Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/486
Karar No: 2016/470

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/486 Esas 2016/470 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/486 E.  ,  2016/470 K.

    "İçtihat Metni"


    Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi


    Sanıklar ... ve ... hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemlerinin suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu oluşturduğu kabul edilerek, TCK"nun 165/1, 52/2, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 3.600 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Sultanbeyli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.05.2010 gün ve 775-503 sayılı hükmün, sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 21.03.2013 gün ve 24905-7422 sayı ile;
    "Olay tarihinde müştekinin aracının çalınması üzerine müştekinin aracını bulabilmek amacıyla kendi çabasıyla daha önceden tanıdığı ve sabıkalı olduğunu bildiği sanık ...’nın yanına giderek aracının bulunmasını istediği ve sanık ...’nın da diğer sanık ... ile irtibata geçerek aracın teslimi konusunda müştekiden para talep ettiklerinin görüldüğü, müştekinin de sanıklarla buluşmak üzere yanlarına gitmeden önce durumu kolluğa haber verdiği ve sanıklara para verdikten sonra yakalattığı, olay anında müştekinin aracının sanıkların yanında olmadığı ve sanıkların parayı teslim aldıktan sonra aracın yanına gideceklerini belirtmeleri karşısında sanıkların üzerlerine atılı suçun dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığının tartışılmaması" isabetsizliğinden, 1412 sayılı CMUK"nun 326/son maddesi gereğince ceza süresi yönüyle kazanılmış hakkın korunması suretiyle bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.05.2013 gün ve 313697 sayı ile;
    "Sanıkların eylemine ilişkin olaya bakıldığında; müşteki ...’ın 07.05.2008 tarihinde çalışır vaziyette Sultanbeyli ilçe sınırları içerisinde bulunan Fatih Bulvarı üzerinde saat 00.15 sularında bıraktığı 2003 model Renault marka otomobili kimliği belirsiz kişilerce çalınmıştır. Bunun üzerine aracını bulmak isteyen müşteki olay günü sabahı, önceden tanıdığı ve aracını çalan kişilerle irtibat kurabileceğini düşündüğü sanık ...’dan yardım istemek için konuşmuş ve onun da ‘arkadaşları arayıp bakarım, 1-2 araba var, bizimkilerde mi öğrenip sana söylerim’ şeklindeki beyanı üzerine araya zaman fasılası da girmeden aynı anda sanık ..."nın, ... isimli bir başka şahsı araması ve müştekiye ait aracın plakasını ve bütün özelliklerini vermesiyle aracının bu sanıklarda olduğundan emin olmuştur. Sanıklar aracın iadesi için önce 2400 Lira para istemişler, müştekinin çok bulması üzerine de 1200 Liraya anlaşmışlardır. Ertesi gün de polise haber veren müşteki parayı teslim almak için gelen sanıkları suçüstü yakalatmıştır. Sanıklar parayı alırken aracın Avrupa Yakası Beylikdüzü bölgesinde olduğunu söylemişler ve gerçekten de araç sanıkların yakalanmasından sonra şüphe üzerine kontrol eden güvenlik güçlerince terk edilmiş vaziyette Alemdağ mevkiinde ele geçirilmiştir.
    Soruşturmayı yürüten Sultanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığı, sanıklar hakkında hırsızlık suçlamasıyla kamu davası açmış, yargılamayı yapan 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise sanıkların hırsızlık suçuna doğrudan veya fer’i fail olarak karıştıklarına dair delil bulunmadığı ancak çalınan aracı hırsızlık olduğunu bilerek kabul ettikleri gerekçesiyle 5237 sayılı Yasanın 165/1. maddesi uyarınca mahkûmiyet kararı vermiştir.
    Bu oluşa ve kabule göre; sanıkların üzerlerine atılı suçun temas ettiği kanun maddelerine bir başka deyişle hangi suç kalıbına uyabileceğine bakıldığında; 5237 sayılı Yasanın 141/1. maddesinde hırsızlık suçu ‘Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir’ şeklinde tarif edilmiştir. Müştekiye ait aracın çalınması eyleminin bu kalıba uyduğu tartışmasızdır ancak bu çalma eylemini sanıkların gerçekleştirdiğine dair dosya içerisinde mahkûmiyete götürecek bir delil bulunmamaktadır.
    Mahkûmiyete ve temyize konu olan 5237 sayılı Yasanın "suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi" başlıklı 165. maddesinde ise ‘Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı veya diğer mal varlığı değerini, bu suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır’ hükmü yer almaktadır ve bu maddedeki suç tipinde seçimlik hareket birden fazladır. Madde başlığından da anlaşılacağı üzere suça iştirak etmeksizin bir suçun işlenmesiyle elde edilen malvarlığı değerini kabul eden kişi bu suçun failidir. Olayımızda da; sanıkların aracı bizzat çaldıklarına dair delil yok ise de; müştekinin aracının çalındığından bahisle sanık ...’ya müracaatı üzerine sanık ... ile irtibata geçilmiş ve sanık ... şüpheye yer bırakmayacak şekilde müştekinin aracının plakasını ve bütün özelliklerini belirterek aracı para karşılığı teslim edebileceğini beyan etmiştir. Aracın bu konuşma sırasında sanıkların egemenliğinde olduğu, yakalanmalarından sonra söyledikleri bölgede terk edilmiş olarak bulunmasından da anlaşılmaktadır.
    Son olarak ilgili bir diğer suç tipi olan dolandırıcılık suçuna bakıldığında; 5237 sayılı Yasanın 157. maddesinde ‘Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir’ şeklinde düzenlenmiştir. Madde metnine göre, suçun oluşabilmesi için, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatmak gereklidir ve bu suçun maddi unsurudur. Olayımızda ise, hileli davranış olarak nitelendirilebilecek bir eylem bulunmamaktadır. Çünkü müşteki önce sanık ... ve onun vasıtasıyla da sanık ...’la irtibat kurduğunda çalınan aracın plakası ve özellikleri tereddüde yer vermeyecek şekilde müştekiye iletilmiş, parayı verdiğinde aracın iade edileceği müştekiye bildirilmiştir. Aracın paranın verildiği sırada sanıkların yanında olup olmamasının suça bir tesiri yoktur. Sanıklar araçla ilgili bilgi sahibi olmadan ve aracı temin etme imkanları bulunmadan müştekiye karşı araç ellerinde olduğu zannı uyandıracak hileli davranışlarla itimat telkin edip menfaat temini cihetine gitmiş olsalar belki bu suç düşünülebilir. Ancak müştekinin ilk sorduğu anda aracın ayrıntılı tarifini vermeleri ve aracın söyledikleri bölgede sanıkların yakalanmasından sonra terk edilmiş olarak bulunması bu ihtimali tamamen ortadan kaldırmaktadır.
    Bu açıklamalar doğrultusunda; sanıkların eylemi bu üç suç tipinden 165. maddede düzenlenen suç eşyasının kabul edilmesi suçuna uymaktadır. Çünkü aracı çaldıklarına dair delil bulunmamakta, dolandırıcılık suçunun ise; hileli davranışla aldatma şeklinde yasada tarif edilen yasal maddi unsuru oluşmamaktadır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 30.05.2013 gün ve 16328-16705 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık ..."in suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan beraatine ilişkin hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar ... ve ..."ın suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin hükümler ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; haklarında hırsızlık suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılan ve yapılan yargılama sonucunda, değişen suç niteliğine göre suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan mahkûmiyetlerine karar verilen sanıkların eylemlerinin, dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığının mahkemece değerlendirilmesinin gerekip gerekmediğinin tespitine ilişkindir.
    Yapılan müzakere esnasında, Ceza Genel Kurulu Başkanı ve bazı Genel Kurul Üyeleri tarafından; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra, 5271 sayılı Kanunun 253 ve 254. maddelerinde 6763 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin değerlendirilmesi gerektiğinin belirtilmesi üzerine, bu konu da ele alınıp incelenmiştir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Şikâyetçi ..."ın, 07.05.2008 tarihinde saat 00.50"de kolluğa müracaat ederek; aynı gece saat 00.15 sıralarında, Akşemsettin Mahallesi Fatih Bulvarı üzerinde bulunan bir marketin önüne çalışır vaziyette bıraktığı .... plakalı aracının çalındığını, aracını çalan şahısları görmediğini beyan ederek şikâyetçi olduğu,
    09.05.2008 tarihli olay ve yakalama tutanağında; saat 00.30 sıralarında, şikâyetçi ..."ın Sultanbeyli İlçe Emniyet Müdürlüğüne gelerek, 07.05.2008 tarihinde çalınan aracı ile ilgili olarak kendisini cep telefonundan arayan ... ve ..."ın, çalınan aracının kendilerinde olduğunu ve daha önce yüz yüze yaptığı görüşmelerde anlaştıkları gibi, 1.200 Lira getirmesi halinde aracını teslim edeceklerini söylediklerini beyan etmesi üzerine, şikâyetçinin adı geçen şahıslara vereceği 1.200 Liranın seri numaraları kayda geçildikten sonra tekrar kendisine iade edilerek takibe alındığı, şikâyetçinin yanında bulunan ... ile buluşma yeri olan Mimar Sinan Mahallesi Bosna Bulvarı Shell Benzinlik önüne geldiğinde, ..., ... ve ... isimli şahısların şikâyetçinin bulunduğu araca bindikleri, bir müddet beklendikten sonra şahısların bulunduğu araca yaklaşıldığı sırada şüphelilerin görevlileri fark etmesi üzerine, ..."ın kaçmaya çalıştığı ancak yakalandığı, ..."ın üst aramasında daha önceden seri numaraları alınan 500 Lira ile şikâyetçinin çalınan aracına ait bilgilerin yazılı olduğu bir adet kağıt parçasının, ..."nun üzerinde ise 700 Lira paranın ele geçirildiği bilgilerine yer verildiği,
    Sanıklar ... ve ..."ın 09.05.2008 tarihinde hırsızlık suçundan tutuklandıkları, 14.05.2008 tarihinde ise salıverildikleri,
    16.05.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; aynı gün saat 16.00 sıralarında yapılan ihbarda, plakasız, yeşil renkli bir aracın, ... numaralı evin önünde kapıları açık vaziyette, beş gündür terk halinde olduğunun bildirilmesi üzerine belirtilen yere gidildiğinde, sözü edilen aracın şikâyetçinin çalınan aracı olduğunun tespit edildiği,
    07.05.2008-08.05.2008 tarihlerindeki telefon görüşmelerine ilişkin HTS kayıtlarına göre; 08.05.2008 tarihinde sanık ... ile şikâyetçinin kullandığı telefonlardan yedi kez karşılıklı arama yapıldığı, sanıklar ... ile ..."ın kullandığı telefonlardan ise 07.05.2008-08.05.2008 tarihlerinde yirmi beş kez karşılıklı arama yapıldığı ve ilk arama kaydının 07.05.2008 günü saat 19.54"te sanık ..."ın kullandığı telefondan sanık ..."nın kullandığı telefonun aranmasına ilişkin olduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Şikâyetçi ...; 07.05.2008 gecesi saat 00.15 sıralarında, bir market önünde çalışır vaziyette bıraktığı aracının çalındığını, aynı gün kahvehanede oturduğu sırada o bölgede hırsız olarak bilinen sanık ..."yı gördüğünü, yanına giderek aracının çalındığını söyleyip, bulunması için yardımcı olup olmayacağını sorduğunu, sanık ..."nın "Arkadaşları arayıp bakarım, bir iki araba var, bizimkilerde mi öğrenip sana söylerim" dedikten sonra ... isimli bir kişiyle telefonla görüştüğünü, görüşme sırasında bu şahsın sanık ..."ya içlerinde kendi aracının plakasının da bulunduğu üç adet araç plakası verdiğini, bunun üzerine 34 UF 032 plakalı aracın, çalınan aracı olduğunu söylediğini, şahsın ayrıca aracının özelliklerini de ayrıntılı olarak verip, 2.400 Lira karşılığında aracı kendisine teslim edeceğini beyan ettiğini, bu rakamın fazla olduğunu söylemesi üzerine sanık ..."nın telefonla tekrar sanık ..."ı aradığını, daha sonra sanıklar ... ve ... ile birlikte Aydos"ta bir kafede buluştuklarını, aracını kendisine 1.200 Lira karşılığında teslim etmeleri hususunda anlaştıklarını, sanıkların parayı hemen istediklerini ancak aracını görmeden parayı vermeyeceğini söylediğini, bunun üzerine sanıkların, "Sen şimdi işine bak, aracın Beylikdüzü"nde, sen parayı hazırla, biz seni aradığımızda aracını görüp parayı verirsin" dediklerini, 08.05.2008 tarihinde saat 20.00 sıralarında sanık ..."nın kendisini telefonla arayarak "parayı hazırladıysan aracını sana teslim edeceğiz" dediğini, paranın hazır olduğunu söylemesi üzerine Bosna Bulvarında bulunan Shell Petrol önünde buluşmayı kararlaştırdıklarını, sanıkların yanına gitmeden önce konuyu polise bildirdiğini, ... ile birlikte buluşma yerine gittiklerinde sanıklar ..., ... ve inceleme dışı sanık ..."i gördüğünü, burada kendisinden istenen 1.200 Lirayı sanık ..."ya verdiğini, onun da paranın bir kısmını sanık ..."a verdiğini, sanıkların aracının Avrupa Yakasında Beylikdüzü"nde olduğunu söylediklerini, bu sırada polislerin müdahalesi üzerine sanıkların yakalandıklarını, şikâyetçi olduğunu,
    Tanık ...; olay günü yanına gelen şikâyetçinin, aracının çalındığını ve çalan kişilerle bağlantı kurduğunu söylediğini, hatta birileri ile para karşılığında aracın teslimi konusunda telefon görüşmesi yaptığını, kendisinden bu şahıslarla buluşacağı sırada yanında olmasını istediğini, şikâyetçi ile birlikte iken sanık ..."nın da içlerinde bulunduğu üç kişinin yanlarına geldiğini, sanıkların şikâyetçiye "Belirttiğimiz parayı ver, hep beraber Avrupa Yakasına Beylikdüzü"ne gideceğiz, aracını orada teslim edeceğiz" dediklerini, bu sırada polislerin gelerek sanıkları yakaladıklarını,
    İnceleme dışı sanık ...; 08.05.2008 tarihinde sanık ..."nın evinde bulundukları sırada iki kişinin arabayla gelip kendilerini aldıklarını, sanık ..."ın da yanlarına geldiğini, araçta iken sanık ..."ın şikâyetçiye Beylikdüzü"ne gidilmesi gerektiğini söylediğini, bu sırada sanık ..."ya bu şahısların kim olduğunu sorduğunda "Bunların aracı çalınmış, bulursak bize kıyak geçecekler" şeklinde cevap verdiğini, şikâyetçinin evinin bulunduğu Altıntepe"ye gittiklerini, burada yanlarına polislerin geldiğini,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık ... kollukta susma hakkını kullanmış,
