Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/613
Karar No: 2016/469

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/613 Esas 2016/469 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/613 E.  ,  2016/469 K.

    "İçtihat Metni"


    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi

    Kimlik bilgilerini Nurettin ve Hatice"den olma 1976 Elazığ doğumlu, Elazığ-Merkez nüfusuna kayıtlı ... olarak beyan eden sanık hakkında, hırsızlık suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 35/2, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2005 gün ve 14-1081 sayılı hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
    Bu hükme yönelik olarak Adalet Bakanlığının 01.08.2012 gün ve 45436 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16.08.2012 gün ve 218550 sayılı ihbarnamede;
    "Tüm dosya kapsamına göre, hırsızlık suçundan sanık hakkında kamu davası açılmış ise de, yargılama aşamasında Elazığ Nüfus Müdürlüğünden gelen 09.12.2003 tarihli ve Fatih İlçe Nüfus Müdürlüğünden gelen 08.10.2002 ve 21.04.2003 tarihli yazılardan, sanığın nüfus kaydının olmadığının bildirilmiş olması karşısında, hazırlık soruşturması sırasında bildirilen ad, soyadı ve kimlik bilgilerinin gerçekte var olmadığı, iddianame ile de 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 163/2. maddesine aykırı olacak şekilde gerçek olmayan kimlik bilgilerine dayanılarak kamu davası açılmış bulunduğu cihetle, hayalî bir kişi hakkında mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği" gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 19.03.2013 gün ve 16262-5368 sayı ile;
    “Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının gönderme yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden, kabulü ile Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 28.11.2005 tarih ve 14-1081 karar sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi gereğince bozulmasına” karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.06.2013 gün ve 218550 sayı ile;
    “...5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş bulunan ve olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma kurumundaki bozma nedenleri aynı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasında dört bent halinde sırasıyla gösterilmiştir.
    Bozma nedenleri;
    5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan söz edilemeyecektir.
    Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
    Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, "tekriri muhakeme" yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
    4"üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay Ceza Dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay Ceza Dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
    Mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren durum, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde sınırlı bir biçimde sayılmıştır. Buna göre, mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine kararı veren mahkemece yeniden yargılama yapılabilmesi için, bozma nedeninin davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması gerekmektedir.
    Bozma nedeni, hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, cezanın kaldırılmasına Özel Dairece karar verilmesi yerine dosyanın mahkemesine gönderilmesi hukuka aykırı bir uygulama olacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında;
    Hükümlü ... hakkında hırsızlığa teşebbüs suçundan, gerçek olmayan kimlik bilgilerine dayanılarak kamu davası açıldığının anlaşılması karşısında, hayali bir kişi hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması yasaya aykırı olduğundan, Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak, bozma nedeni, mahkûmiyet hükmünün esasını çözmeye yönelik bulunup, yeniden yargılama yasağı nedeniyle belirlenen hukuka aykırılığın Özel Dairece, 5271 sayılı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca verilen cezanın kaldırılmasına karar verilmek suretiyle giderilmesi gerektiğinden, kararın bozularak bırakılmasının isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
    Nitekim, Yargıtay l5. Ceza Dairesinin 13.03.2012 gün ve 26362-31492 sayılı, 10. Ceza Dairesinin 26.03.2012 gün ve 2708-6637 sayılı, 14. Ceza Dairesinin 28.09.2012 gün ve 11852-9175 sayılı ve 3. Ceza Dairesinin 26.09.2012 gün ve 28734-31739 sayılı kararlarında da, hayalî bir kişi hakkında mahkûmiyet hükmü kurulamayacağına dair kanun yararına bozma istemlerinin kabulü üzerine, 5271 sayılı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince işlem yapılarak, verilen cezaların kaldırılmalarına karar verilmiştir.
    Sonuç ve istem:
    Yukarıda açıklanan nedenle;
    Dairenizin 19.03.2013 gün ve 16262-5368 sayılı kararında. "...5271 sayılı CMK"nun 309. maddesi gereğince bozulmasına" ibaresinden sonra gelmek üzere, "5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki yetkiye dayanılarak, hükümlü hakkındaki cezanın kaldırılmasına karar verilmesi" ibaresinin eklenmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.06.2013 gün ve 19862-15024 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; gerçekte var olmayan kişinin kimlik bilgileri esas alınarak açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu kurulan hükme yönelik, hayalî bir kişi hakkında hüküm kurulamayacağı gerekçesiyle kanun yararına bozma isteğinde bulunulması ve bu isteğin kabulü halinde Özel Dairece, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca mı, yoksa aynı fıkranın (d) bendi uyarınca mı işlem yapılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Olay tutanağında; 29.12.2001 tarihinde gündüz vakti, şikâyetçiye ait ikâmetin muhkem nitelikteki ahşap kapısını kırıp hırsızlık amacıyla içeri giren ve evde dolaştığı esnada şikâyetçi tarafından yakalanan kişinin, olay yerine gelen kolluğa teslim edildiğinin belirtildiği,
    Yakalanan kişinin üzerinden kimlik belgesi çıkmadığı ve aşamalarda kimliğini Nurettin ve Hatice oğlu, 1976 Elazığ doğumlu, Elazığ-Merkez-İkitepe nüfusuna kayıtlı "..." olarak beyan ettiği ve bildirdiği kimlik bilgileri esas alınarak iddianame düzenlendiği,
    Kovuşturma evresinde; sanığın nüfus kaydının gönderilmesi hususunda yazılan talimatlara cevap olarak Elazığ İl ve Fatih İlçe Nüfus Müdürlüklerinden gelen yazılarda, beyan edilen kimlik bilgileriyle nüfusa kayıtlı bir kişinin olmadığının belirtildiği,
    Aynı hususta Elazığ Nüfus Müdürlüğüne yeniden yazılan yazı sonrasında ise, farklı kimlik bilgilerine sahip olan, Nurettin ve Sündüs oğlu, 24.09.1976 İstanbul doğumlu ... adlı kişiye ait nüfus kayıt örneğinin gönderildiği,
    Yerel mahkemece, sanığın aşamalarda bildirdiği kimlik bilgileri doğrultusunda, Nurettin ve Hatice oğlu, 1976 Elazığ doğumlu ... hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu,
    Gerekçeli kararın tebliğ edilmesi için, kovuşturma aşamasında kimlik bilgileri gönderilen Nurettin ve Sündüs oğlu ..."in adresinin tespit edilmesi amacıyla mahkemece yapılan araştırma kapsamında, Eminönü Askerlik Şubesi Başkanlığından gönderilen yazıda, bu kişinin halen muvazzaf subay olarak görev yaptığının belirtilmesi üzerine, Nurettin ve Sündüs oğlu, 24.09.1976 İstanbul doğumlu ..."in tespit edilen adresine 26.01.2011 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ edildiği, ancak ..."in mahkemeye sunduğu 28.01.2011 havale tarihli dilekçesi ile, bu tebligatın isim benzerliği nedeniyle kendisine hata sonucu geldiğini beyan ederek tebligatı iade ettiği,
    Kendisine ulaşılamayan ve kolluk araştırması sonucunda da adres bilgileri tespit edilemeyen Nurettin ve Hatice oğlu sanık ... hakkındaki gerekçeli kararın, 26.07.2011 tarihli ve 28006 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak ilanen tebliğ edildiği,
    Kesinleştirilen bu hükme karşı kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulması hususunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.11.2011 gün ve 13107 sayı ile ihbarda bulunulduğu, ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce 16.01.2012 gün ve 2419 sayı ile, gerekçeli kararda kanun yolu bildirimlerine dair açıklamaların eksik yazılarak sanığın yanıltılması ve ayrıca tebligat işlemlerinin de hatalı yapılması sebebiyle hükmün kesinleşmediği gerekçesiyle kanun yararına bozma kanun yoluna başvuru isteminin reddedildiği,
    Bunun üzerine yerel mahkemece, gerekli kanun yolu bildirimleri de eklenerek gerekçeli kararın 06.04.2012 tarihli ve 28256 sayılı Resmi Gazetede ilanen tebliğ edildiği, bu karara karşı kanun yoluna başvurulmaması üzerine de 01.05.2012 tarihinde hükmün kesinleştirildiği,
