1. Hukuk Dairesi 2015/3723 E. , 2017/5845 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ..."nın ölmeden önce adına kayıtlı 120 ada 4 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 128 ada 32 parsel sayılı taşınmazdaki 200/1790 hissesini satış göstermek sureti ile davalıya temlik ettiğini, murisin taşınmazları satmasını gerektirecek bir ihtiyacının olmadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, dava konusu yapılan satışların gerçek olduğunu, bedellerinin murise ödendiğini, bu satışlardan davacıların da haberdar olduklarını, satış tarihleri itibari ile murisin var olan rahatsızlıkları ile ilgili tedavi masrafları nedeni ile paraya ihtiyacının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yapılan satış işlemlerinin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1930 doğumlu muris ...’nın 09.08.2000 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı çocukları ...,..., ..., davalı oğlu ... ve dava dışı kızı ...’nın kaldıkları, dava konusu 128 ada 32 parsel sayılı taşınmazın 200/1790 payının 24.05.2000 tarihinde, 120 ada 4 parsel sayılı taşınmazın ise 06.04.2000 tarihinde muris tarafından satış sureti ile davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere,uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 190. ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 6. maddeleri uyarınca, herkes iddiasını ispat etmek zorundadır.
Somut olaya gelince; davacı tanıklarının dava konusu temliklerin mal kaçırma amaçlı yapıldığı yönünde ifadede bulunmadıkları, davalı tanığının ise satış gerçek olduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacılar tarafından temliklerin muvazaalı olarak yapıldığı iddiası kanıtlanmış değildir.
Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.