21. Hukuk Dairesi 2015/7956 E. , 2015/11112 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacının 1.2.1986-20.11.1992 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa"nın 86/8. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay"ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.
506 sayılı Yasa"nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa"nın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasada yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır.
İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanun"un 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği"nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun"un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.
Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden sözedilemeyeceği açıktır.
Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı )
Dairemizin 4.10.2010 tarihli, 2009/12689 Esas, 2010/9279 Karar sayılı bozma ilamında " davacının çalıştığını ileri sürdüğü işyerinin.... değil (...."in davacıyı işe alan şirketin ortaklarından biri olduğu) dava dışı tasfiye halinde .... "ne ait olduğu, husumetin ise şirket ortaklarından...."e yöneltildiği anlaşılmaktadır.506 sayılı Yasanın 79. ve 108. maddelerinin uygulanmasında taraf ehliyeti dava şartlarından olup yargılamanın her safhasında resen gözönünde tutulması gerekir.Davanın hasımda değil, hasmın temsilcisinde yanılma sonucu açılması halinde davanın husumetten red edilmeyip, gerçek temsilciye yöneltilmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının çalıştığı işyerinin ..... olduğu, bu şirketin 19.12.2003 tarihli olağan genel kurulunca tasfiye edilmesine karar verilip, şirket ortağı davalı ..."in tasfiye memuru olarak seçildiği, kararın 29.12.2003 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı, 19.1.2007 tarihli genel kurul toplantısında ise tasfiye bakiyesinin dağıtılmasına, şirketin Ticaret Sicil Memurluğundan terkinine karar verildiği ve bu kararın 31.1.2007 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yapılacak iş; davanın hasmın temsilcisinin hata sonucu açıldığı gözetilerek davacıya dava dilekçesindeki davalı adını düzeltmesi için önel verilerek davadan sonra tasfiyesi neticelendirilip, Ticaret Sicilden terkin edilen şirket tüzel kişiliğinin yeniden ihyasına gidilerek .... tüzel kişiliğine karşı yargılamanın devamının sağlanması gerekmektedir. Anonim şirketlerin tasfiyesi Türk Ticaret Kanunu"nun 441-450 maddelerinde düzenlenmiştir.Anonim şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır. Bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, aynı zamanda Borçlar Hukukuna ilişkin bir hukuki işlem olup, bu karar ve işlemin hataya dayanması karşısında gerçek anlamda bir tasfiye işleminden söz edilemez. Hataya veya kasta dayalı, şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılmasının gerek o işlemi gerçekleştirenlerce, gerekse bundan zarar görenlerce istenebilmesi Borçlar Hukukunun temel kurallarından biridir. Buna yönelik düzenlemeye TTK hükümlerinde yer verilmemişse de, TTK’nun 1. maddesi yollaması ile Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde, hataya dayalı bir hukuki işlemin düzeltilmesine olanak tanınması kaçınılmazdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.01.1999 gün ve 1999/10-1-1 sayılı Kararı). Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın anonim şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir.TK’nun 224 ve 445. maddelerinde tasfiye memurunun görev ve yetkileri, tasfiyenin nasıl yapılacağı, alacaklıların haklarının nasıl korunacakları açıklanmıştır. Ayrıca tasfiye halinde bulunan bir şirketten alacaklı bulunan kişilerin, yapılan ilanlara rağmen alacaklarını yazdırmamalarının alacağın düşmesini gerektirmeyeceği hukuksal gerçeği de dikkate alınmalıdır.Tüzel kişiliği sona eren şirketin ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa HUMK.nun 39 ve 40. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel verilmelidir. Dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre eldeki davaya devam edebilme olanağı bulunduğu belirlendiğinde, tüzel kişiliğe tebligat yapılarak, usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek davanın sonuçlandırılması gerektiği belirtilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; mahkemece bozma ilamına uyulduğu, Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 16.2.2012 tarih, 2011/888 Esas, 2012/115 Karar sayılı ilamı ile .... Ticaret Sicil Memurluğuna .... sicil numarasında kayıtlı bulunan .... Ünvanlı şirketin İş Mahkemesinin 2011/39 Esas sayılı dava dosyası ile sınırlı olmak üzere ihyasına karar verildiği, davalının çalışmalarının geçtiğini beyan ettiği ...."ne ait .... sigorta sicil numaralı işyerinin 27.4.1988 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamına alındığı, dosya içerisine bu işyerinin 1993/3. dönem ile 1995 yılları arasına ait bordroların geldiği, bordrolara göre davacının bu işyerinden 6.9.1993 tarihinden itibaren 115 gün, 1994 yılında 120 gün, 1994/2. döneminde 80 gün, 1994/3. döneminde 75 gün çalışmasının bildirildiği ancak bu çalışmaların davacının hizmet cetvelinde değilde .... ve ...."ya ait hizmet cetvellerinde göründüğü, ...."ne ait .... sigorta sicil numaralı işyerinin kanun kapsamına alındığı 27.4.1988 tarihinden itibaren 20.11.1992 tarihine kadar olan bordroların getirtilerek davacının bu yıllarda da çalışmasının bildirilip bildirilmediğinin araştırılmadığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda, ...."ne ait .... sigorta sicil numaralı işyerinin kanun kapsamına alındığı 27.4.1988 tarihinden itibaren 20.11.1992 tarihine kadar olan bordroların getirtilerek davacının bu yıllarda da çalışmasının bildirilip bildirilmediği araştırılmadan karar verilmesi hatalı olmuştur.
Yapılacak iş, davacının bir kısım çalışmalarının bordro ile bildirilmiş olmasına rağmen başka kişilere ait hizmet cetvelinde görüldüğü aynı durumun uyuşmazlık konusu olan dönemde de olabileceği gözetilerek ...."ne ait .... sigorta sicil numaralı işyerinin kanun kapsamına alındığı 27.4.1988 tarihinden itibaren 20.11.1992 tarihine kadar olan bordroların getirtilerek davacının bu yıllarda da çalışmasının bildirilip bildirilmediğini araştırmak, uyuşmazlık konusu dönem bordrolarında davacının çalışması bildirilmiş ise hak düşürücü süreden söz edilemeyeceğinden, davacının bu dönem içerisinde başka işyerlerinden bildirilen çalışmaları olduğu da gözetilerek çalışmalarının kesintisiz devam edip etmediğini, davacının başka işyerlerinde çalışmak üzere ara vermesinin olup olmadığını araştırmak, tüm dönemleri kapsayacak şekilde işyerinde çalıştığı tespit edilen kayıtlı işyeri çalışanlarının, 27.4.1988 tarihi öncesi bordro verilmediğinden gerektiğinde zabıta marifetiyle tespit edilecek işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde bildirge tarihinde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanlarının; çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/10. maddeleri gereğince kanıtladıktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Kabule göre de bozma ilamına uyularak ...."nin davaya dahil edilmesine karşılık gerekçeli karar başlığında davalı olarak gösterilmemiş olması hatalı olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 18/05/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.