    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile yerel mahkemece, dava dosyasına Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden kaydedilen, ancak dosyada fiziken bulunmayan belgelere göre; kesinleşen hükme yönelik olarak kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulmasından sonra, dosyanın inceleme için Yargıtay’da olduğu süre içerisinde ve Yargıtay 6. Ceza Dairesince kanun yararına bozma kararı verilmesinden önce, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz ve İlamat Bürosunca 10.09.2012 gün ve 5330 ilamat sayı ile düzenlenen "yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulması" istemli yazıda, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünden parmak izi kayıtları çıkartılan sanığın gerçek kimliğinin "..." olduğunun tespit edildiği bilgisine yer verildiği, hükmü veren mahkemece de 25.09.2012 gün ve 14-1081 sayılı ek kararla, nüfus kaydı bulunmayan sanık ... hakkındaki infazın durdurulmasına karar verildiği ve dosyanın Yargıtay’dan dönüşü beklenerek sonucuna göre yargılamanın yenilenmesi hususunun değerlendirileceğinin belirtildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "kanun yararına bozma" kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
    1412 sayılı CMUK"da “yazılı emir”, öğretide ise “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
    5271 sayılı CMK"nun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi durumunda karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmemesi halinde ise istem reddedilecektir.
    Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
    Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.
    Buna göre bozma nedenleri;
    5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma neticesinde yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
    Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya tamamen kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
    Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması halinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
    Aynı kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi durumunda cezanın kaldırılmasına, daha hafif cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gerekli kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
    Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
    26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “Adalet Bakanının uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hatalarından dolayı da yazılı emir vermeye yetkili olduğu, yazılı emir üzerine bozulan mahkeme hükmünün davanın esasını hallettiği surette yargılamanın tekrarlanmaması, davanın esasını halletmediği surette yargılamanın tekrarlanması gerektiği”, yine 03.06.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasını halleden kararlardan olduğu” belirtilerek, “yargılamanın tekrarlanması yasağı”nın sınırları belirlenmiştir.
    1412 sayılı CMUK’nun 343. maddesi ve bu maddenin uygulanma koşullarını belirten 26.10.1932 gün ve 29/12, 03.06.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları uyarınca, davanın esasını çözen kararların bozulması halinde, bozma nedenleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın, yargılamanın tekrarlanması yasaklanarak, Yargıtayca verilebilecek kararlar, cezanın çektirilmemesi veya daha az cezaya hükmedilmesi ile sınırlandırılmış ise de, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde farklı bir düzenlemeye dönülmekte ve davanın esasını çözen kararların kanun yararına bozulması halinde, bozma nedenlerinin, davanın esasını çözmeyen veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde, anılan İBK’nın öngördüğü yeniden yargılama yasağı kaldırılmak suretiyle, kararı veren hakim veya mahkemece, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olmamak koşuluyla, yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm veya kararın verilmesi usulü öngörülmüş bulunmaktadır.
    Öte yandan, mahkûmiyet hükümlerindeki hangi hukuka aykırılıkların "davanın esasını çözmeyen" yönüne ilişkin olduklarının incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
    Mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne ilişkin hukuka aykırılıklar, savunma hakkının kaldırılması veya kısıtlanması sonucunu doğuran usuli işlemler dışında kalan, davanın esasını çözümleyen yönüne (cezanın kaldırılmasına-daha hafif ceza tayinine) ilişkin olmayan hukuka aykırılıklardır. Hükmün 5271 sayılı CMK"nun 34, 230, 232 ve 289/1-g maddelerine aykırı olarak gerekçeyi içermemesi, görevsiz mahkemece hüküm verilmesi bu hukuka aykırılıklara örnek gösterilebilir. Yine yargılama, iddia ve savunma makamlarından oluşan muhakeme süjelerinin ortaklaşa faaliyeti ile gerçekleştirilir. Bunun doğal sonucu olarak, yargılama makamında bulunması gereken bir yargıcın yerine, yargılamanın bu niteliklere ve sıfata sahip olmayan bir kimsenin katılımıyla gerçekleştirilmesi ya da Cumhuriyet savcılarının hazır bulunması suretiyle yürütülmesi zorunlu bulunan ceza yargılamasının, Cumhuriyet savcısı katılmaksızın yürütülmesi, ön ödeme işlemi yapılmaksızın veya hakimin reddi istemi karara bağlanmadan hüküm verilmesi gibi haller, davanın esasını çözmeyen yönüne ilişkin hukuka aykırılıklardır. Bu nedenlerle mahkûmiyet hükmü yasa yararına bozulduğunda yerel mahkemede yeniden yargılama yapılacaktır. (A. Aydın Kuyucu, Açıklamalı ve İçtihatlı Ceza Yargılaması Hukukunda Kanun Yararına Bozma, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2012, s. 173)
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Suç failinin İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce dosyaya sunulan parmak izi kayıtlarına göre "..." adlı kişi olduğu ve bu kişi hakkında işlemlerin başlatıldığı bildirildiği halde, gerçekte var olmayan Nurettin ve Hatice"den olma, 1976 Elazığ doğumlu "..." hakkında dava açılması ve hüküm kurulması nedeniyle, Özel Dairece “gerçek olmayan kimlik bilgilerine dayanılarak kamu davası açılmış bulunduğu cihetle, hayalî bir kişi hakkında mahkûmiyet hükmü kurulamayacağının gözetilmemesi” gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulması isabetli ise de; tespit edilen bu hukuka aykırılık, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olmadığından, yerel mahkemece bozma sonrası başka bir işlem yapılmasına da gerek bulunmadığı, bu aykırılığın 5271 sayılı CMK"nun 309. maddesinin (d) bendi kapsamında kaldığı ve yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Özel Dairece CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca işlem yapılması ve gerçekte var olmayan "..." hakkındaki cezanın kaldırılması gerekirken, CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
    Öte yandan, mevcut delillere göre kimlik bilgileri hususunda gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu anlaşılan failin, hakkında dava açılmayan ve parmak izi raporunda gerçek kimliği “...” olarak belirtilen kişi olup olmadığı, parmak izi arşiv kayıtlarına konu kimlik bilgilerinin de doğru olup olmadığı hususlarında, gerçekte var olan fail yönünden yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna başvurulmasına engel de bulunmamaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.09.2005 gün ve 63-108 sayılı kararında; hakkında kamu davası açılan kişi yerine 5271 sayılı CMK"nun 225/1. maddesine aykırı olarak hakkında kamu davası açılmayan başka bir kişi hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik kanun yararına bozma kararının aynı Kanunun 309/4-b maddesi uyarınca verilmesi gerektiği kararlaştırılmış ise de, sözkonusu uyuşmazlıkta; hakkında dava açılan ve dava açılmadığı halde hakkında hüküm kurulan her iki kişinin de gerçekte var olan, aynı ad ve soyada fakat farklı nüfus bilgilerine sahip kişiler oldukları göz ardı edilmemelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca kanun yararına bozulmasına ve aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca gerçekte var olmayan ... hakkında verilen cezanın kaldırılmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; "itirazın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle" karşıoy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 19.03.2013 gün ve 16262-5368 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
    3- Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteğinin KABULÜNE, Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.11.2005 gün ve 14-1081 sayılı hükmünün 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca hakkında mahkûmiyet kararı verilen ancak gerçekte var olmayan ... hakkında verilen cezanın KALDIRILMASINA,
    4- Dosyanın mahalline iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.12.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi