına sattığı, daha sonra tüm tapu maliklerinin paylarını 23.05.2000 tarihinde davacı şirkete sattıkları, Hazine tarafından 12.06.2002 tarihinde şirket aleyhine açılan dava sonucu ...2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/657 E. - 2007/465 K. sayılı ilamıyla 1316 ada 7 sayılı parselin 2.921,50 m² yüzölçümlü kesiminin kıyıda kaldığı gerekçesiyle tapudan terkinine karar verildiği, temyiz incelemesinden geçerek 29.04.2010 tarihinde kesinleştiği, bunun üzerine eldeki davanın Hazine aleyhine açıldığı anlaşılmaktadır. İddianın içeriğine ve ileriye sürülüş biçimine göre davada mülkiyet hakkının yitirilmesi nedeniyle bedel istendiği açıktır.
    Bilindiği ve 28.11.1997 gün 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da ifade edildiği üzere kıyılar, doğal nitelikleri itibarıyla özel mülkiyete konu olamayacak yerlerdendir. Kıyılar, herhangi bir tahsis işlemine gerek olmaksızın doğrudan doğruya herkesin serbestçe yararlanmasına sunulmuş sahipsiz kamu mallarıdır.
    Bunun sonucu olarak da, kıyıların zamanaşımı yolu ile kazanılması, tapu sicili hükümlerine bağlı tutulması, haczedilmesi mümkün değildir. Kıyılar, bu özelliklerinden dolayı Anayasanın 43. maddesinde ayrı bir bölümde düzenlenmiş ve bu düzenlemede yukarıda sayılan nitelikler vurgulanmıştır.
    Öte yandan, mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa md. 35/1 AİHS ek protokol 1-1) Türk Medenî Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebileceği hüküm altına alınmıştır. Bütün bunların yanında mülkiyet hakkı kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Ancak, bu sınırlandırma ya da kaldırma gerçekleştirilirken T.C. Anayasasının 90/5. maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan AİHS hükümleri gereğince AİHM tarafından oluşturulan 30.05.2006 tarih ve 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere "...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin…" "...kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği..." bu önlem alınırken "başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir denge olması gerektiği..." kişinin "...kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı açıktır. Bir başka ifadeyle kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin menfaati arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.
    Devlet tarafından, verilen doğru esasa ve geçerli kayda dayalı iptali sağlanan mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Böyle bir yer kıyı kapsamında kalmakla, özel mülkiyet kapsamından çıkarılarak kamu malı niteliğini kazanmakla birlikte, kişinin ya da kişilerin söz konusu tapuya dayalı hakkının yukarıda ifade edildiği gibi hukukî güvenlik ilkesinin sonucu olarak korunması gerektiği muhakkaktır. Aksi düşünce tarzının, Devletin, verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, zamanında geçerli bir şekilde ve kayda dayalı olarak oluşturulan mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, kamu vicdanını yaralaması yanında hukuk devleti ilkesini de zedeleyen bir tutum oluşturacaktır.
    Tüm bunların yanında 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi “tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur” hükmünü içermektedir. Devletin buradaki sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescil sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü, sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Bu itibarla kadastro görevlilerinin dayanaksız ya da gerçek duruma uymayan kayıtlar düzenlemeleri ve taşınmazın niteliğinde yanlışlık yapmalarını da aynı kapsamda düşünmek gerekir. Zira, tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamalarındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu kuşkusuzdur.
    Somut olaya gelince; kıyılar özel mülkiyete konu olamayacak ise de tapu kütüğünün gerçek kişi adına oluşturulduğu, imar ve satış yoluyla çekişmeli taşınmazın davacıya geçtiği bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararın karşılanması gerektiği kuşkusuzdur. Diğer taraftan Hazinenin, çekişmeli taşınmazın kıyı içinde kalan bölümü yönünden taşınmazı davacıya satan ..."ya tazminat ödediği halde, 2002 yılına kadar dava açmayarak ve tapunun beyanlar hanesine kıyı kenar çizgisi içinde kaldığına dair şerh koydurmayarak kusurlu davrandığı da tartışmasızdır.
    Tüm bu açıklamalar ışığında olaya bakıldığında; mülkiyet hakkı elinden alınan kimseye bir bedel ödenmesi gerektiği tartışmasız olup, davacının zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca kendi âkidine müracaat etme olanağına sahip olması, haksız eylemi nedeniyle ya da kusursuz sorumluluktan ötürü Hazineye karşı dava açmasını engellemeyeceği gibi Anayasanın 129. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak Devlete karşı açılabildiği şeklindeki hüküm gözetildiğinde, iş bu davanın müstakil olarak Hazineye karşı açılması mümkün olduğu gibi, taşınmazı satan kişilere karşı da açılması mümkündür. Hatta, davacı dilerse her ikisine birden de dava açabilir. Davacı, akidine karşı dava açmaya zorlanamaz. Davacı seçimlik hakka sahip olup eldeki davada seçimlik hakkını Hazine yönünde kullanmıştır. Bu durumda davalı Hazine yönünden işin esasına girilerek gerekli inceleme araştırma yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru değildir." hususlarına değinerek, Hazine vekilinin karar düzeltme isteğinin reddine, davacı şirket vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulü ile Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23/12/2014 gün ve 2014/15627 E. - 2014/31195 K. sayılı bozma kararının kaldırılarak hükmün değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
    Mahkemece bozma kararına uyulmuş, yapılan yargılama sırasında davacı vekili 11/02/2019 tarihli harçlı ıslah dilekçesiyle talebini 20.000.000,00 TL"ye çıkartmıştır.
    Mahkemece 1-Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 309.511,18 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalı Hazine"den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    Mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya devam olunmuş ve davacının tazminat talebinin kabulüne karar verilmişse de yapılan yargılama araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki, Dairenin 2015/16120 E. - 2017/2334 K. sayılı kararından sonra yapılan yargılama sırasında ihbar olunan ... vekili tarafından, 1316 ada 7 sayılı parselin davacı şirkete yapılan satışının gerçekte bir satış olmadığı, sadece pay teslimi olduğu, davacının bilgisi dahilinde müvekkilinin kurulacak olan ....Turizm Ticaret A.Ş."nin tüm ortakları adına bu ortaklarda almış olduğu sermayeyle ihaleye girerek taşınmazı tüm ortaklar adına Hazineden ihale ile satın aldığını, davacı ... İnşaat Turizm Oto Eğt. Hiz. Petrol Ürün San. Tic. Ltd. Şti. müdürü ve ortaklarının da aralarında bulunduğu bu şirketin alınan taşınmaz üzerinde inşaat yapmak üzere kurulduğunu ve taraflar arasında da 10/01/1995 tarihinde satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığı, ancak, taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kalmasından dolayı inşaata başlanamadığından müvekkilinin AKBM şirketinde yazılı hisseleri oranında ortakların vermiş olduğu sermayelere karşılık gelmek üzere her ortağa pay devri yaptığını yani müvekkilinin taşınmazı davacıya satmadığını sermayesine karşılık verdiğini, davacının müvekkilinin tazminat davası açtığını ve tazminat aldığını bildiğini ileri sürmüştür.
    Türk Medenî Kanununun 1007. maddesinde öngörülen sorumluluk kusursuz sorumluluk olup, Hazinenin sorumlu tutulabilmesi bakımından;
    a)-Tapu sicilinin tutulmasından dolayı bir zararın doğmuş bulunması,
    b)-Memurun hukuka aykırı eyleminin olması,
    c)-Zarar ile eylem arasında illiyet bağı bulunması, yani illiyet bağının kesilmemiş olması koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
    Davacı şirketin TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin kusursuz sorumluğuna dayanarak tazminat talep edebilmesi için kendi ağır kusuru nedeniyle illiyet bağının kesilmemiş olması gerekir. Bozma ilamından önce davacı şirketin ağır kusuruna ilişkin dosyaya sunulan bir bilgi ve belge bulunmamakta iken, bozma kararı sonrasında ... ile davacı şirket ve ortakları arasında taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığı ve tapusunun iptali nedeniyle daha önce Hazine tarafından M. Uğur Kadayıfçıya tazminat ödendiğinin bilindiği halde davacı şirket tarafından tazminata konu taşınmazın alındığı, bu işlemin de gerçek bir satış işlemi olmadığı yönünde sunulan delillerin değerlendirilmemiş olması hatalıdır. Zira davacı şirketin taşınmazı kıyı kenar çizgisinde kaldığını bilerek satın almış olması halinde ağır kusuru nedeniyle oluşan zararından TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin sorumlu tutulması mümkün değildir. 1317 ada 7 sayılı parselin incelenen tapu kütük sayfasından 26/12/1996 tarihinde tevhit yoluyla ... adına tescil edildikten sonra 29/9/1998 tarih ve 5317 yevmiye nolu satış ile paylı şekilde Sedat Necmettin Akbayrak, Mehmet Nuri Tarım, Burhanettin Birsöz, Semih Mirel, Gülüzar Özcan adlı kişilere satış işlemlerinin yapıldığı, 23/5/2000 tarih ve 3744 yevmiye sayılı satış işlemi ile de tüm hisselerin davacı ... İnşaat Turizm Oto Eğt. Hiz. Petrol Ürün San. Tic. Ltd. Şti. adına tescil edildiği görülmektedir. Dava dilekçesi ekinde yer alan 23/03/2004 tarihli ...8. Noterliği tarafından düzenlenen imza sirkülerinden tapu maliklerinden Sedat Necmettin Akbayrak"ın, davacı şirketin ortağı ve şirket müdürü olduğu anlaşılmaktadır. İhbar olunan tarafından dosyaya sunulan 10/01/1995 tarihli protokol örneğinde ise 1316 ada 1 sayılı parselde yapılacak inşaatle ilgili olarak Mersin"de kurulu ...B.M İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ile 09/01/1995 tarihinde düzenlenen satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesine ilişkin olduğu ve M. Uğur Kadıyçı ile Sedat Necmettin Akbayrak ve Mehmet Nuri Tarım isimlerinin yazılarak imza altına alndığı görülmektedir. Dolayısıyla, mahkemece davacı şirket tarafından tazminata konu taşınmazın satın alındığı tarihte şirket yöneticilerinin ve ortaklarının kimler olduğu, ihbar olunana ileri sürdüğü gibi bu kişilerce tazminata konu taşınmaz üzerinde inşaat yapılmak üzere AKBM İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adı altında bir şirket kurulmuş olup olmadığı, davacı şirket ortakları ve yöneticileri ile bu şirket ortak ve yöneticilerinin aynı kişiler olup olmadıkları, davacı şirketin taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığından dolayı dava konusu edildiği ve ihbar olunana tazminat ödendiği hususlarını bilebilecek durumda olup olmadığının araştırılarak, davacı şirketin ağır kusurunun tespiti halinde TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenen kusursuz sorumluluğun şartları somut olayda gerçekleşmediğinden davanın bu gerekçe ile reddi gerektiğinin düşünülerek, tarafların tüm delilleri toplanıp oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
    Kabule göre de; 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Davacı adına olan tapu kaydı yargılama sırasında iptal edildiğinden dava tarihi itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir. Ne var ki; mahkemece, davacının satın aldığı tarihte satış senedinde gösterilen bedelin dava tarihine göre güncellenmesi yöntemiyle taşınmazın değerinin belirlendiği bilirkişi raporunun hükme esas alınmış olması da doğru değildir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; davacı ve davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 2.540,00.-TL vekâlet ücretinin hükmü temyiz eden taraflara karşılıklı olarak verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine 21/01/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi