1. Hukuk Dairesi 2015/516 E. , 2017/5692 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.10.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ...’ın kayden paydaşı olduğu 90 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını ilk eşinden olan davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiğini, devrin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalının da alım gücü bulunmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını belirterek davanın reddini savunuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...’ın paydaşı olduğu 90 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını 21.08.1997 tarihinde satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiği, 1939 doğumlu murisin 09.05.2010 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak ilk eşi ...’den olma çocukları davalı ..., dava dışı ..., ... ve ... ile, davacı ikinci eşi ... ile yine ...’den olma davacı kızı ... ve dava dışı oğlu ... ...’in kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu" nun (TMK) 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237 (818 s. Borçlar Kanunu"nun (BK) 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, mirasbırakanın sağlığında davalı oğlu ile birlikte çalıştıkları, dava konusu taşınmazda davalının öncesinde 1/3 paydaş olduğu, diğer 1/3 payın annesi ...’ye aitken ölümü ile mirasçılarına intikal eden miras paylarının da davalı tarafından satın alındığı, dinlenen davacı tanıklarının mirasbırakanın temliki mal kaçırma amacıyla yaptığına dair hükme yeterli bir açıklamada bulunmadıkları gibi aksine davalının taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını belirttikleri, davalı tanıkları da bu yönde beyanda bulundukları, temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olduğu iddialarını ispat edecek somut bir belge ve bilginin davacılar tarafından sunulmadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; başka taşınmazları da olan mirasbırakanın, satış akdiyle yaptığı pay temlikinin gerçek iradesini yansıttığı, devrin muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu, davacıların iddialarını HMK 190/1, TMK 6. maddesi uyarınca kanıtlayamadıkları sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, her ne kadar resmi akitte gösterilen bedel akit tarihindeki gerçek bedelden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/10/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.