4. Hukuk Dairesi 2013/9730 E. , 2014/5916 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Korkuteli Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/09/2012
NUMARASI : 2006/297-2012/550
Davacı M.. O.. vekili Avukat M. M. tarafından, davalı O.. D.. aleyhine 18/04/2006 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/09/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının kendi görev ve sorumluluk alanı dışında sırf kişisel çıkar sağlamak amacı ile aleyhine idari ile adli makamlara başvurarak maddi ve manevi kaybına ve itibarının zedelenmesine neden olduğunu iddia ederek uğranılan zararın davalıdan tazminini talep etmiştir.
Davalı, davacı iddialarının gerçeği yansıtmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacının eyleminin davalının kişilik haklarını zedelendiği gerekçesiyle açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, zarar gören haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasına ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, Anayasa’da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.
İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan
kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.
Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.
Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.
Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, orta düzeydeki başka bir kişinin de böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve şikayet hakkını kullanmasının uygunluğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda taraflar arasındaki suya dayalı uyuşmazlığın yıllardır devam ettiği, ayrıca Korkuteli Kaymakamlığı 20/06/2001 tarihli kararıyla davalının şikayeti üzerine davacının suya olan müdahalesinin önlenmesine karar verildiği, akabinde suyun tekrar kesilmesi üzerine davalının davacıdan şüphelenerek savcılığa suç duyurusunda bulunduğu, açılan kamu davasında davalının görgüye dayalı bir bilgisi olmadığını sadece şüphesini dile getirdiğini belirterek şikayetinden vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Ancak davacı taraf dava dilekçesinde de dolaylı da olsa aslında davalının haklılığını kabul etmiştir. Şöyleki, suyu Kaymakamlık kararından sonra davalı ile çocukları arasında imzalanan sözleşmeye istinaden kullandığını bildirmiştir. Ancak bu sözleşme iddiasına yönelik olarak aslında böyle bir sözleşme bulunmadığı gerekçesiyle davacı çocukları aleyhine açılan kamu davasında başlangıçta Antalya 9. Asliye Ceza Mahkemesi 2005/54-2007/43 sayılı ilamı ile sanıklar yönünden özel evrakta sahtecilik suçundan ceza verilmiş ise de bu karar Yargıtay tarafından işlenen suçun niteliği gereği hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi mümkün olduğu gerekçesiyle bozulmuş, sonrasında da dosyada zamanaşımından düşme kararı verilmiştir. Tüm bu olaylar gözönüne alındığında davalının şikayet hakkını kullanması bakımından yeterli emarenin varlığı benimsenmelidir. Yukarıda belirtilen ilkeler ve saptanan olgular ışığında, davalı yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği kabul edilmelidir. Mahkemece, davanın reddine karar vermek gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle davalı yararına BOZULMASINA; bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 08/04/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.