22. Hukuk Dairesi 2019/9170 E. , 2020/102 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ: ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin 15 yıl çalışma ve 3600 gün çalışma koşullarını tamamlayarak iş yerinden ayrıldığını iddia ederek kıdem tazminatı ile fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil ücret alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Dairemizin 25.06.2018 tarihli ilam ile "" … Somut olayda, davalı vekili, temyiz aşamasında, davacının 01.05.1996 – 20.06.2003 tarihleri arasındaki 7 yıl 1 ay 20 günlük kıdem tazminatının ödendiğini belirterek 2.171.393.00 TL kıdem tazminatının davacı tarafa ödendiğini ve davacının ilgili ödemeyi aldığını belirttiği ve taraflarca imzalanmış olan belgeyi dosyaya sunmuştur. Ödeme belgesinin hakkı ortadan kaldıran özelliği nedeni ile yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereklidir. Bu sebeple davacı işçiden, davalının ödemeye ilişkin savunmasına ve sunulan belgeye karşı diyecekleri sorulmalıdır. Sonucuna göre talep konusu kıdem tazminat miktarı yeniden değerlendirilmelidir..” gerekçeleri ile bozulmuş ve Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılamada davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda karar verilmiş olmasına göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Taraflar arasında kıdem tazminatının hesaplanması konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçerliliği, anılan kanunun 420. maddesinde yer alan kanuni koşulların varlığına bağlıdır.6098 sayılı Kanun"un yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamelerin geçerliliği sorunu ise, Yargıtayın konuyla ilgili aşağıda açıklanan ilkeleri çerçevesinde çözülmelidir:a)İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir.
b)İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
c)İbranamenin geçerli olup olmadığı, 01/07/2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
e)Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
f)Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
g)Yine, işçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
h)İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.Somut olayda, temyiz aşamasında dosyaya 01/05/1996-20/06/2003 tarihleri arası dönem için davacıya 2.171.393.000 TL kıdem tazminatı ödemesi yapıldığına ilişkin ve davacının 7 yıl 1 ay 20 günlük kıdem tazminatını aldığını ve firmadan geçmiş yıllara ilişkin hak ve alacağı kalmadığını beyan ettiği tarihsiz ve bozma sonrası yapılan yargılamada davacının imzasını kabul ettiği belge sunulmuş ve belgenin içeriği itibari ile ibraname niteliği taşıdığı görülmüştür. Dosyadaki hizmet döküm cetvelinden davacının 21.06.2003 tarihinde yeniden aynı iş yerinde işe başladığı görülmektedir. İbraname üzerinde de işten çıkış tarihi 20.06.2003 olarak belirtilmiştir. Bu durumda ibranamenin, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndan önce 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde düzenlendiği anlaşılmaktadır. İbraname her ne kadar tarih içermese de miktar içermekte olup, iş yerinde çalışması sırasında alındığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz. Bu nedenle, dosyada bulunan ibranamenin makbuz niteliğinde olduğu anlaşılmakla, yapılan ödemenin ibraname tarihsiz olduğundan faizsiz mahsubu ile varsa bakiye kıdem tazminatı alacağının hüküm altına alınması gerekirken, bu husus gözetilmeden mahkemece ibranamede yazılı miktar 20.06.2003 tarihinden itibaren yürütülen faizi ile birlikte mahsup edilerek karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 13.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.