11. Ceza Dairesi 2017/13072 E. , 2017/4204 K.
"İçtihat Metni"Sanık ... hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan yürütülen yargılama neticesinde, mahkumiyetine ilişkin Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi"nce verilen 25.04.2013 gün ve 2012/22 Esas-2013/94 Karar sayılı hükmün, Yargıtay 21. Ceza Dairesi"nin 15.03.2017 gün ve 2015/10657 Esas-2017/1329 Karar sayılı ilamı ile onanmasına ilişkin karara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 02.05.2017 gün ve KD-15-2013/314308 sayılı yazısı ile 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesi uyarınca itiraz edilmekle dosya yeniden okunarak gereği düşünüldü:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı yerinde olduğundan KABULÜ ile Yargıtay 21. Ceza Dairesi"nin 15.03.2017 gün ve 2015/10657 Esas-2017/1329 Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA karar verilerek yapılan incelemede;
Sanık ..."ın yüzüne karşı, 25.04.2013 tarihinde usulüne uygun tefhim olunan hükmü, müdafinin yasal süresinden sonra 01.07.2013 tarihinde temyiz ettiği anlaşıldığından, vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE, 05.06.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Yüksek Daire çoğunluğu ile aramızda oluşan uyuşmazlık vekaletli avukatı bulunan sanığın avukatının yokluğunda sanığın yüzüne karşı verilen kararın temyiz süresini başlatıp başlatmayacağı hususundadır.
Sanık vekili 24.04.2013 tarihli dilekçesi ile duruşmaya katılmayacağını ve yokluğunda karar verilmesini beyan etmiştir.
Mahkemece 25.04.2013 tarihli celsede başka suçtan tutuklu bulunan sanık duruşmaya getirtilerek müdafiinin yokluğunda tefhim edilmiştir. .
Bu karara karşı sanık tarafından süresi içerisinde herhangi bir temyiz başvurusu yapılmamıştır. Daha sonra gerekçeli karar sanık müdafiine tebliğ edilmiştir. Vekil müdafii kararın kendisine tebliğinden itibaren 7 günlük süre içiresinde 01.07.2012 tarihinde kararı temyiz etmiştir.
Sanığın vekilinin yokluğunda ondan habersiz duruşmaya katılması ya da tutuklu olup vekilinin yokluğunda duruşmaya getirtilerek yüzüne karşı karar verilmesi hallerinde temyiz süresinin tefhimle başlatılması 7 günlük sürede müdafiine ulaşmaması ihtimali nedeni ile sanığın savunma hakkını kısıtlar mahiyettedir. Savunma Hakkının Kısıtlanması nedeniyle Adil Yargılanma İlkesinin ve yasa yoluna başvuru haklarının ihlali durumlarını ortaya çıkarabilir. Şöyleki; sanık kendisini iyi bir şekilde savunabilmek amacıyla vekil müdafii tutmuştur. Vekili mazereti nedeni ile duruşmaya katılmamıştır. Her ne kadar yasa yoluna başvuru hakları eksiksiz olarak sanığa okunmuş olsa da sanığın olayda tutuklu olması nedeniyle vekiline ulaşamaması veya zaten vekil tuttuğu ve vekili tarafından savunulacağını düşünmesi ya da kararın kendisinin yüzüne karşı verilmiş olması nedeniyle temyiz süresinin başlayacağı gibi teknik bir konuyu bilemediğinden temyiz başvurusunda bulunmamış olması her zaman mümkündür. Sanığın duruşmaya getirildiğinden ya da kendiliğinden geldiğinden haberdar olmayan sanık müdafiide kendisinin yokluğunda verilecek kararın kendisine tebliğ edileceği düşüncesiyle tutuklu sanıkla irtibata geçmemiş olabilir. Nitekim bu olayda başka suçtan tutuklu sanığın duruşmaya getirilerek kararın sanığın yüzüne karşı verilmiş olmasından müdafiinin haberinin olmadğı anlaşılmaktadır. Çünkü karar kendisine tebliğ edilince süresi içerisinde temyiz etmiştir. Öte yandan avukatın yokluğunda sanığın yüzüne karşı verilen kararların temyiz süresini başlatması uygulaması duruşmaları takip etmeyen sorumsuz sanıklar lehine, duruşmaları takip eden ya da zorla duruşmaya getirtilen sanıklar aleyhine bir durumda yaratmaktadır.
Gerek Ceza Muhakemesi Kanunu gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ceza davasında sanığın kendisini savunabilmek için avukattan yararlanabilmesi temel bir hak olarak öngörülmüştür. Nitekim sanıkta kendisini savunmak için avukat tutmuştur. Ancak sanığın avukatı kararın verildiği cesleye mazeret belirterek katılmamıştır. Her ne kadar Yüksek Yargıtay kararlarında müdafiilerin yokluğunda sanıkların yüzüne karşı verilen kararların temyiz süresini başlatacağı ayrıca müdafiiye tebliğe gerek bulunmadığı belirtilmekte ise de; Tebligat Kanununun 11. maddesinde vekille takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı yönünde açık bir düzenleme mevcuttur. Yine Tebligat Kanunun bu maddesinin devamında Ceza Mahkemesi Kanunu Hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiş ise de bu hükümün sanığın ya da ilgililerin duruşmalara çağrılması gibi hak düşürücü sürelerle ilgili olmayan hususlarla sınırlı olarak uygulanması gerekir. Tebligat Kanununda"CMK hükümleri saklıdır" derken Ceza Muhakemesi Kanununda Hukuk Muhakemesi usulü gibi her tebligatın müdafiiye yapılamayacağı vurgulanmak istenmiştir. Aksi düşünce her türlü delil ve araştırma ile maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlayan Ceza Yargılamasıyla bağdaşmaz.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında dayanılan 04.06.1984 tarih ve 2-196 sayılı Ceza Genel Kurulu kararı Ceza Mahkemesi Kanununda ki sanık lehine olan düzenlemelerden çok önceye dayanan bir karardır. Bu karardan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolu benimsemiş Ceza Mahkemesi Kanununda müdafii bulundurma ve işleri müdafii ile takip etme hususunda sanık lehine çok ciddi düzenlemeler yapılmıştır. O nedenle bu kararın dayanak olarak kullanılması doğru değildir. Öte yandan Yargıtay 21. Ceza Dairesinin kararına yapılan muhalefet gerekçesinde dayanılan Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2011/10-182 Esas ve 2012/13-1300 Esas sayılı kararlarının da yukarıda belirtilen hususlarla doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır.Bu nedenle itirazın bu kararlara dayandırılması da yerinde değildir. Bu hususlar nazara alındığında vekille takip edilen işlerde sanığın yüzüne karşı verilen kararın temyiz süresini başlatacağına dair Yargıtay uygulamalarının savunma hakkını kısıtlar mahiyette ve hukuka uygun olmadığı kanaatindeyim.
Yukarıda açıklanan nedenlerle tutulan ya da görevlendirilen müdafiin yokluğunda kurulan hükmün duruşmada hazır bulunan ya da zorla hazır edilen sanığa tefhim edilmesi kanun yoluna başvuru süresinin başlangıcına esas olmaması gerekir. Sanık müdafiinin hükmün kendisine tebliğ edilmesi üzerine tebliğ tarihinden itibaren yedi günlük süre geçmeden verdiği dilekçesindeki temyiz isteğide süresindedir. Bu nedenlerle kapatılan Yargıtay 21. Ceza Dairesinin kararının bu yönüyle doğru olduğu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu nedenlerle reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun Yüksek 21. Ceza Dairesinin kararının kaldırılarak temyizin süre yönünden Reddine dair görüşüne katılmadığımı saygılarımla arzederim.
...