Taraflar arasındaki “sigortalılık süresinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.05.2008 gün ve 2006/680 E., 2008/221 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 01.10.2009 gün ve 2008/13338 E., 2009/11707 K. sayılı ilamı ile;
“…Dava nitelikçe, davacının 09.07.1993-04.10.2000 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalısı sayılması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
24.07.2003 tarihli 4956 sayılı Yasa’nın 47. maddesi ile 1479 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 18. maddede bu Yasa’ya göre sigortalılık nitelikleri taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların hak ve mükellefiyetlerinin 04.10.2000 tarihinden itibaren başlayacağı ancak, bu Yasa’ya göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olan sigortalıların sigortalılıklarının bu Yasa’nın yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.04.1982-04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olan hesaplanacak prim borçlarının tamamını tebliğden itibaren bir yıl içinde ödemede bulundukları takdirde bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği bildirilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının 26.07.2005 tarihinde Kurum kayıtlarına intikal eden giriş bildirgesi ile 04.10.2000 tarihinden itibaren sigortalı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığı, vergi kaydı, esnaf ve sanatkar sicil kaydı ile oda kaydının bulunmadığı, 09.07.1993 tarihinden itibaren F..... Sağlık Hizmetleri Ticaret Ltd. Şti.’nin kurucu ortağı olduğu anlaşılmaktadır.
Davanın Yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Yasa’da 506 sayılı 79. maddesine koşut geçmiş hizmetlerin tesbitine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. 26.07.2005 tarihinden önce Kuruma sigortalılık için hiçbir başvurusu olmayan, sigortalı olma iradesini göstermeyen davacı hakkında, Kurumun 04.10.2000 tarihinden itibaren davacıyı sigortalı olarak kabul etmesi de dikkate alınarak, 04.10.2000 tarihinden önceki geçmiş hizmetlerin tesbitine karar verilmesi mümkün değildir. Zira, 1479 sayılı Yasa"nın geçici 18. madde 2. cümlede bu Yasa’ya göre tescil edilmiş olanların ...1982-2000 tarihleri arasında vergi kayıtlarının belgelemek şartı ile tescil edilebilecekleri öngörülmektedir. Davacının 04.10.2000 tarihinden önce herhangi bir tescilinin ve vergi kaydının bulunmadığı da görülmüştür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.11.2006 gün ve E:2006/21-703, K:2006/728 sayılı ile 04.02.2009 gün ve E:2009/21-10, K:2009/52 sayılı Kararlarında da bu hususlar özellikle belirtilmiştir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Kurum vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 1479 Sayılı Kanuna tabi Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı, limited şirket ortağı olduğu 09.07.1993 ile Kurumca sigortalılığının başlatıldığı 04.10.2000 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitini talep etmiştir.
Yerel mahkemece limited şirket ortaklarının Kuruma başvuru zorunluluğu aranmaksızın zorunlu sigortalı oldukları gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, davalı Kurumun temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme kararında direnmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 04.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescili bulunmayan davacının anılan tarih öncesi için limited şirket ortaklığına istinaden sigortalılığının tespitine karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ilgili yasal mevzuat ile mevzuatta meydana gelen değişikliklerin ve bu kapsamda özellikle sigortalılık niteliği taşıdıkları halde Bağ-Kur’a kayıt ve tescil yaptırmamış olanlar hakkında öngörülen düzenlemelerin irdelenmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, dava, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4-(b) bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkindir, ancak aynı Kanunun geçiş hükümlerini içeren Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 02.09.1971 tarihli ve 1479 Sayılı Kanunlara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ile sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesi ve kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği olarak davanın yasal dayanağının 1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkarlar Ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu olduğu belirgindir.
Davanın yasal dayanağını teşkil eden 1479 Sayılı Kanun, zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına en son alınan esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlara, kanunda yazılı sosyal güvenlik hükümlerini uygulama amacı taşımakta olup, 24. maddesi ile limited şirket ortaklarını sigortalı olanlar arasında sayarken, 26. maddesinde ise sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceğini ve kaçınılamayacağını, bu Kanuna göre sigortalı sayılanların sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescil yaptırmalarının zorunlu olduğunu, aksi durumda Kurum tarafından resen tescil işleminin yapılacağını hükme bağlamıştır.
Sosyal güvenlik hakkı, temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasalarda güvence altına alınmış ise de ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel değişimi sosyal güvenlik haklarına olumlu yansımakla birlikte, kimi zaman bu hakları sınırlayıcı düzenlemelere gidildiği de görülmektedir.
Bu kapsamda, sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde Bağ-Kur’a kayıt ve tescil yaptırmamış olanlar hakkında, 1479 Sayılı Kanunda, sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin belirli tarihlerden başlatılmasını zorunlu kılan düzenlemeler yer almaktadır.
Bu amaçla 619 Sayılı KHK’nin Geçici 1. maddesi;
“1479 sayılı Yasaya göre sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak, 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20.4.1982 tarihinden bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye ilişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.”
ifadelerine yer vermekte olup, 619 sayılı KHK 4.10.2000 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 8.8.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 günlü kararı uyarınca tüm hükümleriyle iptal edilmiştir.
Benzer bir düzenlemeyi öngören ve 4956 Sayılı Kanunun 47. maddesiyle Bağ-Kur Kanununa eklenen Geçici 18. maddesinde “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinden itibaren başlar. Bu kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıklarının, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları, 20.04.1982-04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemeleri, belgelenen bu sürelere ilişkin olarak hesaplanacak prim borçlarını, tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde ödemeleri kaydıyla bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği” düzenlemesi 24.07.2003 tarih 4956 sayılı Kanun ile getirilmiş ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş, maddede öngörülen başvuru süresi 02.02.2004 günü mesai bitimi itibariyle sona ermiştir.
Somut olayın incelenmesinde; davacının 09.07.1993 tarihinden itibaren limited şirket ortağı olduğu, 26.07.2005 tarihinde Kuruma ibraz edilen giriş bildirgesi ile 1479 Sayılı Kanun uyarınca kayıt ve tescil talebinde bulunduğu, bu tarihten önce Kuruma herhangi bir başvurusu veya prim ödemesi bulunmadığı, Kurumca 1479 Sayılı Kanunun Geçici 18. maddesi uyarınca sigortalılığının 04.10.2000 tarihinden itibaren başlatıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında; davacının Kuruma tescil için başvurduğu 26.07.2005 tarihinde yürürlükte bulunan düzenlemelere bakıldığında, sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin 04.10.2000 tarihinde başlatılmasına ilişkin 4956 Sayılı Kanunun 47. maddesi ile 1479 Sayılı Kanuna eklenen ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren Geçici 18. madde Kuruma başvuru tarihinde yürürlükte olup, anılan hüküm uyarınca 04.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescili bulunmayan sigortalıların sigortalılıkları 04.10.2000 tarihinden itibaren başlayacağından, bu kapsamda 04.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescilli bulunmayan davacının sigortalılığının anılan tarihten başlatılmasına ilişkin Kurum işlemi yerindedir.
Öte yandan davacının Geçici 18. maddenin 2. cümlesinde öngörülen ve 04.10.2000 tarihi öncesi döneme ait vergi kaydı bulunan dönemler için borçlanma imkanı sağlayan hükmünden yararlanmak için maddede belirtilen süre içinde Kuruma müracaatı bulunmadığından, süresinde borçlanma talebinde bulunmayan davacının geriye dönük olarak vergiye kayıtlı olduğu süreleri borçlanması ve buna dayalı olarak sigortalılığının tespitine de yasaca olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.10.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi.