14. Hukuk Dairesi 2016/16491 E. , 2017/7903 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.11.2013 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat talebi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 03.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı ... vekili, duruşmasız olarak temyizi ise davalı ... ... vekilleri tarafından istenilmekle, tayin olunan 31.10.2017 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... ile karşı taraftan davalı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Davacı vekili 12.11.2013 tarihli dilekçesi ile; davacının 1999-2009 yılları arasında ... ... Belediye Başkanlığı yaptığını, ... Belediyesi tarafından 2001 yılında hazineye ait olan 5129 ada 2 parselden müteşekkil taşınmazı Maliye hazinesinden satın aldığını, ... Belediyesinin toplam 39 ayrı parseli 19/08/2003 tarih ve 47 sayılı Meclis kararı ile satışa çıkardığını; ancak, Belediye Başkanı sıfatıyla doğrudan satışa girmesinin etik olmayacağını düşündüğünü, kendisinin satışa iştirak etmeyerek yerine ağabeyi ... ...’ın eşi ... ...’ın kardeşi davalı ... ...’dan ihaleye girmesini istediklerini, ihale bedelinin tamamının davacı tarafından belediyeye ödendiğini, davalının her an iade etme taahhüdünden ve aralarındaki akrabalıktan dolayı taşınmazın davalının üzerine almasında bir sakınca görmediğini, 5129 ada 2 parsel (7012 m2 satış bedeli 140.241.000.000 TL tescil yazısı 01.03.2004) ifraz görmek suretiyle 12, 13, 14, 15, 16 ve 17 nolu 6 parsele ayrıldığını, bu parsellerden 12 ve 17 nolu pasellerin satıldığını, satış bedelinin davacı tarafından alındığını, kalan 13, 14, 15 ve 16 nolu pasellerin satışı için ... ... tarafından..."e satış vekaleti verildiğini, vekaletten sonra satılan bir kısım taşınmazlar yönünden davalının bugüne kadar emaneten üzerinde bulunan parsellerle ilgili bir sorun çıkarmadığını, ayrıca davalının 18.08.2004 tarih 30197 yevmiye nolu vekaletnamesi ile satış konusunda çok geniş yetkili olan vekili ... ile davacı arasında dava konusu taşınmazın davacıya ait olduğu konusunda 16.12.2007 tarihli yazılı protokol yapıldıktan sonra davalının 06.03.2008 tarihinde vekilini azlettiğini ve müvekkilinin belediye başkanlığı sırasında oğlunu belediyeye aldırmasını, almadığı takdirde son kalan yeri zor alacağı konusunda tehditte bulunduğunu, taşınmazın 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesi açısından Dava konusu ... ili ... ilçesi ... mahallesi (eski 6499 ada 7 parsel, yeni 6681 ada 2 parsel) 900 m2 arsa cinsli taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, tescile karar verilmemesi halinde parselin güncel rayiç değerinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili taşınmazın değerinin 900.000-TL olduğunu, buna ilişkin harcın ikmali gerektiğini, ayrıca resmi belgelere karşı tanık dinlenmesine muvafakat etmediklerini, gelen ihale dosyasından anlaşılacağı üzere kök parsel olan 5129 ada 2 sayılı parseli 01.03.2004 tarihinde 140.241.000.000 TL ihale bedelini makbuzlar ile ödeyerek Encümen kararı doğrultusunda satın aldığını, ayrıca 16.12.2007 tarihli protokolün davalıyı bağlayıcı olmadığını, zira bu protokolü imzalayan davalının vekili..."in dava konusu taşınmazlardaki hak ve hisselerinin satışı konusunda yetkili olup davalı adına inançlı temlik sözleşmesi yapma yetkisi bulunmadığını, vekil aleyhine 2014/4886 sayılı Savcılık soruşturması bulunduğunu, davacının emlak vergilerini kendisinin ödediğini beyan etmesinin aralarındaki akrabalık ilişkilerinden dolayı hayatın olağan akışına uygun olduğunu, vergi borcunun davacı tarafından ödenmiş olması, ödediği miktar kadar davacı lehine alacak hakkını bahşettiğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı, davalının yasayı dolanmak amacıyla el ve işbirliği içerisinde oldukları ... Belediye Başkanlığının bu konuda herhangi bir dava açmadığı, hukuka aykırı sonucun elde edilmesine yönelik işlemler Kanuna karşı hile nedeniyle hukuken geçersiz olduğundan, taraflar arasındaki inanç sözleşmesinin geçersiz olduğu, resen gözetileceğinden ispat edilemeyen davanın reddine, 10.750,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili ve davalı vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
... 1. Noterliğinin, 18.08.2004 tarihli ve 30197 yevmiye nolu vekaletnamesinde; davalı ... ..."ın, sahibi bulunduğu 5129 ada 13, 14, 15 ve 16 parsel sayılı taşınmazlardaki hak ve hisselerini satması için ..."i vekil tayin ettiği, taşınmazların davacıya veya bir başkasına ait olduğuna ilişkin bir açıklamaya yer verilmediği, aksine "sahibi bulunduğum" ibaresine yer verildiği; vekaletname ile verilen yetkinin taşınmazların satışına ilişkin bulunduğu ve bunun dışında özel bir yetkiyi içermediği;
Davacı tarafından dosyaya sunulan, davalı ... ..."ın vekili... ile davacı ... arasında imzalanmış bulunan 16 Aralık 2007 tarihli "PROTOKOL" başlıklı belgede özetle, 6499 ada, 5 ve 7 parsel sayılı taşınmazların ..."a ait olduğu ve kendisine tapuda devredileceğinin yazılı bulunduğu görülmüştür. Davalıya vekaleten imzalanan bu protokol ile vekaletnamenin kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; vekilin bu protokolü hangi hukuki işlemin sebebi olarak kabul ettiği ve vekaletname ile kendisine verilen bir yetkinin kullanılması kapsamında kalıp kalmadığının ispatlanamadığı, bu nedenle protokolün davalı ... ..."ı bağlamayacağı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, taraflar arasında 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilen anlamda bir inanç sözleşmesi bulunmadığı gibi, davalının elinden çıkmış “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge de yoktur. Başka bir deyişle; davacı taraf, davalı ile aralarında inanç sözleşmesi bulunduğunu yazılı delil veya delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır.
Mahkemece bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmediği gibi dava konusu taşınmazın keşif sonucu belirlenen ve harcı yatırılan dava değeri üzerinden davalı lehine nisbi vekalet ücreti verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde dava dilekçesindeki değer üzerinden vekalet ücreti takdiri doğru görülmemiş, bu sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde davalıya iadesine, 1480 Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
31.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.