    Savcılıkta; 07.05.2008 tarihinde sanık ..., şikâyetçi ve Mehmet Yıldız isimli şahsın birlikte yanına geldiklerini, sanık ..."nın şikâyetçinin aracının çalındığını söylediğini, birlikte Aydos"a gittiklerini, orada kimseyi bulamadıklarını, tekrar Uzundere"ye döndüklerini, iddiaların aksine sanık ... veya şikâyetçinin, kendisini cep telefonundan aramadıklarını ve sanık ..."ya telefonda çalınan araca ilişkin bilgi vermesinin söz konusu olmadığını, bu şahısların doğrudan yanına geldiklerini, daha sonra şikâyetçinin tanımadığı birkaç kişi ile birlikte tekrar yanına geldiğini, onlara çalınan aracın karşıda olabileceğini söylediğini, şikâyetçiye bu işin 2.000- 2.500 Liraya mal olacağını söyledikleri için olay gecesi saat 24.00 sıralarında sanık ... ve şikâyetçinin kendisini araba ile aldıklarını, "evden para alacağız" dediklerini, birlikte Altıntepe"ye gittiklerini, bu sırada polislerin geldiğini, şikâyetçinin aracının çalınması ile ilgisinin olmadığını,
    Sorguda; şikâyetçi, sanık ... ve Mehmet Yıldız"ın geldikleri sırada yanlarında birkaç kişinin daha olduğunu, bu şahısların aracın bulunmasının 2.500 Liraya mal olacağını söylediklerini, kendisinin bu şekilde bir söz söylemediğini,
    Mahkemede; sanık ..., şikâyetçi ve Mehmet Yıldız"ın, şikâyetçinin çalınan aracını bulmak için yardım etmesini istediklerini, birlikte Aydos"a gittiklerini, ancak bulamadıklarını, aynı günün akşamı şikâyetçinin, bulundukları eve gelerek kendilerini eğlenmeye götüreceğini söylediğini, yolda polislerin kendilerini yakaladığını, şikâyetçiden para almadığını,
    Sanık ... soruşturma evresinde; 07.05.2008 tarihinde saat 15.00 sıralarında, daha önceden tanıdığı Ayşe isimli bayanın kendisini telefonla arayarak "Arkadaşımın aracı çalınmış, senin eski çevrenden insanlar var, bulunması için yardımcı olur musun" dediğini, yardımcı olmayı kabul ettiğini, aynı gün şikâyetçi ile birlikte sanık ..."ın yanına gidip aracın bulunması için konuştuklarını, sanık ..."ın "Arabayı sağa sola sorarım" dediğini, daha sonra hep birlikte araç ile ilgili etrafa haber vermek için Aydos"a gittiklerini, Aydos"ta kimseyi göremediklerini, ertesi gün Ayşe"nin tekrar kendisini arayarak buluşmak istediğini, belirttiği yere gittiğinde şikâyetçi ile tanımadığı kişileri gördüğünü, sanık ... da olduğu halde hep birlikte Altıntepe"ye gittiklerini, o sırada polislerin geldiğini, iddiaların aksine kendisinin ilk önce Ayşe ile görüşüp daha sonra şikâyetçiyle telefonla görüştüğünü, sanık ..."ı telefonla aradığında, ..."ın kendisine üç adet araç plakası ve çalınan aracın özelliklerini vermediğini, şikâyetçiyle aracın teslimi için 1.200 Liraya anlaşmaları gibi bir durumun söz konusu olmadığını, yine 08.05.2008 günü aracı teslim etmek için şikâyetçiyi aramadığını,
    Kovuşturma evresinde ise; Ayşe isimli şahsın kendisine şikâyetçinin aracının çalındığını söylediğini, bir keresinde de şikâyetçi ile birlikte yanına geldiklerini, kendisinin önce Aydos"a gittiğini ancak aracı bulamadığını, sanık ..."a ulaşıp durumu anlattığını, kendisinin ve şikâyetçinin bulunduğu ortamda sanık ..."ın Beylikdüzü"nden birisiyle telefon görüşmesi yaptığını, daha sonra sanık ..."ın, aracı bulduğunu ancak 2.500-3.000 Lira para istediklerini söylediğini, bu olay sonrasında evinde ... ile birlikte oturduğu sırada şikâyetçinin gelerek, Beylikdüzü"ne aracı almaya gideceğini söyleyip birlikte gitmeyi teklif ettiğini, şikâyetçinin kullandığı araca binip Altıntepe"ye gittiklerini, şikâyetçinin evinin önünde polislerin beklediğini gördüğünü, bu sırada sanık ..."ın da yanlarında olduğunu, polislerin kendilerini yakaladıklarını,
    Savunmuşlardır.
    Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki sonuca ulaşılması bakımından hırsızlık, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi ve dolandırıcılık suçları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
    TCK"nun 141. maddesinde hırsızlık suçu; "Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" olarak tanımlanmıştır.
    Hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı ile birlikte zilyetliktir. Kanunda "zilyet" kelimesi ile "başkasına ait" olma kelimesi aynı anda kullanılmıştır. Bu şekilde kanun koyucu, iki farklı hukuki duruma aynı anda yer vererek hırsızlık suçunda ziyetlik ile mülkiyeti ayırmış, her ikisini de koruma altına almıştır.
    Suçun konusu taşınır mallardır. Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterlidir. Madde metninde geçen "almak" fiilinden maksat ise, suç konusu mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesidir.
    Aynı kanunun "suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi" başlığını taşıyan 165. maddesi; "Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı veya diğer malvarlığı değerini, bu suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
    Kanun koyucunun bu suçu ihdas etmesinin sebebi, suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen menfaatlerin piyasada tedavüle konulmasının ve suç işlemenin bir menfaat temini açısından cazip bir yol olarak görülmesinin önüne geçmektir. Bir suçtan doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen her türlü ekonomik değer, yani malvarlığı değerleri, suçun konusunu oluşturabilir. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu, seçimlik hareketli bir suç olup, daha önce işlenmiş olan suçtan elde edilen eşyanın kabul edilmesi veya satın alınması, söz konusu suçu oluşturmaktadır. Bu suç, doğrudan kastla işlenebileceği gibi olası kastla da işlenebilir.
    Dolandırıcılık suçu ise 5237 sayılı TCK’nun “Dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
    Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
    1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
    2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
    3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
    Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
    Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarar olmalıdır.
    Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
    Bu aşamada uzlaşma hükümlerine de değinmekte zorunluluk bulunmaktadır.
    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, "Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir" hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
    19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK"nun 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK"nun 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir.
    5271 sayılı CMK"nun 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değiştirilen ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
    "(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
    a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
    b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
    1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
    2. Taksirle yaralama (madde 89),
    3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
    4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
    5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
    suçları.
    (2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
    (3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez." şeklinde belirlenmiş iken, suç tarihinden sonra 09.07.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle CMK"nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasına "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz" cümlesi eklenmiş,
    02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı "Uzlaştırma" olarak değiştirilmiş ve;
    "(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
    a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
    b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
    1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
    2. Taksirle yaralama (madde 89),
    3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
    4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
    5. Hırsızlık (madde 141),
    6. Dolandırıcılık (madde 157),
    7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
    8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
    suçları.
    c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
    (2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
    (3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz..." şeklinde maddenin kapsamı genişletilmiştir.
    02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile uzlaşma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK"nun 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanunun 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaşma kapsamına alınmış, takibi şikâyete bağlı olan suçlarda etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Suça sürüklenen çocuklar yönünden, mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaşma kapsamına dahil edilmiştir.
    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nun "Mahkeme tarafından uzlaştırma" başlıklı 254. maddesi;
    "(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
    (2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir" şeklinde iken,
    19.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 25. maddesi ile;
    "(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
    (2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır" biçiminde yeniden düzenlenmiş,
    02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile ise CMK"nun 254. maddesinin birinci fıkrası;
    "Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir." şeklinde değiştirilmiştir.
    Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaşma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaşma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaşma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir.
    Uzlaşma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaşma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaşmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir
    Öte yandan ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
    5237 sayılı TCK"nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanunun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması", “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.
    Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında dosya içeriği değerlendirildiğinde;
    Şikâyetçinin, 07.05.2008 gecesi saat 00.15 sıralarında, bir market önünde çalışır vaziyette bıraktığı aracının çalınması üzerine, daha önceden hırsızlık olaylarına karıştığını duyduğu sanık ..."dan aracını bulmak için yardım istediği, sanık ..."nın da bu konuda sanık ..."la irtibata geçtiği, sanık ..."ın, şikâyetçinin aracının plakasını verdiği ve özelliklerini de ayrıntılı olarak bildirdiği, sanıkların aracın teslimi için şikâyetçiden para talep ettikleri, şikâyetçinin aracını görmeden parayı vermeyeceğini belirtmesi üzerine, parayı hazırlamasını, kendisine aracını gösterip, parayı aldıktan sonra teslim edeceklerini söyledikleri, 08.05.2008 tarihinde saat 20.00 sıralarında sanık ..."nın şikâyetçiyi telefonla arayarak parayı hazırladıysa aracını teslim edeceklerini söylemesi üzerine, şikâyetçinin paranın hazır olduğunu beyan ettiği ve buluşma yeri kararlaştırdıkları, şikâyetçinin buluşma yerine gitmeden önce kolluğa haber verdiği, buluşma yerinde sanıkların aracın Beylikdüzü"nde olduğunu söyledikleri, şikâyetçinin anlaştıkları parayı sanıklara vermesinden sonra sanıkların kolluk görevlilerince yakalandıkları ve 09.05.2008 tarihinde tutuklandıkları, 16.05.2008 tarihinde kolluğa yapılan ihbarda ise, Alemdağ Beldesinde beş gündür terk edilmiş bir aracın bulunduğunun belirtilmesi üzerine bildirilen yere giden görevlilerin, sözü edilen aracın şikâyetçinin çalınan aracı olduğunu tespit ettikleri olayda; şikâyetçinin çalınan aracının, sanıklar ... ve ..."ın hakimiyetinde olduğunun ve aracın bu sanıklar tarafından çalındığının kabulü halinde TCK"nun 141 ve 143. maddeleri uyarınca gece vakti hırsızlık suçunu, aracın sanıkların ellerinde olduğunun ancak sanıkların hırsızlık eylemine iştirak etmediklerinin kabulü halinde TCK"nun 165. maddesinde düzenlenen suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu, sanıkların, şikâyetçinin aracı hakimiyetleri altında olmamasına ve aracı teslim etme imkanları bulunmamasına rağmen, aracın kendilerinde olduğuna ve teslim edeceklerine ilişkin hileli davranışlarla şikâyetçiyi aldatıp, onun zararına olarak, kendilerine yarar sağlamaya çalıştıklarının kabulü halinde ise TCK"nun 157 ve 35. maddeleri uyarınca dolandırıcılık suçuna teşebbüsü oluşturacağı göz önünde bulundurularak; mahkemece mevcut deliller tartışılıp, delillerle sonuç arasındaki bağ, diğer bir söylemle bu delillerle neden bu sonuca ulaşıldığı da anlatılarak, sanıkların eylemlerinin hukuki nitelendirmesinin yapılmasında ve eylemin teşebbüs aşamasında kalan dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulü halinde, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu dolandırıcılık suçunun uzlaşma kapsamına alınması nedeniyle, sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, mahkemece mevcut deliller tartışılıp, delillerle sonuç arasındaki bağ, diğer bir söylemle bu delillerle neden bu sonuca ulaşıldığı da anlatılarak, sanıkların eylemlerinin hukuki nitelendirmesinin yapılmasında ve eylemin teşebbüs aşamasında kalan dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulü halinde, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu dolandırıcılık suçunun uzlaşma kapsamına alınması nedeniyle, sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
    2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 21.03.2013 gün ve 24905-7422 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Sultanbeyli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.05.2010 gün ve 775-503 sayılı hükmünün, mahkemece mevcut deliller tartışılıp, delillerle sonuç arasındaki bağ, diğer bir söylemle bu delillerle neden bu sonuca ulaşıldığı da anlatılarak, sanıkların eylemlerinin hukuki nitelendirmesinin yapılmasında ve eylemin teşebbüs aşamasında kalan dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulü halinde, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu dolandırıcılık suçunun uzlaşma kapsamına alınması nedeniyle, sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle BOZULMASINA,
    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.12.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi