1. Hukuk Dairesi 2015/3290 E. , 2017/5756 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ-YIKIM
Taraflar arasında birleştirilerek görülen el atmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar asıl davada davalı vekili, birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Davacı, maliki olduğu 15 parsel sayılı taşınmaza, davalının taşkın şekilde ek fabrika binası duvar yapmak ve tel örgü çekmek suretiyle el attığını, ayrıca inşaatın imar mevzuatına ve komşuluk hukukuna aykrı şekilde yapılması nedeniyle mevcut enerji hatlarının yıkılması tehlikesi oluşturduğunu ileri sürerek, el atmasının önlenmesi, yıkım ve tehlikenin giderilmesi isteklerinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuş, birleştirilen davasında ise davacının kaçak hafriyat yaptırması sonucunda zeminin 11 metre altına inerek sınırı ortadan kaldırmak ve kot farkı oluşturmak suretiyle tehlike yarattığını ve sınırda fiili tecavüzünün de bulunduğunu belirterek el atmanın önlenmesini ve tehlikenin istinat duvarı yapılarak ortadan kaldırılmasını istemiştir.
Mahkemece, asıl ve birleştirilen davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; ‘... Her iki haksız eylem nedeniyle dava kabul edilerek el atmanın önlenmesine, davalının taşkın yapısının yıkılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Tarafların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Ancak davalının, davacı yapısı yönünden yıkım isteği olmadığı halde yıkım kararı verilmesi doğru değildir. Öte yandan, birleştirilen davada komşuluk hukuku yönünden çekişmenin giderilmesi isteği bulunduğu halde bu konuda da olumlu olumsuz bir karar verilmemiş olması da isabetsizdir. Hal böyle olunca; 15 parsel sayılı taşınmazın maliki tarafından yapılan hafriyat nedeniyle karşı davacının 1 nolu parseldeki binasının temellerinin açığa çıkıp çıkmadığı, açığa çıkmışsa bir tehlike oluşturup oluşturmadığı, tehlike var ise hangi önlem veya önlemlerle giderilebileceği konularında yerinde keşif yapılarak yukarıdaki ilke ve olgular doğrultusunda uzman bilirkişilerden denetime elverişli rapor ve kroki alınması sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.’gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 6100 sayılı HMK" nın 298. (1086 sayılı HUMK" nun 388.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu 6100 sayılı HMK" Nın 297/2. (1086 sayılı HUMK"nun 389.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMK""nun 381.maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK" Nın 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargının,hakimin ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, mahkemece, kurulan kısa kararın 3. fıkrasında, “...15 nolu parsel malikinin kuzey sınırında yol kotunu muhafaza etmek için yaptığı istinat duvarının komşu parsel sınırında da kazı zemininde teşkil ettiği 1.50 m’lik ihata duvarını içine alacak şekilde statik ve betonarme projeye göre boyutlandırıp istinat peredesini yaptırılarak önlem alınmasına, bilirkişiler ..., ... tarafından tanzim olunan 6.1.2005 tarihli rapor ve krokinin kararın eki sayılmasına” karar verilmiştir. Gerekçeli kararda ise 6100 sayılı HMK’nun 26.(HUMK’ nun 74.) maddesi hükmü göz ardı edilerek istek dışına da çıkılmak suretiyle "...15 nolu parsel malikinin kuzey sınırında yol kotunu muhafaza etmek için yaptığı istinat duvarının komşu parsel sınırında da kazı zemininde teşkil ettiği 1.50 m’lik ihata duvarını içine alacak şekilde statik ve betonarme projeye göre boyutlandırıp istinat peredesini yaptırılarak önlem alınmasına, bilirkişiler ..., .... tarafından tanzim olunan 6.1.2005 tarihli rapor ve krokinin kararın eki sayılmasına, ayrıca duvar örmek suretiyle 7.03m’ tecavüz ettiğinden müdahalenin men’ine ve tecavüzlü duvarın kaldırılmasına “ denilmek denilmek suretiyle kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır.
10.04.1992 tarihli 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni oluşturacağı;bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile karar verebileceği öngörülmüştür.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Anılan gerekçe ile (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.