Esas No: 2010/15-407
Karar No: 2010/501
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/15-407 Esas 2010/501 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
(Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 23/02/2010
NUMARASI : 2009/769-2009/84
Taraflar arasındaki “Menfi tespit, çek iptali ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 2. Asliye Ticaret Mahkemesince dava dilekçesinin yetki yönünden reddine dair verilen 12.03.2009 gün ve 2008/205 E., 2009/90 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 29.09.2009 gün ve 2009/4489-4893 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, yanlar arasında yapıldığı ileri sürülen 07.02.2007 tarihli sözleşme uyarınca, davalıya ödenen bedelin iadesi ve verilen çekten ötürü davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve istem halinde dava dilekçesinin yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi"ne gönderilmesine karar verilmiş ve verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesi, davalı tarafa 15.05.2008 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekilince sunulan 20.05.2008 günlü cevap dilekçesiyle de, süre uzatımı verilmesi isteminde bulunulmuş ve mahkemece verilen 21.05.2008 tarihli kararı ile "ilk itirazlar hariç" olmak üzere, HUMK"nın 197. maddesi hükmü gereğince, 10.07.2008 günü saat:10.00"a kadar dava dilekçesine cevap verme süresinin uzatılmasına karar verilmiştir. Davalı vekili, 20.05.2008 günlü cevap dilekçesinde, uyuşmazlığın çözümünde Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu bildirdiği halde; mahkemenin 21.05.2008 tarihli süre uzatımı kararının 06.06.2008 tarihinde kendisine tebliğinden sonra ve 10.06.2008 tarihli dilekçesiyle uyuşmazlığın çözümünde İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi"nin yetkili olduğunu bildirmiştir.
Dava "yazılı yargılama usulüne" tabidir. HUMK"nın 187, 188 ve 195. maddeleri hükümleri uyarınca, yazılı yargılama usulüne tabi davalarda yetkisizlik itirazı, ilk itiraz olarak on günlük cevap süresi içerisinde ileri sürülebilir. Ne var ki, HUMK"nın 197 ve 198. maddeleri gereğince yasal koşullarının oluşmasıyla, mahkemece, cevap süresinin uzatılmasına karar verilmesi durumunda da, uzatılan süre içerisinde de yetki itirazında bulunulması mümkündür. Ancak, az yukarıda da açıklandığı üzere, somut olayda mahkemece davalı vekiline ilk itirazların dışında olmak üzere süre uzatımı verilmiştir. Buna göre, 10.06.2008 tarihinde yapılan yetkisizlik ilk itirazı, süresinde değildir. Bu sebeple, süresinde yapılmayan yetki itirazının reddiyle, uyuşmazlığın esası incelenerek, hüküm kurulması gerekirken, mahkemece dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan borçlu olunmadığının tespiti, çek iptali ve terditli olmak üzere istirdat istemine ilişkindir.
Mahkemenin, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine dair verdiği karar; Özel Daire’ce, yukarıda yazılı olduğu üzere süresinde yetki itirazında bulunulmadığı gerekçesiyle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı vekili tarafından süresinde yetki itirazında bulunulup bulunulmadığı; burada varılacak sonuca göre, yetkisizlik kararı veren Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin davaya bakmaya yetkili olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun “yetki konusundaki hükümlerinin” ve buna bağlı olarak ta “yetki” ile “sözleşme” kavramlarının somut olaydaki uyuşmazlıkla sınırlı olarak açıklanmasında yarar görülmüştür:
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 9.maddesi, tersine bir yasa hükmü olmadıkça, her davanın, açıldığı tarihte davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinde görüleceğini öngörmektedir. Bu hükme göre, genel yetkili mahkeme davalının ikametgâhı mahkemesidir.
Aynı Kanunun 10. maddesinde ise, sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinde dahi dava açılabileceği belirtilmiştir. Bu hüküm, özel yetkiye ilişkin bir düzenlemeyi içermektedir.
Anılan Kanunun 22. maddesinde de, tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri belirtilmiştir.
Yine aynı Kanunun 23.maddesinde;
“Salahiyettar olmıyan bir mahkemede aleyhine dava ikame olunan kimse esasa girişmezden evvel bu bapta itirazda bulunmazsa o mahkemenin salahiyetini kabul etmiş addolunur. Şu kadar ki munhasıran iki tarafın arzularına tabi olmıyan mesail bundan müstesnadır.Mahkeme bu nevi davalarda hitamı mahkemeye kadar re"sen veya iki taraftan birinin talebi üzerine ademi salahiyet kararı verir. Mahkemenin salahiyattar olmadığını iddia eden taraf salahiyettar mahkemeyi beyana mecburdur.”
Denilmektedir.
Hemen belirtmelidir ki usul hukukumuzda yetki, bir davaya hangi yerdeki hüküm (hukuk) mahkemesi tarafından bakılacağını ortaya koyan bir kavramdır. Her mahkemenin yargı yetkisi, belli bir coğrafi bölge ile sınırlı olup, buna o mahkemenin yargı çevresi denir. Bu yargı çevresinin sınırları, idari teşkilat sınırlarına göre belirlenir. İlçe asliye ve sulh mahkemelerinin yargı çevresi bulundukları ilçenin; il merkezindeki asliye mahkemesinin yargı çevresi ise, merkez ilçenin; sınırları içinde kalan bölgeyi kapsamaktadır.
Mahkemelerin yetkileri kanunla düzenlenir (Anayasa md.142). Hiç kimse, kanunen tabi olduğu (kanunla yetkili kılınan) mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamaz(Anayasa md. 37).
Yetki kuralları, bütün davalar ve bazı davalar için olmak üzere ikiye ayrılır:
Bunlardan kural olarak bütün davalar için uygulanan yetki kuralına, genel yetki kuralı ve bu mahkemeye de genel yetkili mahkeme denir. Genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahındaki mahkemedir. Her dava, (kanunda aksine hüküm bulunmadıkça) açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu-HUMK-.md.9, I, c. 1 ).
Bundan başka, bazı davalar için davalının ikametgâhı mahkemesi yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Örneğin, sözleşmeden doğan davalarda, sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yerdeki mahkeme de yetkilidir (HUMK.md.10). İşte bazı dava veya dava çeşitleri için kabul edilen bu istisnai nitelikteki yetki kurallarına özel yetki kuralları denilmektedir.
Kural olarak, özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz, yani onunla birlikte uygulanır; dolayısıyla, sözleşmeden doğan davalar davalının ikametgahındaki mahkemede açılabileceği gibi sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yerdeki mahkemelerden birinde açılabilir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 10.maddesi, sözleşmeden doğan davalara ilişkin özel yetki kurallarını düzenlemektedir.
Anılan maddede geçen “sözleşme”den maksat, konusu malvarlığı (mamelek) hakkı olan borçlar hukukuna ilişkin sözleşmelerdir (satış, karz, hizmet, kira, istisna ve vekâlet sözleşmelerinden doğan davalar gibi…).
Konusu şahıs varlığı hakkı olan (şahsın hukuku ve aile hukukuna ilişkin) sözleşmeler ile miras hukukuna ilişkin sözleşmeler bu hükmün düzenleme alanına girmemektedir. Ayrıca, kanundan ve sebepsiz iktisaptan (nedensiz edinmeden) doğan borçlara ilişkin davalarda da bu hüküm uygulanmaz.
Kanun, sözleşmeden doğan davalar için iki özel yetki kuralı getirmiş olup; bunlardan ilki “sözleşmenin yerine getirileceği yer”, diğeri ise “sözleşmenin yapıldığı yer” mahkemelerinin yetkisine ilişkindir.
Sözleşmeden doğan davalar hakkındaki yetki kuralları, kural olarak kamu düzenine ilişkin olmadığı gibi kesin yetki kurallarından da değildir.
Öte yandan, taraflar sözleşmeye yetki şartı koymak veya yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini de kabul edebilirler (HUMK.md.22).
Görülmektedir ki, sözleşmeden doğan dava, davacının seçimine göre, genel yetkili davalının ikametgahı mahkemesinde açılabileceği gibi sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yer ya da yetki sözleşmesi (şartı) ile yetkili kılınan yer mahkemelerinden birinde açılabilir.
Yeri gelmişken, “yetkiye itiraz” üzerinde durulmalıdır:
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun Yazılı Yargılama Usulüne ilişkin hükümlerinden 188.maddesinde;
“İtirazatı iptidaiye davanın bidayetinde esasa girişilmezden evvel hep birlikte dermeyan edilmezse bir daha mesnu olmaz.
Hakimin re"sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlarla 98 inci madde hükmü mahvuzdur.”
Denilmektedir.
Buna göre; yetki itirazının, davanın başında esasa girilmeden önce (varsa diğer bütün ilk itirazlarla birlikte) yapılması gerekir.
Bu nedenle yazılı yargılama usulünde, yetki itirazı ancak esasa cevap süresi içinde ileri sürülebilir (HUMK. md. 189,1, c.1). Cevap süresi kural olarak on gündür. Hâkim davalıya on günden fazla bir cevap süresi verebilir; bu halde, davalı yetki itirazını hâkimin vermiş olduğu bu (on günden fazla) cevap süresi içinde yapabilir. Cevap süresi hâkim tarafından uzatılmamış ise, davalı, on günlük kanunî cevap süresi geçtikten sonra (meselâ ilk oturumda) yetki itirazında bulunamaz.
Önemle vurgulanmalıdır ki, gerek on günlük cevap süresi ve gerekse de hâkim tarafından uzatılmış olan cevap süresi, ilk itirazlar bakımından “hak düşürücü” niteliktedir. Bu nedenle, hâkim yetki itirazının (ilk itirazın) süresinde yapılıp yapılmadığını kendiliğinden inceler. Davacı, davalının süresinden sonra yetki itirazında bulunmasına açıkça muvafakat etse (md. 202-II) bile, mahkeme, yetki itirazını süre aşımından dolayı reddetmekle yükümlüdür.
Davalı, yetki itirazını, ancak esasa cevap süresi içinde vereceği cevap lâyihasında (esasa cevapları ile birlikte) bildirebilir (md. 195/I). Daha açık ifadeyle, davalı cevap lâyihasında (varsa) yetki itirazını (ve diğer ilk itirazlarını) ve esasa cevabını birlikte bildirmek zorunda olup; cevap lâyihasında önce esasa ilişkin cevaplarını, sonra yetki itirazını bildirmiş olsa bile, yetki itirazı süresinde yapılmış sayılır, yani geçerlidir.
Diğer taraftan, davalı on günlük cevap süresi içinde ilk itirazlarını bildirmiş; esasa ilişkin cevaplarını bildirmek için hakimden süre talep etmiş ve hakim de esasa ilişkin cevapların bildirilmesi için bu süreyi vermişse bu durumda da yetki itirazının süresinde olduğunun kabulü gerekir. Yetki itirazı süresinde olduğundan, bu defa mahkemenin yetkisizlik kararının incelenmesi gerekmektedir.
Davalı yetki itirazında (kendi kanısına göre) yetkili olan mahkemeyi göstermek zorundadır (md.23-son cümle); göstermemişse, yetki itirazı reddedilir.
Bu genel açıklamalardan sonra, davanın kaynaklandığı eser sözleşmesi üzerinde de kısaca durulmasında yarar vardır:
818 sayılı Borçlar Kanunu’nu 355. maddesinde, eser (istısna) sözleşmesi: “İstısna, bir akittir ki onunla bir taraf (yüklenici), diğer tarafın (iş sahibi) vermeyi taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu hükme göre; yüklenici, eser sözleşmesinin konusu olan şeyi imal etmeyi (meydana getirmeyi) taahhüt eden ve imal ettiği şeyi de (eseri) iş sahibine teslim etme yükümlülüğü altına giren kişi ya da kuruluştur. İş sahibi ise, sözleşmeye konu olan eseri bedeli karşılığında imal ettiren ve imal edilen eseri teslim almakta menfaati olan gerçek veya tüzel kişiler veya iş ortakları ya da gruplaşmış müesseselerdir (Karataş İzzet, Eser Sözleşmeleri, Ankara 2009, sh. 30).
Eser sözleşmesi, hukuki nitelikçe borçlar hukukuna ilişkin bir sözleşme türüdür. Hal böyle olunca, HUMK.’nun 10.maddesinde yer alan özel yetki kuralları bu sözleşme türünde de uygulama alanı bulmaktadır.
Eser sözleşmesinden kaynaklanan bir davada yetkili mahkeme, genel yetkili davalının ikametgahı mahkemesi olabileceği gibi, özel yetkili sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yer mahkemeleri de olabilmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Eldeki davada, dava dilekçesi davalı vekiline 15.5.2008 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı 20.05.2008 tarihinde verdiği süre uzatma ve yetki itirazı dilekçesinde Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu ilk itiraz olarak ileri sürmüş, esasa ilişkin cevap müddetinin ise uzatılmasını istemiştir. Davalı daha sonra uzatılmış süre içinde verdiği 10.06.2008 tarihli cevap dilekçesinde de ayrıca yetki itirazını yinelemiş; bu kez İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi"nin yetkili olduğunu bildirmiştir.
Şu durumda; davalı 20.05.2008 tarihli dilekçe ile on günlük cevap süresi içerisinde yetki itirazında bulunduğuna göre davalının süresinde yetki itirazında bulunduğunun kabulü gerekir.
Ne var ki, davacı ile davalı arasında düzenlenen 07.02.2007 tarihli eser sözleşmesi kapsamına göre, 1 adet Arus marka YOSM Model 901 Yarı Otomatik Serigraf Baskı Makinesi ve 1 adet IRK 901 marka Kurutma Tünelinin davalı tarafından üretileceği belirgin olduğu gibi, makinelerin davacının Gebze Organize Sanayi Bölgesinde bulunan deposunda davalı tarafından montajının ve deneme baskılarının yapıldığı hususlarında da taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Bu hali ile uyuşmazlık eser sözleşmesinden doğmakta olup; sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda, sözleşmenin (akdin) yerine getirileceği (icra, ifa edileceği) yer mahkemesinde de dava açılabileceğinden (HUMK.md. 10) akdin ifa mahalli olan Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi de davaya bakmaya yetkilidir.
Hal böyle olunca; mahkemece işin esasına girilerek, taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yetkisizliğe ilişkin önceki kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.10.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Açılan davada davalı vekili süresi içerisinde verdiği dilekçede hem cevap süresinin uzatılmasını istemiş, hem de yetki itirazında bulunmuştur. Mahkemece talep yerinde görülerek ilk itirazlar dışında cevap verilmek üzere davalı vekiline süre verilmiştir. Davalı vekili verdiği cevapta hem esasla ilgili savunmalarını sunmuş, hem de yeniden yetki itirazında bulunmuştur.
Dava Gebze mahkemesinde açılmıştır. Davalı süresi içerisinde verdiği ilk cevap dilekçesinde usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmuş, yetkisizlik kararı ile dosyanın Bakırköy Asliye Hukuk mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire ( Somut olayda mahkemece davalı vekiline ilk itirazların dışında olmak üzere süre uzatımı verilmiştir. Buna göre 10.6.2008 tarihinde yapılan yetkisizlik ilk itirazı süresinde değildir. Bu sebeple süresinde yapılmayan yetki itirazının reddiyle uyuşmazlığın esası incelenerek, hüküm kurulması gerekirken, mahkemece dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır) gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece de direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı Özel Dairenin bozma gerekçeleri doğrultusunda bozulmuştur. Aşağıda açıklanan nedenlerle bu bozma kararına katılamıyorum:
Davalıya dava dilekçesi 15.5.2008 tarihinde tebliğ edilmiş davalı vekili süresi içerisinde verdiği cevapta yetki itirazında bulunmuş olup bu yön tartışma dışıdır. Ancak Özel Daire süresinde yapılan bu yetki itirazını maddi hata sonucu görmemiş, davalıya daha sonra verilen süredeki yetki itirazını usulsüz bularak işin esasının incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu irdeleme tamamıyla maddi hataya dayalıdır. Burada temyizde incelenecek husus yetki itirazının süresinde yapılıp yapılmadığı değil (çünkü süresinde yapılmıştır) yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi konusunda verilen yerel mahkeme kararının doğru olup olmadığıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında gerçekten bozmanın maddi hataya dayandığı kabul edilmiş, bu defa Genel Kurulda işin esasına girilerek yetkisizlik kararının doğru olmadığı, görevli mahkemenin Gebze Mahkemesi olması nedeniyle işin esasının incelenmesi gerekçe gösterilerek mahkeme kararı bozulmuştur. Bu bozma kararı usule uygun değildir. Hukuk Genel Kurulu istisnalar dışında (kamu düzenini ilgilendiren hususlar gibi) sadece yerel mahkeme ile özel daire arasında arasındaki uyuşmazlıklara bakabilir. Yerel mahkemenin incelemediği veya özel dairenin incelemediği hususlarda daha açık bir değimle bozma kapsamı dışındaki konuların incelenmesi mümkün değildir.
Somut olaya gelince ; mahkeme yetkisizlik kararı vermiş,özel daire bu kararın esastan doğru olup olmadığını incelemeksizin yetki itirazının süresinde olmadığından bu kararı bozmuştur. Yani Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki direnmeye konu karar yetki itirazının süresinde olup olmadığı meselesi olup, hangi mahkemenin yetkili olduğu meselesi değildir. Yapılacak iş mahkemenin yetki itirazının süresinde olduğu yolundaki direnme kararı yerinde olduğundan yetki yönünden verilen kararın esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesidir. Oysa burada Hukuk Genel Kurulu görevi olmadığı halde Özel Dairenin yerine geçerek yetki konusunda yerel mahkeme kararını incelemiştir. Sonuç olarak yetkisizlik kararı ile ilgili olarak Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında görüş ayrılığı çıkmadan bozma yapmış, böylelikle yetkili mahkeme bakımından Yerel Mahkemenin Özel Daire kararına karşı olası bir direnme kararının da önü kapatılmıştır. Ayrıca Yerel Mahkemenin verdiği yetkisizlik kararı Özel Daire tarafından da incelendiğinde mahkeme kararının onanması yoluna gidilebilecek iken bu yol da kapatılmıştır.
Tüm bu nedenlerle maddi hataya dayalı Özel Daire bozmasının kaldırılarak yetki yönünden verilen kararın incelenmesi gerekirken Yerel Mahkeme kararının bozulması gerektiği yönündeki gerekçeye katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.